Kemal Sunal filmlerinin değişmez tiplemelerinden biriydi, gaddar, üç kağıtçı, kazıkçı kasap ve bakkal tipi. Memurun dar gelirlinin mahalledeki

Kemal Sunal filmlerinin değişmez tiplemelerinden biriydi, gaddar, üç kağıtçı, kazıkçı kasap ve bakkal tipi. Memurun dar gelirlinin mahalledeki ilk kapıştığı canavardı. 70’li yılların Gırgır dergisinde bir tür klasik haline gelecekti bu kapışma. Mahalledeki küçük esnaf iktidarın görünen yüzüydü; aslında bu sol-kemalist Gırgır mizahına faali direkt söylememe kolaylığını da veriyordu. Hatta Gırgır’ın 70’lerin gayet politik ve sert ortamında işadamlarını sevimli, göbekli, purolu çizmesi zaman zaman sol gruplar tarafından da eleştirilmişti. Bütün ekonomik sorunu sadece mahalledeki bakkal temsili üzerinden görmenin tartışmaya açık ideolojik çağrışımları var.  Küçük esnaflık ve köylülüğün kurnazlık ve üç kağıçılıkla temsilinin olduğu gibi. Bütün dünya kültürlerinde özellikle köylülüğün kurnazlıkla temsil edilmesine dair bir benzerlik var. Bu kurnazlığın  ahlaki  bir kategori haline getirilmesi daha çok burjuvazi ve aristokrasinin sınıfsal yargılarını gösterir. Bu temsil daha sonra orta sınıflara da sirayet edecektir.
Aslında kurnazlık bir “direnme stratejisi” olarak düşünülmelidir. Metis Yunanca zekâ ve kurnazlık anlamını aynı anda taşır. Zekâ sadece okumuşlara ve üst sınıflara özgü bir şey değildir. Köylüler ve alt sınıflar, egemenler karşısında ayakta kalmak ve hayatlarını tehlikeye sokmamak için kurnazlığa, yalana ve üçkağıtçılığa çok sık başvurular. Halk kültür, masallar bunların yüzlerce örneği ile doludur. Alt sınıfların ve yoksulların bu stratejilerinden sınıfdaşları ve kardeşleri de muaf değildir. Onlara karşıda çok acımasız olabilirler. Küçük esnaflıkta toplumdaki gerilimli, “arada” konumuyla bu yöntemlerin fazlasıyla içerisinde. Bu anlamda iktidarı sadece “kazıkçı bakkal” üzerinden mahkûm etmenin, ciddi orta sınıf rezervleri olduğu söylenebilir. Küçük esnaflığın ahlaki bir kategori olarak olumsuz kodlanması kültürel sermaye savaşlar  içinde sınıfsal bir konuma düşmektedir.
İçine girdiğimiz krizli aralık ve neo-liberalizmin var olan operasyonlarının burayı önemli ölçüde zedelediğini geçen yazımızda vurgulamıştık. Bu anlamda “kazıkçı bakkal” geçmiş dönemde olmadığı kadarıyla antikapitalist eğilimlere sahip; bunu gündelik hayatında çok net görebiliyor. Örneğin büyük AVM’ler karşısındaki konumunu; ya da alışverişini oradan yapan borca sigarasını kendinden alan insanları. Elbette bu anti-kapitalist duyarlılık çok rahat faşizme savrulacak uçlar da veriyor. Ama yine de sol için önemli potansiyel taşıdığı gerçeğini değiştirmez. Geçmişte sağ muhafazakâr bir oy potansiyeline sahip küçük esnaflık eğer çalışılır ve oraya değen bir dil tutturulabilirse tabii…
Bu anlamda oranın “ahlaki” kategorilerin ve orta sınıf refleksinin dışında düşünülmesi gerekiyor. Sol bugüne kadar mavi yakalı işçilerin, aydınların, kültür ve sanatın, sendikaların, beyaz yakalı meslek birliklerinin içinde fazlasıyla etkin oldu. Önümüzdeki yeni aralıkta esnaf birlikleri ve konfederasyonlarının, odalarının içinde de etkin olması gerekiyor. Niçin minübüsçüler odası içinde politik bir mücadele yürütülmesin ki? Yoksa lümpenlik kavramına sığınıp ahlaki kategorilerle kendimizi rahatlatmaya devam mı?