(Radikal dinci grubun baskınından önceki naklen yayın kaydı)
 
“Heyyyy, heyyyyy, heyyyyy.... Hanımlar beyler, yaz ortasında bu özel programla karşınızdayız. Bildiğiniz ve alıştığınız gibi yıllardır programlarımıza biz konuk seçtik ama bu sefer bir değişiklik oldu ve konuğumuz bizi seçti... Huzurlarınızda tüm Türkiye’nin merak ettiği meşhur “Kayıp Çocuk”
 
Kayıp Çocuk, hoşgeldin... Önce hala seni tanımayan birileri varsa hakkında kısa bir özet geçelim ne dersin? Hazır mı videomuz? İzliyoruz efendim:
 
“Kayıp Çocuk, Kadıköy Moda sokaklarında dolaşırken polisler tarafından bulundu. Adını öğrenmek isteyen ve ailesiyle ilgili sorular soran polisleri “Bu konularda bilgi vermek istemiyorum” diye yanıtlayan Kayıp Çocuk, daha sonra sosyal güvenlik görevlilerine teslim edildi. Günlerce ailesinin gelmesi beklenen Kayıp Çocuk, Birgün Gazetesi’nde çıkan bir haberle kamuoyunun ilgisini çekti. Türkiye’de kanunlar bir çocuğun ailesinin onayı olmaksızın haber konusu olmasına izin vermiyor. Ancak durumun tamamen sıra dışı olması bu konuda bir istisna yarattı. Geçtiğimiz günlerde Kayıp Çocuk’u ailesinin veya tanıdıklarının teşhis etmesi için televizyona çıkartma kararı alındı. Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Fatma Şahin’in girişimleri ve himayesiyle Kayıp Çocuk bu gece Okan Bayülgen’in konuğu oluyor....”
 
Evet, videomuzu izledik. Devlet Bakanımız Sayın Fatma Şahin de stüdyomuzda. Hoşgeldiniz efendim.”
 
“Hoşbulduk Sayın Bayülgen... Bildiğiniz gibi kamuoyunda Kayıp Çocuk olağak bilinen bi evladımızlayız. Çocuk bulunduktan iki gün sonğa konu İstanbul Valiliği ile bize intikal etti. O zamandan bu yana Kayıp Çocuk’la bizzat ilgiliyim.”
 
“Sadece ‘Mehmet Ali Birand’a ve Okan Bayülgen’e çıkarım’ demişsin... Kayıp Çocuk, söyle lütfen, neden Birand ve ben? Neden Cüneyt Özdemir değil, neden Beyaz değil? Ben şimdi bu kıskanç adamlarla ne yapacağım? Benim başımı niye belaya sokuyorsun, çocuk?”
 
“Çünkü sizi seviyorum. Çok komik geliyor bu program. Mehmet Ali Birand da komik. Aslında Uğur Dündar’ın ipini çekmeselerdi ona da çıkardım çünkü boyu çok mu uzun merak ediyorum.”
 
“Komik buluyorsun beni... Oysa ben bu kadar ciddi, bu kadar suratsız, bu kadar çatık kaşlı bir insanım. Ve sen beni komik buluyorsun... Pekala... Efendim bu gece Kayıp Çocuk’la ilgili bilgilerini alacağımız başka kıymetli konuklarımız da var.
 
Kimsesiz çocuklar konusunda uzman sosyolog Özgür Başpınar Hanımefendi, ünlü psikiyatrist Profesör Doktor Yankı Yazgan, çocuk endokrinoloji bilim dalından Doçent Doktor Serap Turan aramızdalar. Hepiniz hoşgeldiniz efendim... Sizlerden de birer cümle ile Kayıp Çocuk hakkında düşüncülerinizi alalım, daha sonra ayrıntılı olarak konuşuruz. Önce Serap Hanım’a sorayım. Kayıp Çocuk gerçekten de söylediği gibi dokuz yaşında mı? Bunu anlamak bilimsel olarak mümkün mü? Yoksa bir tür cüce ile mi karşı karşıyayız?”
 
“Teşekkürler. Yaş tespiti konusunda farklı parametreler var. Çocuğun boyu, aynı yaş grubundaki çocukların boy ortalaması gibi. Ebeveynlerin boyu da önemli bir referans ama Kayıp Çocuk’un ailesine ulaşamıyoruz. Bazı hormonal durumlarda, tiroid hormonu eksikliğinde kemik yaşı aldatıcı olabilir. Kayıp Çocuk’la çok fazla testler yapılmış, biz de bu testleri inceledik. Cücelik ayrı bir vaka. Kayıp Çocuk’un cüce olmadığı kesin. Biz dokuz veya on yaşında olduğu konusunda hem fikiriz.”
 
“Peki, Özgür Hanım, kayıp çocuk vakaları çok mu sık olur? Ailesi neden ortaya çıkmaz?”
 
