Kentin hikâyesi, hepimizin hikâyesi
Üniversite öğrencisi, bekâr, kadın olup kiralık ev arayın, kentin uzak mahallelerdeki yoksul evlerden, gece ile sabahın buluştuğu karanlıkta derse, işinize yetişmeye çalışın. Yurt bulamadığı için 50 metrekarede 20 bin lira kirayı denkleştirebilmek için 3-4 kişi birlikte yaşamak zorunda olan öğrencilerin kapılarını çalıp “nasılsın?” deyin.
Dilek Bulut - Akademisyen, Dr.
Yerel yönetim hizmetleri gündelik yaşamımızın hemen her ânında belirleyicidir. Eril ve sınıfsal bir biçimde mekânsal ayrımcı yapıda olan kentler yaşamı kolaylaştıracağı gibi çok da zorlaştırabilir. Kadın ve LGBTİ+ olarak hele bir de engelli, yoksul ve yaşlıysanız, zordur kentte yaşamak.
Aday adaylığı bolluğu yaşanan ülkede, kadın bir yurttaş olarak diyorum ki; sırça köşklerinizden inip şehrin sokaklarında, mahallerinde topuklu ayakkabılarla ve koltuk değnekleri ile yürümeye çalışın, tekerlekli sandalyelerinizle otobüse binip, sinema salonlarına ya da konsere, tiyatroya gidin.
Gece yarısı karanlık bir sokaktan bir kadın olarak geçin, ışıkları bozuk otoparka aracınızı park edin, otobüs sizi karanlığın içinde bir başınıza durakta bırakıversin eve ya da yurda yürüyün. Engelli çocuğunuzla ya da bebek arabasıyla uzak yoksul bir mahalleden kent merkezindeki çarşıya pazara gelmeye çalışın.
Üniversite öğrencisi, bekâr, kadın olup kiralık ev arayın, kentin uzak mahallelerdeki yoksul evlerden, gece ile sabahın buluştuğu karanlıkta derse, işinize yetişmeye çalışın. Yurt bulamadığı için 50 metrekarede 20 bin lira kirayı denkleştirebilmek için 3-4 kişi birlikte yaşamak zorunda olan öğrencilerin kapılarını çalıp “nasılsın?” deyin. Çocuklarına bir öğün yemek vermenin derdindeki annelerin, görünmez olmuş yaşlıların gözlerine bakın, oturup birlikte çay için. Bir gün, bir hafta, bir ay ne kadar gerekiyorsa o kadar dolaşın. Yaşadıklarınızı, gördüklerinizi yazın; “o günkü dersiniz” olsun, oturup ne yapılabileceği üzerine düşünün.
Toplumcu belediyecilik halkın yararına halka birlikte yol yürümektir. Yoksulluğu derin derin içine çekenlerin dertleriyle dertlenin. Kentin maddi olanaklarını halkla daha çok nasıl paylaşacağınızın yollarını onlara da sorun, çözümü birlikte bulun. Kendinize verdiğiniz ödevleri, yurttaşların cümleleriyle tekrarlayın. Hem de seçim sandıkları meydanlara çıkmadan, daha seçime 3-5 yıl varken, hiç seçim olmayacak gibi yapın bunu.
Kentte yaşayanların yalnızca eşit oy hakkı değil, aynı zamanda eşit söz hakkı olmalıdır.
Kentin eril ve sınıfsal yapısının aşılması herkesin yerel yönetimlere katılımı ile aşılabilir. Gençlerle, kadınlarla, engellilerle, yaşlılarla halk meclisleri kurun, sorun neyse yaşayan size çözümünü de gösterecektir aklınızda bulunsun. Kent için mücadele eden demokratik kitle örgütleri, odalar, sendikalar en yakınınızdakiler olsun, belediye meclislerini onlardan oluşturun. Kent için mücadele edenlerle kapitalist talana, yoksullaşmaya, mülksüzleşmeye, antidemokratik tüm uygulamalara karşı yan yana yürüyün, hukuksuzluklara karşı mücadele verenlerle omuz omuza olun. Kentin tüm kaynaklarının herkese ait olduğunu hiç unutmadan, birlikte sahip çıkın kentin hakkına. Seçim zamanlarında sokak sokak gezip sıktığınız, sonra unuttuğunuz ellere daha sıcak ve samimi bir uzanış, merak etmeyin günü geldiğin de size seçimi de kazandıracaktır
Kentte yaşayanlar olarak bize de düşenler var elbette. “Her şey doğrusal bir yönde ilerliyormuş gibi görünse de bir anda her şey hiç tahmin edilemeyecek şekilde değişebilir. Bu düzenli olarak meydana gelen hesaplanamaz sonsuzluktur.” Bu hesaplanamaz sonsuzluk; insanların tek tek politik özne olarak nasıl bir yaşam hayal ediyorsa onun mücadelesini bir arada verebilmesi ile mümkündür.
Nasıl bir kentte yaşamak istiyorsak şekillendirmek; kentin ekonomik, kültürel, sosyal olanaklarından yararlanmak yurttaşlar olarak en doğal hakkımız. Yaşadığımız kentleri her gün emeğiyle değiştiren, yeniden üretenleriz. O kentin hikâyesi tek tek hepimizin hikâyesi, o hikâye mücadele, karşılaşma, dostluk ve dayanışma ile kuruldu; emeğimiz, mücadelemiz, anılarımız, neşemiz, kederimiz, hayallerimiz saklı onun içinde.
Kentte yaşayan yurttaşlar olarak, dar çıkarlar etrafında dönen, siyaseti seyirlik hale getiren yapıdan kurtarmak ve halkın kendi talepleriyle bulunabileceği, toplumun siyasete katılım kanallarının yollarını açan siyasetin toplumsallaştığı bir alan yaratarak; devrimci, demokratik, eşitlikçi ve laik bir yaşam için mücadeleyi yaşadığımız kentler içinden neden büyütmeyelim? Dayanışmacı bir ekonomi ve kamusal kaynakların halktan yana kullanılması için hakkımız olanı neden almayalım?
Mayıs seçimlerinin ardından Saray iktidarı düşlediği İslami yaşam tarzını hâkim kılmak için anayasa fiilî olarak rafa kaldırılmışken, ittifak sandığımız muhalefet partileri kendi iktidar adacıklarının derdine düşmüşken, yaşadığımız şehirlerin siyasal, sosyal, kültürel hafıza mekânları, ekolojik zenginlikleri ve doğasına saldıranlara karşı bu alanları kentin gerçek sahipleri, kentin hikâyesini yazanlarca direniş mekânlarına dönüşüp dayanışma ağlarını örmek ve iktidarın olduğu her yerde direnişi de büyütmek elimizde.
İhtiyacımız olan; bu baskıcı, otoriter, rant odaklı, kadın düşmanı düzene karşı mücadeleyi dayanışma ile eşitlikçi, demokratik ve laik bir yaşama kültürünün yerellerden mekânsal örgütlenmesini de kurmaktır. Oy kullanmaya giderken, seçim hengâmesi altında unutulan deprem bölgesinde Defne’de Solun bileşenleri “Yerel Yönetim Çalıştay”ı yaptı. Hep birlikte başımızı çevirip, “toplumcu belediyeciliğin, dayanışmanın ve mücadelenin” süreceğini birlikte hatırlayalım.