Ankara’nın Çankaya’dan sonra en büyük nüfusa sahip ilçesi olan Keçiören’in 19 Mayıs Mahallesinde “Devrimci Muhtar” Ali Gölpunar “Mahallemizin Sakini Değil, Sahibi Olalım” sloganıyla yeniden aday oldu.

Keçiören 19 Mayıs Mahallesi: Bir dayanışmanın hikâyesi

Göksu Cengiz

Yerel seçim yaklaşırken gündemi doğal olarak en çok büyükşehir ve ilçe belediye seçimleri meşgul ediyor. Gündelik siyaset metropol adaylarına, her kentte her olası sonucun yaratacağı büyük (!) politik sonuçlara kenetlenmiş durumda.  

Fakat son yıllarda siyasetin neredeyse tamamen seçimlere entegre olduğu ülkemizde, muhtarlık seçimleri genellikle bu tartışmalara dahil olamıyor.

Oysa gündelik hayatımızın ve dolayısıyla siyasetin başladığı yer olan mahallelerimiz, başka türlü akan bir yaşamın imkânlarına dair nice nüveler barındırıyor. Üstelik insanların giderek daha fazla yalnızlaştırıldığı, güçsüz bırakıldığı, toplumun çözüldüğü bu zamanlarda, mahallelerimizde başka bir yolu açan örnekler, bugün çok daha büyük bir önem arz ediyor. 

BirGün Pazar olarak mahallelerde devrimci siyasetin imkânlarını sorgulamak için, yerel seçim atmosferine girildiği bu günlerde, bir dayanışma hikâyesi yaratan, “solcu” muhtarlık örneklerini okurlarımızla buluşturmaya karar verdik. Ankara Keçiören’deki 19 Mayıs Mahallesi gibi. 

*** 

Ankara’nın Çankaya’dan sonra en büyük nüfusa sahip ilçesi olan Keçiören’in 19 Mayıs Mahallesinde “Devrimci Muhtar” Ali Gölpunar “Mahallemizin Sakini Değil, Sahibi Olalım” sloganıyla yeniden aday oldu. 

SOL Parti üyesi olan Gölpunar’ın adaylığını herhangi bir mahalli rekabetten ayıran şey ise muhtarlık ettiği üç dönemdir mahallede yaşanan dönüşüm. Basit bir örnek vermek gerekirse; Türkiye’de Kadın Dayanışma Atölyesi kuran tek muhtarlık. 

Gün Sazak Caddesi üzerinde bulunan muhtarlığın arka odasında resim ve geri dönüşüm atölyesi bulunuyor. Bir yan sokağında ise Kadın Dayanışma Atölyesi. Her iki mekân da öncelikle 19 Mayıs Mahallesi ve komşu mahallelerden gelen kadınların sanat, zanaat öğrenimi, üretimi ve bir miktar da olsa gelir kazanabilmesi amacı taşıyor. İçeride resim, takı, geri dönüşüm, dikiş, örgü, okuma yazma dersleri veriliyor. Üretilen eserler kermeslerde satılarak üreten kadınlara ve atölyeye destek oluyor. Bununla da sınırlı değil, örneğin 6 Şubat depremi sonrasında hep birlikte depremzedeler için kışlık kıyafet, battaniye örmek için de yine dayanışma atölyesindeki kadınlar organize oluyor. 

Dersler için muhtarlık ihtiyaca yönelik olarak halk eğitimden öğretmen getiriyor. Ancak bir belediye kursundan farklı olarak kendi ifadeleriyle burada öğretmenler de öğrencilerden öğreniyor, atölyede öğrenim ve üretim bir hiyerarşi ile değil kadın dayanışmasıyla işliyor. Derslerin yanında tiyatro, semah grupları kuruluyor, mahalleden tiyatroya gidiliyor.  

Dayanışmayı Öğreniyoruz 

“Hepimiz farklı görüşlerden geliyoruz, kimimiz farklı mahallelerden geliyoruz, ayrım gözetmeden birbirimizle yardımlaşıyoruz, birbirimizden öğreniyoruz. Kamuya açık bir alan burası, en çok da dayanışmayı öğreniyoruz.” 

“Burası bizim için yalnızca ders değil, aynı zamanda terapi işlevi görüyor. Evde tek başımıza durmak yerine birbirimizleyiz.” 

