Birçok öğretmen, uzun süre atanamama stresini yaşadıktan ve sözleşmeli öğretmen olarak veya özel okullarda kölelik yaptıktan sonra cumhuriyetin 100. yılında, hala eksiklikleri giderilememiş okullarda, 40- 50 öğrencilik, sağlıksız yetersiz sınıflarda çalışmak durumunda kalıyor.

Kendini tüketerek başkalarına ışık veren kandil: Öğretmen

Şermin Külahoğlu - Emekli Profesör

Yeni bir öğretim yılı daha başladı. Öğrenciler, veliler ve öğretim kadrosu için hasret, sevgi, korku, kaygı gibi duygularla karmaşık bir yeniden başlangıç. Çocuklarımıza başarılı bir öğretim yılı için azim, sabır, çaba, arkadaşlık söylemiyle, yeniden başladık.  

Bu öğretim yılının öncekilerden daha iyi olacağını gösteren pek bir ipucu bulunmuyor. Bu durumda umutlar, sınıfını mutlu edebilecek en önemli faktör olan öğretmene kalıyor. Sınıfın kapısını dışarıya kapattıktan sonra içeride “isterse cenneti veya cehennemi yaşatabilen”, çocuklarımızın okulda başarılı veya başarısız, mutlu veya mutsuz olmalarında en büyük etkiyi yaratabilen öğretmenin olumlu gücüne dayanmaya ihtiyacımız var. Öyleyse, herşeye rağmen bu öğretim yılını mutlu geçirmesini dilememiz gerekenler arasında öğretmenler ilk sırada yer alıyor. Yeni öğretim yılının, öğretmenlerimizin bilgi dünyasını ve yaratıcılığını zenginleştirici ve dolayısıyla çocuklarımızı olabildiğince geliştirici olmasını diliyoruz. Olabildiğince çok sayıda velinin de çocuklarının sevgili öğretmeniyle yeniden buluşmanın sevincini yaşıyor olduğunu umut etmek istiyoruz.

Anlaşıldığı gibi bu yazının konusunu, çocuklarımız için büyük umudumuz olan öğretmenler oluşturuyor. Öğretmenler, çocuklarımızı geleceklerine hazırlamak gibi dünyanın en asil görevini yapıyorlar. Çocuğumuzun örneğin astronot olma hayalini gerçekleştirmesinde en önemli sorumluluk onlara düşüyor. Öğrencilerinin başarılı olmasını kendisi için bir onur konusu olarak gören öğretmenlere saygımız büyük.

Öğretmenlik ödüllendirici ama zorlu bir kariyerdir. Birçok öğretmen, uzun süre atanamama stresini yaşadıktan ve sözleşmeli öğretmen olarak veya özel okullarda kölelik yaptıktan sonra cumhuriyetin 100. Yılında, hala eksiklikleri giderilememiş okullarda, 40- 50 öğrencilik, sağlıksız yetersiz sınıflarda çalışmak durumunda kalıyor. Kısa bir süre önce yaşadığımız uzun ve sıkıntılı pandemi döneminde öğretmenler, yeni teknolojiler ve yeni uygulamalarla, farklı bir tarzda eğitim vermek zorunda kaldılar. Zaten genelde yüksek olan beklentilerimize, çevrimiçi öğretim yöntemlerini en kısa zamanda, en etkili bir şekilde kullanmaları talebimizi de ekleyince çok zorlandılar. Şimdi ise deprem bölgelerinde, deprem travmalarını bir yana bırakıp, konteynerlerde eğitimi sürdürmeleri istenirken, karma eğitimin tartışmaya açılmasından, ÇEDES protokolleriyle okullara manevi danışman adı altında din görevlilerinin atanarak, eğitimin laik yapısının aşındırılması çoğunu derinden üzmekte.

Günümüzün hızlı değişim dünyasında, okulda geleceğe dönük öğretilecek çok şey var. Bu koşullarda kendini aşırı zorlanma altında hisseden öğretmenin duygusal, zihinsel ve fiziksel sağlığı zorlanıyor.  Mutlu edilmesi gereken öğrenciler, veliler, okul yönetimi, terfi, yeni  işler, projeler; öte yandan evde çocuklar ve ay ortasında tükenen aylık gelir karşısında, tüm bu sorumluluklara yetişebilme gücünün tükendiği hissiyatı öğretmenin benliğini sarar. Çok fazla iş, çok fazla engel, çok fazla halledememe ve pes etme yüzünden çok şey kontrolden çıkar. Bu baskı altında o son noktaya gelinir, son damla damlar ve bardak taşar. 

Öğretmenler, genelde çok çalışmayı sevmek ve gelişme yollarını aramak gibi övgüye değer karakter özelliklerine sahiptirler ama ülkemizin bu bozuk eğitim koşulları altında tükenmişlik kurbanı olmaları kolaydır. Anaokulu ve ilkokul öğretmenlerinin tükenmişliğinin giderek daha sık hale geldiği dikkat çekiyor. Tükenmişlik, "işi gereği yoğun duygusal taleplere maruz kalan ve sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda olan kişilerde görülen fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duygularının, yapılan işe, hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması” durumudur. Tükenmişlik, duygusal yorgunluk, kişisel başarının azalması ve duyarsızlaşma olmak üzere üç boyutta kendini gösterir. 