“Aslında bu bir “bulunan çocuk” vakası ve sanıldığı kadar sık yaşanmaz. Her durumda tanıyan birileri çıkar. Zaten ben çocuğun isim vermediği bir vaka hiç görmedim. En derin travmalarda ve güven sorunlarında bile kendilerine kolayca deşifre ederler. Kayıp Çocuk bulunduğunda üzerindekiler Harvey Nicholas’tan alabileceğiniz çok pahalı marka giysilerdi. Kolunda sadece deli bir Arap şeyhinin bu yaşta çocuğa takacağı iki yüz bin dolarlık bir saat vardı. Kesinlikle benzeri olmayan, akıl almaz bir olay. Biraz  ‘quadri pedal; dört ayaklı insanlar’ konusu gibi. Onlara “engelli”, “hasta” deyip geçiyoruz. Çünkü referans biziz, kitaba göre biz normaliz, çünkü o kitabı biz yazdık. Oysa belki engelli olan biziz. Kayıp Çocuk, sosyolojiden ziyade derin bir felsefe tartışması bence…”
 
“Yankı Hocam, sizden de kısa bir cümle alalım.”
 
“Biz doktorlar, özellikle de ruh doktorları anormal olanı normal olandan daha iyi tanımlarız. Mesleki kirlilik, körleşme diyebiliriz bu duruma. Ama Kayıp Çocuk’ta sorun şu; son derece normal olana anormal demek zorunda kalıyoruz. Bu da bize kaderin cilvesi herhalde. Şaka bir yana, açıkcası ben önceleri "Asperger Sendromu" olabilir mi acaba diye düşündüm. Kayıp Çocuk’un dokuz yaşındayken nasıl olup da otuz yaş zihnine sahip olabileceğini açıklamak elimizdeki psikiyatri ve zihin bilgisiyle pek mümkün değil. Öte yandan çocuğa anormal demek de zor. Durumu ‘dumur’ yapan zurnanın zırtı da burada… Özgür’e katılıyorum, bu çok derin bir etik tartışma.”
 
“Kayıp Çocuk’a dönelim. Çocuğum sen kimsin, kimlerdensin? Bak bütün ülke, hatta bütün dünya seni konuşuyor. Hakkında gelen twitter yorumları şöyle: Anakin Skywalker’ın İstanbul şubesi, dünyanın ilk GDO’lu insanı, Mustafa Topaloğlu’nun anne Alien’la olan yasak aşkının meyvesi… Hangisi doğru?”
 
“Salyalarımdan asit çıkmıyor, bu durumda son seçeneği eleyebiliriz.”
 
“Kameralar uzun uzun çeksin Kayıp Çocuk’u. Anne babası nerede bilmiyoruz. Bu çocuğu geçmişte görmüş, tanımış, rastlamış birisi varsa lütfen bizimle temas kursun. Ayrıca saç rengi bilgisayarla değiştirilmiş, gözlük takılmış temsili fotoğraflar da sürekli ekranımızda… Böyle yalnız olmak seni üzmüyor mu?”
 
“Hüzün zorunlu olarak pasif bir duygudur ki benim durumumda bu tam bir paradoks olurdu.”
 
“Aferin. Ben de dokuz yaşındayken bu soruya tam böyle yanıt verirdim… Peki örneğin çarpım tablosunu biliyor musun?”
 
“Biliyorum. Benjamin Button olup olmadığımı da soracak mısın? Bu bile akılcı bir açıklama gelebilir değil mi? Çünkü filmi yapıldı… İlginç bir ayrıntı daha var: doğum günüm 21 Aralık 2002 ama ne İsa’yım, ne de Musa… Bak. Seni anlıyorum. Burası televizyon ve tamamen edilgen bir platform. Buraya çıkan herkes deşifre edilmek ve tüketilmek zorunda. Buna sen de dahilsin, Fatma Hanım da dahil. Bu merakı kaşımak mümkün. Dünya yıllarca Lost izledi, ‘sonunda ne olacak?’ diye. En güzel finalle bitse dahi kitleleri tatmin etmesi mümkün değildi. Çünkü tüketimle var olan tek şey çöptür. Buraya kendimi tanıtmaya veya Küçük Emrullah gibi insanları güldürmeye gelmedim. Çok ısrar ettiler, merak etiğim için de seni seçtim. Kameraların arkasındakiler beni hiç ilgilendirmiyor.”
 
“Lost diyorsun ama o dizi oynadığında sen iki üç yaşlarındaydın.”
 
“Az önce Spinoza alıntısı yaptım, bu beni dört yüz yaşında mı yapar?”
 
“Her konuda bir sözün var. Pardon… Bir dakika, efendim? Arkadaşlar bir dakika… Güvenlik görevlileri yok mu? Durun, durun!”
 
“Allahu ekber! Allahu ekber!”
 
“Mehdi hakkun! Mehdi lena!”
 
(yayın kesilir)