Lakabı Düş'tü. Böyle çağırırdı arkadaşları. Çok düş kurduğu ve bunları arkadaşlarıyla paylaştığı için mi Düş'tü ismi? 'Herkes düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür' faslı, dahil olmuş muydu o

Lakabı Düş'tü. Böyle çağırırdı arkadaşları. Çok düş kurduğu ve bunları arkadaşlarıyla paylaştığı için mi Düş'tü ismi? 'Herkes düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür' faslı, dahil olmuş muydu o yıllarda muhabbetlerin içine? Babası, her yaşta ve her zaman kendi ayakları üzerinde durmayı başardığını, kendine yettiğini söylemişti, vakti zamanında. Bunu sağlayan düşleri miydi? Merhametli ve yardımsever olmasını buna mı bağlamak lazım? Açların düşü, bir tabak sıcak çorba olur çoğu zaman. Her allahın günü, okuldaki yoksul çocukları toplayıp eve getirmesi ve karınlarını doyurmasının nedeni, düşleri gerçek kılmak mıydı?

Karslıydı Mahmut Kaya. Kars'ta düşü gerçeğe çevirmek isteyenlerin safındaydı. Karınlarını doyurmak için eve getirdiği yoksul çocukların kulağına devrim düşüne dair neler fısıldardı, kim bilir? Şiir yazardı Mahmut Kaya. Şiir düşlerin dizeler halinde sıralanmasından başka nedir ki?

KANLI ELBİSELERİ YAKILIYOR
Mahmut Kaya 12 Eylül'den sonra gözaltına alındı. Tarih 23 Aralık 1980'di. Kahramanmaraş katliamının yıldönümüydü. Mahmut Kaya ve arkadaşları, 12 Eylül'ün faşist katliamını protesto etmek gerektiğine inanıyordu, bunu da şehrin orta yerine bir pankart asarak yapacaklardı. "Kahramanmaraş Katliamının Hesabı Sorulacaktır - Devrimci Yol" yazılı pankartı asarken yakalandı Mahmut Kaya.

Mahmut Kaya'nın öyküsü bundan sonra dikkat çekici bir hal alıyor. Yakalanır yakalanmaz Kars emniyetinde işkence başlıyor.

Mahmut'un yakalanmasıyla, Devrimci Yol'a dönük operasyon için düğmeye basılıyor. Ağır işkencelerden geçiriliyor. Alacakları her bilgi işlerini kolaylaştıracak polislerin. Tabi bir de olabilecek en hızlı bir şekilde ulaşmaları lazım bilgiye. Çok yükleniyorlar Mahmut'a. Genç yaşına bakmadan tarifsiz işkence yöntemlerini deniyorlar üstünde. Dayanamıyor Mahmut; emniyet jargonuyla, 'ellerinde kalıyor' işkencecilerin. 3 Ocak 1981'de, yani gözaltına alındıktan 10 gün sonra öldürülüyor Mahmut.

Polis, hem Mahmut'u hem de gözaltına alındığına dair tüm belgeleri ortadan kaldırıyor; tanıklar hariç. Mahmut emniyette tek başına değil, aynı hücreyi paylaşan başkaları davar. Davut Aksu, Ali Turan, Hüseyin Makal ve Metin Cengiz, Mahmut Kaya'nın işkencede öldürüldüğüne tanık oluyorlar.

Hücre arkadaşı Davut Aksu çıkarıldığı mahkemede Mahmut Kaya'nın işkenceyle öldürüldüğünü söyleyerek suç duyurusunda bulunuyor. Ancak işkenceciler hakkında hiçbir işlem yapılmıyor. Yine bir başka tanık, "Mahmut'un kanlı, parçalanmış elbiselerini bana yaktırdılar" diyor ama mahkemeler yine ses vermiyor. Tanıklardan Hüseyin Makal, "Gözaltında Mahmut'la karşılaştım. Yerde yatıyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Ancak polisler her kımıldadığında yanına yaklaşıp onu tekmelediler. Ayaklarının altı paramparçaydı. Yüzü ise tanınmayacak halde. İdrarını hiç tutamıyordu. 2 Ocak'ta beni salondaki masaya zincirle bağladılar. Mahmut'u da yanıma yatırdılar. Şubede görevli polis memuru Mehmet Hayta'nın bir horozu vardı. Horoz vaktiyle etle beslendiği için parçalanmış yerlerimizi horoza gagalatıyorlardı. Gece yarısı Mahmut'un nefes alışı ağırlaştı. Polisler bizi onun yanından uzaklaştırdılar. Mahmut biraz sonra öldü. Polisler dışarıda nöbet tutan bekçiyi çağırdılar. Bekçi biraz sonra elinde bir beyaz çuvalla dışarı çıktı." şeklinde anlatıyor tanıklığını.

TOPRAĞINI KOKLAYALIM YETER
Mahmut Kaya'nın babası kendisine telefon eden ve adını vermeyen birisinden, oğlunun emniyette olduğunu öğreniyor. Evleri Erzurum'da. Telefondan sonra apar topar Kars'a gidiyor, baba Sebahat-tin Kaya. Kars emniyetine başvuruyor. Ancak orada olmadığı söyleniyor. Çaresizlik içinde çalmadık kapı bırakmıyor. Bugün yarın diye, oyalıyorlar babayı. Kars Valisi'ne kadar çıkıyor. Vali söz veriyor, birkaç gün içinde arayacağını söylüyor. Açıkçası gözaltında olmadığına seviniyor. İçerde değilse, çıkar gelir bir gün elbet diye düşünüyor. Validen de söz alınca Erzurum'a geri dönüyor. Aradan birkaç ay geçiyor ama ne Mahmut'tan bir haber çıkıyor ne de Vali arıyor. Yolu yeniden Kars'a düşüyor. Valiye çıkıyor bir kez daha. Vali ne olayı hatırlıyor ne de verdiği sözü. Son umut olarak sıkıyönetime durumu iletiyor. Oğlunun kayıp olduğuna dair defalarca dilekçe yazıyor. Sıkıyönetim, Emniyete sormuş olacak ki, 9 Aralık 1982'de yanıt geliyor. Yanıt şaşırtıcı değil: "Mahmut Kaya adlı şahsın gözetim evinde gözetim altına alınmadığı, tutuklanmadığı ve ilimiz kapalı ceza ve tevkif evinde bu isimde bir hükümlü ve tutuklunun bulunmadığını, kalmadığını" belirtiliyor. Yazı aileye de tebliğ ediliyor ve dosya kapatılıyor. 12 Eylül işkencehanelerinde öldürülen, faili meçhul cinayete kurban giden Mahmut Kaya, ya bir dağ başına bırakılıyor ya da kimsesizler mezarlığına gömülüyor. Arkasında bir tek bu fotoğrafını bırakıyor, bir de sımsıcak anılarını.

Bu yazı bir suç duyurusu olarak kabul edilir mi, bilmem. Bu yazı, 25 sene sonra Veysel Güney'i kimsesizler mezarlığında bulan 78'liler Demeği'nden arkadaşlarımızı harekete geçirir mi? Sanırım, "Mezarını görelim, toprağını koklayalım yeter" diyen acılı ailenin tek isteği bu.

İşkenceciler Kars'ın Düş'ünü yok edebilecek mi, bunu bilmemiz gerekiyor.