Duygusal yorgunluk: artık çevresine daha fazla yardımcı olamayacağını, daha fazla destek vermeyeceğini düşünme halidir. Fiziksel ve zihinsel olarak sürekli yorgun ve bitkin hissetme, uyku bozukluğu, tekrarlanan unutkanlık ve yoğun odaklanma güçlüğü, iştah veya iştahsızlık sonucu kilo problemlerinin kıskacında, kendini yetersiz veya çaresiz hissetme, başkalarına istediği kadar zaman ayıramama kaygısı yaşanır.

Başarısızlık duygusu: Sonuç olarak, işlerini yapması gereken şekilde ya da alışıldığı gibi yapmaz hale gelinmiştir. Yaptığı işten zevk alamama, motivasyonsuz,  beceriksiz ve etkisiz olma hissi, kendini olumsuz değerlendirme eğilimini ortaya çıkarır. Kendine duyduğu saygı azalır.

Duyarsızlaşma/sinizm: Kendine olumsuz bakış, çevre ile de mesafeli bir yaklaşıma sürükler. Yaşananların penceresinden bakarak, kurumunu sevmeme, utanma, kızma, kuşku, güvensizlik gibi hayal kırıklığını yansıtan, eleştirel, alaycı veya umursamaz bir tutum sergilenmeye başlanır. Tükenmişliğin bu düzeyindeki öğretmenin öğrencilerine, öğrenci velilerine, çalışma arkadaşlarına ve yöneticilere karşı, alaycı, azarlayıcı sözlerle veya aldırmazlık içinde, birer nesne gibi davrandığı görülür. 

İçinden geçtiğimiz ve okullarımıza yansımasıyla öğretmeni tükenmişliğe sürükleme riski yüksek nitelikteki mevcut koşulları “hemen-şimdi”  değiştirmek mümkün görünmediğine göre, tükenmişlik kurbanı olmaktan kaçınmak için yaşamındaki dengeleri yeniden kurma işi yine öğretmenin kendisine düşüyor. Bu yazının sınırları içinde öğretmenlerimize yalnızca şu iki psikolojik destek noktasını önererek yardımcı olabileceğiz: Kabullenme ve öz-şefkat.
Tükenmişliği aşma yolunda öncelikle, neler olduğunun farkında olmak, neyin yanlış gittiğini keşfetmek, bizi bilinçli kabullenmeye ulaştırır. Kötü bir gün geçirdiniz. Böyle günler oluyor. Kötü bir gün, tüm günlerimizin böyle olacağı anlamına gelebilir mi? Bazı işlerin planımıza göre gitmemiş olması, yaptığımız her şeyin olumsuz sonuçlanacağını gösterir mi?

Yaşananın neden kötü bir gün olduğu üzerinde düşünmekte yarar var. Günü ne yazık ki mahveden olayı tanımlayabildikten sonra, belki de günün hiçbir şeyinin (veya çok azının) aslında o kadar da kötü olmadığı düşüncesine ulaşmak iyi hissettirecektir. 

Nelerin olduğu gibi olmasını ve nelerin başka bir şekilde olması gerektiğini keşfederek kabul etmek,  bizi çaresizlik, suçluluk ve öfkeden koruyacak olan kendine şefkat düşüncelerine ulaştıracaktır. Öz- şefkat için;

1/ Kendinizden daha az talepkar olmak için kendinize izin verin: Yaptığımız şeylerden sorumluyuz, suçlu değiliz. Hepimizin bazı sınırları var. Yaşadığımız olumsuzluklardan öğreniriz.

2/ Kendinizin önceliği için kendinize izin verin:  Çalışma zamanına kendimiz için sınırlar koymakta yarar var. Günün sonunda ve hafta sonları kendinize, okulun aklınızdaki en son şey olduğu bir kişisel zaman dilimi ayırdığınızdan emin olun.

/ Kendinize sosyal hayattan beslenme izni verin:  Siz öğretmenler, okulunuzun öğretmenler odası topluluğunda, yalnız olmadığınızı görme ve dayanışma duygusu içinde pilinizi şarj etme fırsatına sahipsiniz. Kendinizin ve mevcut koşulların baskısını, güvenilir bir meslektaşınızla yapacağınız çay-kahve sohbetlerinde hafifletebilirsiniz. Gelişmiş ülkelerde iş yerinde ortak akıl çözümleri üretme amaçlı uygulanan, “birlikte- gelişim” (co- development) toplantılarını okulunuzda da hayata geçirmelisiniz.  

Sevgili öğretmenler, yaptığınız işten daha fazlasını temsil ettiğinizi daima hatırlayın. Çünkü öğretmen olmak başkalarının geleceğini daha iyi hale getirmenin bir yoludur. Öğrencilerinizi hayallerine ulaştıracak “geminin kaptanı" olarak, tüm güçlüklere rağmen enerji ve coşkuyla çalışacağınız bir yıl olsun. Dileriz, yeni öğretim yılı sizlere hak ettiğiniz tüm neşeyi, huzuru ve mutluluğu getirsin.