Kapitalizm kavramı, egemen sınıfların çıkar elde etme amaçlı siyasi ajandasına karşılık gelen bir kavramlaştırmanın ötesine geçerek, Marx’da fabrikaların özel mülkiyetine ve artı değer üretimine dayan özel bir üretim biçiminin ifadesine dönüştü.

Kapitalizmin tuhaf soy kütüğü
Fotoğraf: AA

Marcello Musto - @MarMusto - Sosyoloji Profesörü, York Üniversitesi

Her ne kadar Karl Marx kapitalizmin baş eleştirmeni olarak bilinse de kavramın kendisini pek az kullanmıştır. Bu kavram aynı zamanda politik ekonominin ilk büyük eserlerinde de yoktur. Yalnızca Adam Smith ve David Ricardo’nun değil John Stuart Mill ve hatta Marx’ın çağdaşı ekonomistlerin de yazılarında geçmez. Ancak kapital ve kapitalist kavramları 13. yüzyıldan beri yaygın şekilde kullanılmakta. 

Kapitalizm kavramı 19. yüzyıl ortalarına kadar görülmemiştir. Mevcut düzenin muhalifleri tarafından ve ekonomik bağlamından çok siyasal bir anlamla kullanılmıştır. Kavramı ilk olarak sosyalist düşünürler, aşağılayıcı, kötüleyici bir ifade olarak kullanmışlardı. Fransa’da ünlü Emeğin Örgütlenmesi’nin yeniden basımında, Louis Blanc sermayenin ve onun üzerinden siyasi gücün temellükünün varlıklı sınıflar tarafından tekelleştirildiğini anlattığı bir kısım var. Blanc orada burjuva toplumunun temellerini tersyüz etmektense “kapitalin değil ancak kapitalizmin” baskı altına alınması gerektiğini savunur.

Almanya’da “koltuğundan akıl dağıtmakla” anılan Albert Schäffe Kapitalizm ve Sosyalizm kitabında “kapitalizmin hegemonyasından ötürü” giderek yayılan acı çelişkileri yumuşatmak için devlet eliyle yapılacak reformların gerekliliğini savunuyordu. İlk ifade edildiği dönemde kapitalizm kavramının kullanımına dair bir ortaklaşma yoktu ve bunun yarattığı zorluk kavramın yaygınlaşıp popülarite kazandığı sonraki dönemlerde de sürdü. Hem Werner Sombart’ın Modern Kapitalizm hem de Max Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu eserleri 20. yüzyılın başlarında yayınlanmış, –kimi farklarla birlikte– kapitalizmin özünün girişkenlik ruhunda, soğukkanlı rasyonel hesaplamalarda ve sistematik bir kâr elde etme çabasında olduğunu anlatarak, kavramın tanınırlığına önemli katkılarda bulunmuş kitaplardı. Fakat, asıl olarak Marksizmin toplum eleştirisi kapitalizm ifadesini yaygınlaştırdı; Britannica Ansiklopedisi’ne terim 1922 yılında girerek sosyal bilimler vatandaşlığını kazanabildi.  

Dahası, siyasi ekonominin ana dinamiklerine dair teorik anlatının satır aralarında unutulmuş olan kapitalizm kavramı, Marx’ın çalışmalarının ardından bu alanda da merkezî bir konum kazandı. Egemen sınıfların çıkar elde etme amaçlı siyasi ajandasına karşılık gelen bir kavramlaştırmanın ötesine geçerek, Marx’da fabrikaların özel mülkiyetine ve artıdeğer üretimine dayan özel bir üretim biçiminin ifadesine dönüştü. Marx’ın istemeden kavramın yaygınlaşmasına katkısı bir anlamda da paradoksaldır. Yaşarken basılan kitapların hiçbirinde bu terim neredeyse yoktur, elyazmalarında dahi Kapitalismus terimi gelişigüzel kullanılmaktadır. Yalnızca beş yerde, hepsinde de rastgele ve açıklayıcı bir tanımlamada bulunmadan kullanır. Muhtemelen Marx da bu nosyonunun yeterinde ekonomi politik odaklı değil, bilimselden olduğundan çok ahlaki bir toplum eleştirisine işaret ettiğini düşünüyordu. Büyük eserinin adını koyacağı zaman da Kapitalizm değil Kapital isminde karar kıldı. 

