Serinin ikinci filmi ‘Karanlığın Elli Tonu’ adını taşısa da, ilkinden daha hafif bir filmle karşı karşıyayız. Yeni film eskinin bir tekrarından öte bir şey sunmuyor. Her şey biraz daha banalleşmiş bir şekilde aynen sürüyor

Karanlığın Elli Tonu:  Ve Steele’e yüzük verildi

Elli Ton serisini başlatan ‘Grinin Elli Tonu’ kitabı 125.000.000 (yüz yirmi beş milyon) adet satmış. Rakam inanılmaz büyük. Dünya nüfusunun 64’te biri gibi bir şey. Okuma yazma bilmeyenleri, kitap alacak parası olmayanları, kitabın diline çevrilmediği ülkeleri falan çıkarırsak oran ne hal alır merak ediyorum. ‘Grinin Elli Tonu’, sıradan bir genç kızla bir modern zaman prensinin “ilişkisini” anlatıyordu. Erkeğin, kızın üzerinde tahakküm kurduğu, kızın ise buna hem teslim olup hem de nihayetinde direndiği bir hikayeydi anlatılan. Bu görece “yoksul” kız ve prens masalının özelliği, Mr. Grey’in sadizme merakında yatıyordu.

Sadizm ve mazohizm neden bu kadar çekici? Daha netleştirirsek cinsellik alanında erkek sadizmi ve kadın mazohizmi demek lazım çünkü kitaptaki ve dolayısıyla filmdeki ilişki böyle. Hoş milyarder bay Grey’in, bir yayınevinde asistan olan bayan Steele’e sadece cinsellikte değil hayatın her alanında egemen olmaya çalıştığını da söylemek lazım. Anastasia Steele bu girişimlerin kimini püskürtse de, bazılarına da itaat ediyor.

Her şey banalleşerek devam ediyor
Serinin ikinci filmi ‘Karanlığın Elli Tonu’ adını taşısa da, ilkinden daha hafif bir filmle karşı karşıyayız. İlkinde Ana (stasia) için bilinmeyen bir dünyaya adım atmak söz konusuydu. Heyecanlıydı ve korkuyordu. Yeni film ise eskinin bir tekrarından öte bir şey sunmuyor. Her şey biraz daha banalleşmiş bir şekilde aynen sürüyor.
Ana, o filmin sonunda Grey’i terk etmişti. Bu film, Grey’in Ana’yı yeniden kazanma girişimleriyle başlıyor. Doğrusu Ana pek direnmiyor. Yeni dönemin kurallarında uzlaşıp hemen birlikte olmaya başlıyorlar. Yeni kurallara göre “kurallar, cezalandırmalar ve sırlar olmayacak” ilişkide. Ama Grey ve Ana’nın sado-mazo ilişkisi yine de bir şekilde sürecek çünkü sürmese film olmayacak.

Christian Grey’in geçmişi yeniden gündeme geliyor. Meğerse Christian Grey, Ana’yı annesi yerine koyarmış. Sadece Ana’yı değil, ilişkiye girdiği bütün kadınları annesi sayarmış. Yine ve yeniden Ödipal karmaşaya hoş geldik!

Değişen bir şey yok
Grey, uyuşturucudan hayatını kaybeden annesine duyduğu arzu ve öfkeyi birlikte olduğu kadınlara yansıtırmış. Psikolojik derinlik burada sona eriyor fakat. Film soft-porn tabir edilebilecek sevişme sahneleri arasına serpiştirilmiş, pek bir duygu uyandırmayan gelişmelerle sürüyor. Grey’in eski bir kölesi bir süre tehdit oluşturuyor. Ana, asistanlığını yaptığı yayımcının tacizine uğruyor ama sonuçta bu durumdan terfi ederek çıkıyor. Grey ciddi bir kaza geçiriyor ama çizgi filmlerdeki gibi sadece üstü başı kirlenmiş olarak kurtuluyor. Grey’e seksi öğreten bir başka anne figürü olan Elena da bir ara arıza çıkarmaya kalkıyor ama her şey hep tatlıya bağlanıyor. Sonuçta bu bir çizgi film olmasa da filmin reklamlarında da söylediği gibi bir “peri masalı”. Prensin yerini, her şeye kadir bir iş adamı almış o kadar. Sevişme sahnelerine gelince: Görüntülerin zevksiz olduğunu söyleyemem ama bana ilginç gelmediler. Görüntülere eşlik eden müzikler ise can sıkıntımı katladılar. Filmi zor bitirdiğimi söyleyebilirim. Dakota Johnson sıradan ama güzel komşu kızı tipiyle Ana rolünde iyi. Grey’i oynayan Jamie Dornan bana çok kalas geliyor ama asıl kadınlara sormalı. Elena rolünde Kim Basinger ise değerlendirilememiş.

Filmin kendisi sormasa da filme gösterilen ilgi daha önce de değindiğim şu soruyu gündeme getiriyor: Neden sadizm ve mazohizm ilgimizi çekiyor? Neden insanların fantazilerini “s/m” ilişkiler süslüyor? Bu dizi neden bu kadar ilgi görüyor? Hepimiz bir tuhaf mıyız? Neyimiz var bizim?

*‘Steel’ İngilizcede ‘çelik’ demek