Karmaşık bir cinayet hikâyesi

MURAT CAN OKAN   

Memleketi Suriye’de yaşadığı 24 sene boyunca ve Almanya’da, Filistin-İsrail barışı için çalışan Refik Schami, “Doğu-Batı arasında köprü kuran yazar” diye nitelendi. Schami, Doğu kültüründeki mitleri ve göç ilişkilerini işliyor metinlerinde. Kaleme aldığı çocuk kitaplarında ise aklında kalan Suriye’ye dair imgelere yer verirken farklı kültürlerin iletişimi için çalışmalar yürütüyor. Almanya’da kurduğu Shaus Derneği (Schaus e.V.), savaştan etkilenen ve Suriye’den kaçan çocuklar için eğitim-öğretim projeleri geliştiriyor.  

Şam’ın benliğinde çok özel bir yeri olduğunu; 1970’ten beri kente gidemediğini, çok özlediği şehrin kapılarını edebiyatla zorladığını; özgür kalması gereken kelime ve cümlelerin hafızasını diri tuttuğunu söylüyor yazar.  

Schami, Kardinalin Gizli Misyonu’nda Şam’a dönüyor ve oradan İtalya’ya uzanıyor. İtalya’nın Şam Büyükelçiliği’ne zeytinyağı fıçısı içinde gönderilen bir kardinal cesedi, hem polisiye hem de işin içine aşk ilişkilerinin, güç çatışmalarının ve inançların girdiği politik bir vaka hâline geliyor.  

Roman, Suriye’de fikir ayrılıklarının başladığı ama bunun henüz savaşa evrilmediği bir ortamda açılıyor. Schami, okuru ilk olarak altmışlarının ortasındaki Komiser Barudi’yle tanıştırıyor. Daha sonra, televizyon programlarında kendisinden övgüyle bahsedilen ve Barudi’nin gözünün ısırdığı; Halep’in güneyindeki bir kilisede ikamet eden, hastaların tedavisiyle ilgilenen, yardımsever, ilahi güçleri bulunduğuna inanılan ve kökenini Hz. İsa’ya dayandıran, “sevgi ve güç timsali” Dağ Azizi’yle karşılaşıyoruz.  

Aynı günlerde Beyrut’ta bulunan İtalya’nın Şam Büyükelçisi Francesco Longo’ya zeytinyağıyla dolu büyük bir fıçıda Kardinal Angelo Cornaro’nun cesedi gönderiliyor. Cornaro, El Kaide’den ayrılan ve kendilerine “Selâhattin Tugayları” ismini veren teröristler tarafından pusuya düşürülmüş biri. Büyükelçi Longo’nun girişimleriyle bu olay kamuoyundan gizleniyor. İtalyan mafyasına karşı çıkan; Kardinal Cornaro’nun cesedi, büyükelçilik binasında bekletiliyor.      

Kardinal cinayeti dosyasına, Şamlıların hayran olduğu ve Sherlock Holmes gibi gördüğü Barudi’nin atanmasıyla roman ivme kazanıyor, soruşturma hızla genişletiliyor.  

Schami, romanda önemli bir yere sahip olan komiseri, Suriye bürokrasisinin, aydınlatılamayan cinayetlerin, birbirine düşman aşiretlerin ve siyasi gerilimlerin anlatıcılığına soyunduruyor. Cinayet soruşturması da Barudi’nin yönetiminde, Suriye-İtalya ekseninde ilerliyor.    

Soruşturmada Suriye’deki mezhep çatışmalarının, dinî kavgaların, toplumsal ayrışmaların da bahsi geçiyor. Schami, karakterler aracılığıyla Suriye tarihini anlatıyor satır aralarında.  

Barudi’nin günlüklerini ve Kardinal cinayetini paralel biçimde karşımıza getiren Schami, cinayeti ve soruşturmayı, hem Suriye’deki denge oyunları hem de kültürel ve dinî gerilimler çerçevesinde hikâyeleştiriyor.   

Dağ Azizi-Kardinal bağlantısı yönündeki kuşku nedeniyle Barudi ve ekibi, Vatikan’ı ve İtalya’yı dâhil ediyor dosyaya. Ardından, Sonra, bir görev gereği Suriye’de bulunduğu anlaşılan Kardinal Cornaro’yla ilgili önemli bilgiler ediniyor komiser: “Kardinal Angelo Cornaro -yetmiş yaşında- Venedik’in güçlü ve soylu bir ailesinden geliyordu. Özgüvenli bir adamdı ve Roma’da mafya karşıtı olarak tanınıyordu. Mafya mensupları, namuslu ve cesur bir hâkim olan babasını, ailesinin gözleri önünde vurduğunda, Angelo on yaşındaydı. Kardinal, başka kültürlerle diyalog yanlısı bir kişi ve İslam uzmanı olarak biliniyordu. Bu nedenle Papa XVI. Benedictus’u Yahudilik, İslam ve Protestanlık eleştirileri yüzünden keskin bir dille tenkit eden sayılı kişilerden biriydi.”  Devlet yetkilileri, olayın siyasetle ilişkilendirilmesini istemiyor ve İtalya’dan bir polisin soruşturma kapsamında Şam’a geleceğini bildiriyor. Böylece Komiser Marco Mancini’yle tanışıyoruz. Vatikan ve İtalyan mafyası arasındaki kirli ilişkiler soruşturmayla ilintili olarak ikilinin diline dolanıyor.  

İtalya ve Suriye mafyasının, Vatikan’ın, büyükelçinin, meşhur Dağ Azizi’nin ve kardinalin bulunduğu karmaşık bir denklem var ortada. Buna, Katoliklik ve onun yorumları, Suriye’deki İslamcı terör örgütlerinin faaliyetleri, çeşitli aşiretlerin elinde olan silah ve uyuşturucu ticareti, şifacılık, batıl inançlar, Selefiler ve milliyetçiler de ekleniyor. Faillerinin korunduğunu ve suyun bulandırıldığını düşünen Barudi ve Mancini’nin teröristlerce kaçırılması meseleyi daha da karıştırıyor.     

Schami’nin kurgusu, Suriye’ye özgü politik ortamının, bürokrasinin ve ülke kültürünün birer yansıması. Bir fırtınayı andıran soruşturma sonunda, faillere ve cinayetin nedenine ilişkin güçlü bir fikir oluşuyor Barudi ve Mancini’de: “Failler, cinayeti yalnızca nefretten işlemedi. Öyle olsaydı kardinal ebediyen yok edilir, çok derinlere gömülür veya yakınlardaki denizin bir yerinde bir daha yüzeye çıkmamak üzere kaybedilirdi. Hayır, katiller Roma’ya yanlış anlaşılması mümkün olmayan bir mesaj vermek istedi. Failler, kardinallik yüzüğünü bir tenzili rütbe işareti olarak sağ parmaktan sol parmağa geçirme ayrıntısını bile göz önünde bulundurdu.”  

Barudi’nin “gizli servisin onayı olmaksızın hiçbir şey yapılamaz” cümlesi Suriye’yle ilgili hakikati değişmiyor: “Ultramodern ama özgür olmayan bir toplumda gerçeği bulmak imkânsız.” Romanın özü tam olarak bu; failler bulunuyor ve görünürdeki neden anlaşılabiliyor belki ama gerçekler aydınlatılamıyor.