“Keşke tüm Türkiye mahallemiz gibi yönetilse, bu dayanışma tüm ülkede olsa.” 

Atölyede konuştuğumuz kadınların sözleri bunlar. Kendilerini yalnızca bir dersin, kursun katılımcısı değil, mahallede üretilen dayanışmanın örgütleyicisi olarak görüyorlar.  

Mahalle için Mahalleyle birlikte 

Muhtarlık ve atölyeden yalnızca kadınlar değil, çocuklar da yararlanıyor. Dayanışma usulüyle üniversite öğrencileri mahallenin çocuklarına ders veriyor, yazın kamp ve kurslar organize ediliyor. Çocuklar müzeye, havuza, doğa gezilerine götürülüyor, İngilizceden satranca dersler veriliyor. Yalnızca sosyal-kültürel konularla da sınırlı değil mahallede yapılanlar; yolların, parkların bakımından pandemi döneminde yaşlı mahalle sakimlerinin hastaneye götürülmesine, depremden sonra gelen ailelerin evlere yerleştirilmesine, velileri örgütleyip okulların bakımının yaptırılmasına, mahalleyi, hatta ülkeyi ilgilendiren tüm konularda, tüm mahalle ile ortak dayanışma örgütleniyor.  

Ancak bu uygulamalar, yıllardır sola ders gibi sunulan, islamcıların “hayır-hizmet” mantığı ile işlemiyor. Ali Gölpunar’ın kendi seçim broşüründen alıntılarsak: 

“Çıkar ilişkileri ile şekillenen klasik yönetim anlayışını bir kenara bırakan bizler, bu anlayışı reddederek halkın sorunlarının ancak halkın dayanışmasıyla çözülebileceğine inanarak yola çıktık.”  

Tam da bu yüzden Kadın Dayanışma Atölyesi herhangi bir halk eğitim gibi kadınların katılımcısı-öğrencisi değil aynı zamanda karar vereni, kurucusu olduğu bir kolektif olarak işliyor. Veyahut yine muhtarlığın inisiyatifi ile mahallenin futbol takımı olan Piyangotepe Spor Kulübünün yeniden faaliyete geçirilmesi, Gölpunar’ın deyimiyle “Gençlerimizin kötü alışkanlıklardan uzak durması” amacı taşıyor.  

“Umudu Kesme Yurdundan” 

19 Mayıs Mahallesi muhtarlığı üzerinden gelişen bu yerel yönetim pratiği, yalnızca muhtarlıkla ya da atölye ile sınırlı değil. Mahallede kalkan cenazeden, pazaryerinde bir bahar şenliğine, mahallenin sosyal bağlarını güçlü tutabilmenin farklı yolları üretiliyor. Yalnızca bir mahalle muhtarlığının, belediyeyle yarışacak kadar fazla işi hiçbir çıkar gözetmeden başarabilmesi, elbette devrimci bir siyasetin ve bu fikre inanan insanların emeğinin sonucu. Mahallenin gençlerinin, kadınlarının, emeklilerinin, uzak ilçelerden üniversite öğrencilerinin, başka illerden gazetede haberini okuyup destek olmak isteyen yurtsever insanların kolektif çabasının ürünü. Bu sebeple on yılı aşkındır sürebiliyor.  

“Biz dünyaya soldan bakıyoruz, bu yüzden ayrım gözemiyoruz. Sosyal devletin olmadığı yerde sosyal adaletin, dayanışmanın sağlanabilmesi, herkesin eşit olabilmesi için çabalıyoruz, bu bizim dünya görüşümüze dayanıyor” diyor devrimci muhtar.  

“’Hiç kimsenin inancına, kıyafetine bakmadan hepimiz eşitiz’ diyor siyasetçiler, bu koca bir yalan, biz bu yalanın karşısında iğneyle kuyu kazıyoruz. Bir kahraman yaratmak kolay, Süpermen uydurmak kolay. Biz bu tek adam masalına karşıyız, tek adam diktatörlük demek. Burada yaratılan hepimizin emeği. Hiçbir dışarıdan destek yok. Bizim gelir düzeylerimiz aynı, çilelerimiz ortak. İdeolojimiz, yaşam biçimimiz dayanışma.”