Laiklik mücadelesi, siyasal İslamcı rejim ve kapitalizme karşı mücadelemizin ana damarıdır. Dün de “Hayır” dedik bugün de. Bu karanlığı kadınlar elbet dağıtacak

Karanlığı kadınlar dağıtacak
Fotoğraf: BirGün

Dilek BULUT

Akademisyen

“Yaşamamın her alanındaki şiddet toplumsal eşitsizliklerden doğar. Laiklik mücadelesi kadınların şiddetsiz bir toplumda eşit ve özgür yaşama mücadelesidir.” 

Tüm muhalefetin ve iktidarın üzerinde uzlaştığı bir konu var; bu iktidara karşı en büyük direnişi kadınların gösterdiği. İktidar siyasi hamlelerini, en kritik dönemlerde kadın hakları ve toplumsal cinsiyet alanında yapıyor. İdeolojisi gereği, AKP ile kadınlar arasında bitmeyen, büyük bir gerilim var. Ancak maalesef bunca dirence rağmen feminist mücadelemizin siyasal İslami faşizmin yükselişini engelleyebildiğini söylemek mümkün değil.

İdeolojisi gereği fıtrat anlayışını benimseyen, kadın-erkek eşitliğini reddeden AKP, 2010 yılına kadar muhafazakâr bir demokrasi, tüm kimliklere saygı ve AB ile uyum içinde çalışacakları yanılgısını yarattı ve “yetmez ama evet” sürecinden de hatırlayacağımız gibi liberaller savrulmalar yaşandı. Feminist hareketin de laiklik, birincil önceliği olmadı. Laiklik belli bir tek tipçilik ve otoriterlikle özdeş tutuldu. İdeolojik çizgi gibi görüldü. 1980 askeri darbesi ile başlayan süreci ve İslam coğrafyalarında yaşananlardan Siyasal İslam’ın niyetinin samimi olmadığını biliyorduk. 2010 referandumunda HAYIR’ı yükselttik. Özgürlükçü(!) liberallerin önümüze getirdiği, AKP’nin üzerinde palazlandığı muhafazakarların mağduriyeti, İktidarı ve muhalefetiyle 21 yıldır giderilemedi(!). Bu mağduriyetin giderilmesi için saldırı alanı olan laiklik bizim için ise önemli bir mücadele çizgisi oldu.

Muhalif pek çok kesimin bile savunamadığı laiklik, eşit haklara sahip kadın yurttaşlar olmamızın en önemli kazanımı oysa. Boşanabilme, miras hakkı, oy hakkı, resmi nikah ve eğitim hakkından hangi kadın vazgeçebilir? Diyanetin devlet ağları içinde vaizeler aracılığıyla bize dayattıkları kutsal aileyi kabul mu edeceğiz? Her gün yaşamı yeniden üretirken, katlanarak emeğimizin sömürülmesine boyun mu eğeceğiz? Çocukları tarikat ve cemaatlere mi bırakacağız? İslam coğrafyasında kadınlar eğitim, boşanma, tek başlarına sokakta yürüyebilmek için canları pahasına mücadele verip, laik bir hukuk sistemi isterken hem de.

Siyasal İslamcıların hayal ettikleri toplumsal cinsiyet rejimini ve yaşam tarzını kurabilmeleri için kadınları teslim almaları gerekiyor. Dünyadaki benzerleri gibi kadın düşmanlığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlığı çok keskin.

Belirlenmiş bir İslami ajanda ile bütünlüklü bir rejim inşası içinde olan iktidara karşı kadınların da bütünlüklü bir politika yürütmesi gerekiyor. Kadınlar fıtraten güçsüzdür çünkü”, diye başlayan bir metni kutsal görenlere karşı, feminist mücadelemizi laiklik hattında ördük.  İktidarın saldırısının yönü hiç değişmedi ama toplumdaki artan muhafazakarlaşma ile şiddeti ve cüreti arttı. Saldırı çok aleni. Artık feminist mücadelenin de ana gündemi, hayatlarımızı, eşit yurttaşlık haklarımızı savunmak, laikliği geri kazanmak için barikatların ardında bu neoliberal, muhafazakâr eril iktidara karşı toplumsal muhalefetle birlikte mücadeleyi büyütmek olmalı.

VAZGEÇMEYECEĞİZ

Tek tek öldürülen kadınların katillerinin peşine düşecek, davaları takip etmekten vazgeçmeyeceğiz elbette.  Ancak yetmez. Şiddetin siyasal İslami faşizmle politik bağını kurarak, feminist mücadeleyi yükseltmeliyiz. Her alanda yaşadığımız şiddetin faili; sınıf ayrımını derinleştiren, evde ve işte sömürüyü artıran, seküler laik yaşamın yerine diyanetin fetvalarını koyan, tarikatlara karanlık kadın düşmanı politikalar için söz veren iktidardır. Kadın ve kız çocukların eşit eğitim fırsatlarından yararlanmasına, karma eğitime saldıran politikalara karşı, kadınların sağlık hakkı ve medeni haklar ile ilgili konuları da içine alan, iktidarı sarsacak feminist güçlü bir söz gerekiyor. Kadınların ve kız çocuklarının varoluş mücadeleleri için gerekli tüm yasal yollar gerici ittifakla birlikte kasten ve taammüden kapatılırken, feminist politik hattın netleşmesi yaşamsal. Cinsiyetçi, homofomik, ayrımcı, emek düşmanı politikalar, Tanrı kelamıyla kutsanmış otoriterlik ile donanmış bir versiyonu ile üzerimize geliyor. İktidar laiklik uygulamalarına saldırısının dozuyla doğru orantılı “kutsal aile” vurgusunu artırarak kadına Nazi faşizminin söylemi ile sesleniyor; “çocuk, mutfak, kilise”. Diyanet personeli rejimin inşasının kılcal damarları. Bir yandan rejimin inşasının meşruiyetini vaazlarla sağlarken; krizin yükünü, uysallaştırılmış emekçilere, kadınlara yüklüyor. Laiklik mücadelesi, siyasal İslami faşist rejim ve kapitalizme karşı mücadelemizin ana damarıdır. Dün de “Hayır” dedik. Bugün de. Bu karanlığı kadınlar dağıtacak.