Barcelona’da bir şiir kerhanesi varmış. Madam Eva ve şiir orospuları iki yıldır Barselona’da kışkırtıcı soneler satmaktaymış

Kırık ayak dolayısıyla beş haftalık ev mahkûmiyetinden sonra yeniden uçaktayım. Ayağım hâlâ iyileşmedi; koltuk değnekleriyle yürüyorum ama Londra’daki şiir dinletisi için söz vermiştim bir kere. Yol arkadaşım da teknik bir arıza nedeniyle (kalbe fazla yüklenme neticesi atan sigorta sonucu gelen geçici elektirik kesintisi) beni ekince gözümde epey büyüttüğüm yolculuk şimdilik iyi gidiyor. Uçak şirketleri sakat yolculara özel ihtimam gösteriyorlar bildiğiniz gibi. Yanıma verilen görevli, bütün işleri kolayca halletti. Üstelik kendisi bir şiirsevermiş. Pasaportuma bakar bakmaz “Şair Neşe Yaşın mı?” diye sordu. Daveti aldığım gün kurduğum Londra kazan ben kepçe hayallerim gerçekleşemeyecek gerçi ama şu an en azından duvarları artık üstüme üstüme gelmeye başlayan evden kurtulmuş oldum.

Eski ve sadık okurlarım bilirler uçakta yazı yazmaya bayıldığımı... Uzun yolculuklarda hep köşe yazıları yazmışımdır. Dünden koymuştum aklıma, bu haftaki yazımı uçakta yazarım diye. Yalnız yolculuklarda, zamanı hızlı tüketmek için yazı biçilmiş kaftan. Aslında kafamdan birkaç konu geçiyordu bu hafta için, biraz zorlasam hatırlardım belki ama uçağa girer girmez koltuk cebindeki dergi rotamı değiştirmeme neden oldu. Gözlerime inanamadım Easy Jet dergisinde şiirle ilgili bir yazı yer almakta! Sihirli 'poetry' lafını görür görmez daldım okumaya. Sonra alttaki giriş fiyatını fark edince anladım ki bu bir reklam yazısı... Hem de ne reklamı biliyor musunuz? Şiir Kerhanesi. Barcelona’da bir şiir kerhanesi varmış. Madam Eva ve şiir orospuları iki yıldır Barselona’da kışkırtıcı soneler satmaktaymış. Şehrin merkezindeki loş ışıklı bara gelen müşterileri tavuskuşu tüyleriyle süslü ipek siyah elbisesi ve kırmızıya boyalı yanaklarıyla karşılayan Madam Eva onlara bir fotoğraf albümünden o gece şiir okuyacak kızlar ve oğlanların fotoğraflarını gösteriyormuş. Okuyucusunu seçen müşteri, seksi giyimli, başlarında şapkalarıyla gizemli havalara bürünmüş fahişelerle daha çok erotika, ölüm ve farklı duygulanımlar içeren şiirleri barın tenha bir köşesinde paylaşıyormuş. Bu yazıdan sonra anladım ki şiir ancak kerhaneye düşünce para getiriyor. Birileri şiirin nasıl pazarlanabileceğini akıl etmiş sonunda. Şairler soylu soylu sürünedursun, atı alan Barcelona’yı geçmiş. Ama haksızlık etmemek lazım, yazıya göre ilk şiir kerhanesi 2006 yılında New York’ta bir grup öğrenci tarafından açılmış, Barcelona’ya bu projeyi getiren de o öğrencilerden biriymiş zaten.

Beni aylar öncesinden Londra’da bir konserde şiir dinletisi için davet eden Andrew’un bilet parasını denkleştireceğim diye canı çıkmıştı. Utana sıkıla “Otel parası bulamadım ama bizim evde misafir olabilirsin; annem muhteşem bir aşçıdır" deyince. “Hiç önemli değil” diye karşılık verdim. Doğrusu Londra gözümde tütüyordu. Böyle bir daveti kaçırır mıyım?

Şu ayağım da kırılmasa harika olacaktı kuşkusuz ama neylersin, hayat bir çarkıfelek, döndürene aşkolsun. Sonuçta bu da bir deneyim deyip teselli buluyor insan. Haftalardır iç karartıcı yazılarımla bunalan okurlarım için de bir ferahlama olmuştur umarım. Geçen hafta kimilerini iyice çileden çıkarmışım ki yazımın altına ağabey tavsiyeleri filan yazmışlar.

Aslında ayağım kırılınca sevinenler bile olmuştu. “İyi olmuş; biraz evde oturup yazar” diye. Ama şekilde görüldüğü gibi ben uçakta bile yazabilenlerdenim. Otobüs durağında beklerken kitap okurum, yolda yürürken vitrin kenarlarına oturup not alırım, denizden çıkıp plaj biletçisine kağıt kalem sorarım.

Gerçi onları da anlıyorum. Ortada kayda değer bir üretim yok uzun süredir ama onun nedeni zamansızlıktan çok içinde debelendiğim ruh cehennetti. Kalple şiir arasındaki araftaki yazar bloğu.

Tez zamanda yazmam gereken tezi halleder halletmez yeniden şiirin kanatlarında olurum diye umut etmekteyim.

Birkaç saat sonra soğuk Londra’da olacağım. Yan koltukta oturan İngiliz turist Kıbrıs’ta harika bir tatil geçirdiğini ve hiç geriye dönmek istemediğini söylüyor. Beni Baf havaalanına götüren arkadaşımla karşımızdaki Afrodit kayaları manzarasına hayran kalarak güzel bir lokantada yemek yedik birkaç saat önce. Şu dillere destan Tanrıçamız, doğrusu nereden doğup karaya çıkacağını iyi biliyormuş. Şimdi bir güzel onu da pazarlıyor kapitalizm; kendi kendine ihanet etmiş aşk adasında sıcak tatiller için...

İnanamıyorum, dün süt almak için bakkala kadar yürüyemezken şu an Londra’ya doğru uçmaktayım. Kim demiş şiirin şaire bir hayrı yok diye. Şimdi göklerdeysem bunu kendilerine borçluyum. Değerli dostlarım, kadehlerimizi şiirin şerefine kaldırabiliriz.