Yakın zamanda gerçekleşen seçimlerle birlikte, Güney Amerika’nın kilit taşı olarak nitelenen Kolombiya’da yeni bir hareketlenme başladı.

Yakın zamanda gerçekleşen seçimlerle birlikte, Güney Amerika’nın kilit taşı olarak nitelenen Kolombiya’da yeni bir hareketlenme başladı. Önceki Başkan Uribe döneminde yeni 7 ABD üssü oluşturularak Güney’de yeterince tepki toplamışlardı. Bunun paralelinde Honduras’taki darbe de ABD’ye bu bölgede ekstra olanaklar sundu.
Seçimler, M. Yeğin’in değindiği gibi demokrasi demeye bin şahit isteyen bir ortamda gerçekleşti. Özel timlerin silah tehdidi altında olmalarına rağmen FARC’ın da etkisiyle halkın büyük çoğunluğu (yüzde 56) çekimser oy kullandı. Bütün durum uluslararası demokrasimiz için hiç de sorun arzetmiyor tabii ki.
Geçen haftanın Newsweek’i, ABD’nin niyetinin ne olduğunu “Kolombiya güneyin yeni yıldızı haline geliyor” (M. Margolis) başlıklı yazıda ele veriyor. Uluslararası bazı ekonomistlerin değerlendirmelerine yer vererek, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bir kısım ülkeyle birlikte Kolombiya da sayılarak, bu ülkelerin yıldızının yükseldiğinden söz ediliyor. Özellikle yeni seçilen Juan Manuel Santos’la birlikte Kolombiya’nın bu bölgedeki en güçlü ülke olacağı vurgulanmış. Bunun nasıl olacağı ise “güvenlik, demokrasi ve serbest piyasa” diye formüle edilmiş. Santos ilk ciddi atağını FARC’ın Venezuela topraklarında kampı olduğunu iddia ederek yaptı. Bunun karşılığı ise Chávez’in diplomatik ilişkileri kesmesi oldu. Henüz bu konudaki arabulucu çalışmalara rağmen bir uzlaşma sağlanamadı. Doğal olarak, Venezuela yalnız değil, özellikle Ekvador ve Bolivya, Kolombiya devletinin nemenem bir şey olduğunun farkındalar. Ben yine de kısaca anımsatayım, milyonlarca insanın yerinden yurdundan sürgün edilmesi, yüz binlerce ölüm, bunlar sadece önceki başkan Uribe döneminde gerçekleşenler... Yeni başkansa bütün bunlar olurken savunma bakanıydı. Santos, Kolombiya aristokrasisinden geliyor. Büyük amcası da 1938-1942 döneminde başkanlık yapmış. Aynı zamanda bu aile ülkedeki en büyük medya grubu El Tiempo’yu elinde bulunduruyor. Santos, Harvard ve London School of Economics’te ekonomi eğitimi almış. Ama gerçek kariyerini Uribe’yle birlikte katliamlar örgütleyerek yaptı. Bu da herhalde olayın ekonomi-politik boyutu olsa gerek.
Aynı makale, bu “müreffeh” ülkemizin, 3-4 milyon evsizi barındırdığını, bunun ana nedeninin de zorunlu göçler olduğunu söylüyor. Resmî işsizlik oranının yüzde 12, ülkenin yüzde 45’inin yoksulluk sınırı altında yaşadığı da belirtilmiş. Bütün bu bilgilerle birlikte nasıl yeni bir yıldız doğacak anlamış değiliz. Galeano gibi söylersek, zengin ülkeler uyku tutmayan gecelerde anlatacak bir peri masalı hep buluyorlar.
Yeni yıldız fikri aslında uluslararası şirketlerin beklentilerini yansıtıyor. Şöyle ki hali hazırda Kolombiya Güney’deki dördüncü büyük petrol üreticisi. En büyük kömür ihracatçısı ve aynı zamanda önemli bir altın çıkarma merkezi. Uluslararası tekeller içinse buralarda çalışmanın önündeki en büyük engel FARC-EP. Bunun anlamı yeterince askerileşmiş bir ekonomiye sahip olan Kolombiya’nın bu konuda yeni girişimlerde bulunarak, yaptıkları katliamlara katliam eklemesi olacaktır. Tabii bütün bu hikâyede asıl rahatsız olunan kişi ise Chávez ve Venezuela’nın petrolleri. Uzun vadede bu bölgenin çatışmalara sahne olacağı bir gerçek. Ama ABD’nin öncelikle doğu cephelerini, Irak ve Afganistan’ı kapatması gerektiği de görünür bir durum. Bu yüzden Kolombiya aracılığıyla yürütülen manevralar şimdilik daha çok alan daraltıcı bir işlev görecek. Bunun anlamı Bolivya, Venezuela ve Ekvador’da iç mihraklar yoluyla iktidarı ele geçirmeyi ön planda tutacağıdır. Gelişen süreçte bugüne kadar uzlaştırıcı bir rol oynayan Brezilya’nın tavrı da, önemli bir yer işgal edecektir.
Türkiye’de bir süredir dillendirilen özel ordu meselesinde Kolombiya’nın paramiliterlerinin bu konuda referans gösterilmesi bence meseleyi yeterince izah etmiyor. Kolombiya kontgerillası, FARC’a karşı mücadele ihtiyacı dahilinde gerçekleşmiş bir olgu. Yani daha çok soğuk savaş dönemi organizasyonu gibi. Ama tabii yakın geçmişte özel güvenlik şirketleriyle birlikte giderek polis organizasyonları da özelleştirilerek, onlar da zamane trendine dahil ediliyorlar. Bizdeki ise her ne kadar Kürt hareketi bahane edilse de daha çok neo-liberal ekonomik politikalar gereği şekillenen bir süreç. Ordunun özelleştirilmesi fikrinin, harp okullarında da tez olarak hazırlanıp tartışıldığı uzun zamandır bilinen bir durum. Burada ordunun sorunu, bu süreçte inisiyatifin elden kaçmasından başka bir şey değil. Bu sürecin bir ileri adımı hapishanelerin özelleştirmesi olacaktır. Sermaye daha fazla alan istiyor özetle. Yoksuldan, başka yoksulların katilini yaratmayı becerenlere gelince, gönül rahatlığıyla gezebilirler, liberalim, demokratım, Müslümanım diye...
Sağlıcakla kalın...