Bu kelimenin yerine, mevcut ekonomik ve toplumsal sistemi tanımlamak için daha uygun bulduğu terimleri tercih etti. Grundrisse’de “sermayenin üretim modeli”, birkaç yıl sonra da 1861-63 Ekonomi Elyazmaları’nda ise ‘kapitalist üretim modeli’ formülünü benimser. Bu ifade ayrıca Kapital’in ilk cildindeki o ünlü önsözde de yer alır: “Kapitalist üretim modelinin baskın olduğu toplumların zenginliği devasa bir meta birikimi olarak temsil edilir.” Ardından, Fransızca çevirisinde de Almanca ikinci baskısında da Kapital’in birinci cildinde Marx ayrıca “kapitalist sistem” kavramını kullanır. Bu ifadenin Vera Zasulich’e 1881 tarihli ünlü mektubunun ilk taslaklarında da tekrar ettiğini görebiliriz. 

Hem bu örneklerde hem de ekonomi politik eleştirisine dair birçok başka yazısında, Marx kapitalist üretim biçiminin ne olduğuna dair net ve sistematik bir tanımlama yapmaktan kaçınır. Kapitalizmin karakteristik yönteminin ne olduğu ancak Kapital’de onun dinamiklerine dair farklı tanımlamaların birleştirilebilmesi ile anlaşılabilir.  

Birinci ciltte Marx “kapitalist çağın karakteristik özelliği emeği ücret emeğe dönüşürken emek gücünün de aynı zamanda işçiye ait bir meta formu almasıdır”. Geçmişe kıyasla oluşan kritik fark, işçilerin artık kendi emeklerinin ürününü değil –kapitalizmde ürün işçinin mülkiyeti olmaktan çıkmıştır– bizatihi emeklerini satmalarıdır. 

Marx için, kapitalist üretim süreci emek gücü ve çalışma şartlarının ayrılmasına dayanır, kapitalizm bu sayede kendini yeniden üretip sürekli kılabileceği için de bu ayrımla proletaryanın sömürüsünü süreklileştirmeyi güvence altına alır. Bu türden bir üretim modeli “işçiyi yaşamak için sürekli olarak emek gücünü satmak zorunda bırakırken kapitalistin zenginleşmek için sürekli satın alabileceği kaynağı yaratır”. Dahası, Marx kapitalizmin tüm geçmiş üretim örgütlenmelerinden özgün bir sebepten ötürü de ayrıldığını vurgular. “Emek süreçlerinin ve değer-yaratma sürecinin birliği.” Bunu kapitalist üretim sürecinin bir üretim modeli olarak ikili bir doğaya sahip olmasıyla açıklar: “bir taraftan ürünün üretildiği toplumsal emek sürecidir, diğer yandan da sermaye fiyatlandırma süreci.” Kapitalist üretim modelinin itici gücü “kullanım değeri ya da verdiği keyif değil, değişim değeri ve onun çoğaltımıdır.” Marx kapitalisti “değer fiyatlandırma fanatiği” olarak tarif eder, “insanlığı sırf üretmek için üretime ahlaksızca zorlar.” 

Bu sayede, kapitalist üretim modeli bir yandan proletaryanın genişlemesini ve yoğunlaşmasını sağlar, öbür yandan da emek gücünün görülmemiş boyutlarda sömürüsünü üretir. Son olarak, her ne kadar kesinlikle ekonomiye odaklı olsa da Marx’ın kapitalist sistem analizi özel olarak üretim ilişkilerini değil, siyasi boyutu, toplumsal ilişkileri, hukuki yapıları ve ideolojilerini kapsayacak bütünlükle burjuva toplumunun ve bunların belirleyiciliğinin etkilediği her bir bireyin de dahil olduğu bir eleştiri olarak kurgular. Dolayısıyla, kapitali “bir şey olarak değil, toplumun spesifik bir tarihsel düzenlenmesine dair özel bir toplumsal üretim ilişkisi olarak” anlar. Bu sebeple de sonsuz değildir ve –sınıf mücadelesinin sonucunda– farklı bir sosyoekonomik örgütlenme ile ikame edilebilir. 

Çevirmen: Yusuf Tuna Koç