“Kürt sorununu” Kürtler yaratmadı

“Kürt sorununu” Kürtler yaratmadı. Onun için Deniz Baykal’ın yaptığı gibi, “Vaktiyle biz Kürt sorunu dedik doğru, ama o zaman Kürt kimliği yasaklıydı, şimdi yasaklı değil, dolayı sıyla Kürt sorunu demek şimdi anlamsız” deyip komik duruma düşmenin anlamı yok; sonra Bülent Ersoy’un diline dolanır, vallahi “Kürt sorunu çarpıştan” beter olursunuz.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Kürtler, vakti zamanında beylikler halinde kardeşçe yaşıyorlardı Osmanlı’yı meydana getiren diğer topluluklarla birlikte. Kendi evlerinde çiftini sürüp, ekinini kaldırıyor, nimetini doğadan topluyor, etrafındakilerle barışık yaşıyorlardı. Bu durum uzun yıllar böyle sürdü. Sonra Osmanlı, yeni bir idari taksimata gitti, huzur bozuldu, Kürt şeyhleri, emirleri zaman zaman ayaklandı. Ayaklanmalar kanla bastırıldı, sürgünler dönemi başladı, örneğin sadece Bedirhan Bey ailesinden 3 bin kişi, ta Cizira Botan’dan Samsun’a götürüldü, Samsun’dan gemilerle İstanbul’a getirildi, Bedirhan Bey Girit Adası’na sürgün edildi, ailesi İstanbul’da Kızıltoprak’a yerleştirildi.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Atatürk, “Kürt meselesini” Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde, onlara “özerklik” vererek çözmeyi düşünüyordu, hatta bu amaçla 1921 anayasasına bir de madde konulmuştu. Ne olduysa bir sene sonra bu fikirden vazgeçildi. Kürtlerin varlığı hepten inkâr edildi. İlk Meclis’e Kürt ulusal giysisi “şel û şepik”le “Kürdistan mebusu” olarak çağırılan Diyap Ağa, daha sonra bu “suçundan” dolayı yargılandı. Çıkartılan bir yasayla, Kürtçe konuşanlara telgraf tarifesi başına para cezası verildi, asimilasyon hızlandırıldı, Türkçe bilmeyen Kürt kadınlarının Türk ailelerinin yanına hizmetçi verilerek Türkçe öğrenmeleri teşvik edildi. İsyanlar oldu, Şeyh Sait, Ağrı, Dersim; isyanlar kanla bastırıldı. Diyarbakır’da darağaçları kuruldu, bir sürü Kürt suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan idam edildi.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Kürtlerin yaşadığı bazı şehirlerin (örneğin Dersim, Tunceli oldu) binlerce köyün adları değiştirildi. Ailelerin çocuklarına Kürtçe isimler koymaları yasaklandı. Jandarma baskısı arttı. Köylere giden jandarmalar, Türkçe bilmeyenlere ağır hakaretler etti, hepsi köy meydanları na toplanarak aşağılandı. Bütün Kürt köylülerine “eşkıya” muamelesi yapıldı.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Geleneksel Türk sözlü kültüründe Kürtlere hakaret eden özlü sözler türedi. “Kürde ne gerek bisiklet, gider kaymakama çarpar”, “Kürdün yağı bol olunca kıçına sürer” gibi zekâ dolu ata sözlerine “kuyruklu Kürt” gibi deyimler eşlik etti. Öyle bir atmosfer yaratıldı ki, insanlara “nerelisin” diye sorduklarında birçok kişi “Kürdüm” demekten “utanmaya” başladı. Kürt olmakla eşcinsel olmak eşdeğer tutuldu. Mahkemelerde Türkçe bilmeyenlerin ifadelerine itibar edilmedi, camilerde Türkçe bilmeyen imamlara, zorla Türkçe hutbe okutuldu, resmi kuruluşlarda derdini Türkçe anlatamayan Kürt köylüleri kapı dışarı edildi. Kürt müziği Türkçeleştirildi.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Büyük şehirlerdeki gökdelenlerin ön cephelerine Philips, Ford, Nokia gibi büyük yabancı markaların reklam panoları asılırken, Kürtlerin yaşadığı yerlerdeki yüksek dağların tepelerine, “Tek vatan, tek bayrak, tek dil”, “Ne mutlu Türküm diyene” gibi sloganlar yazıldı.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. 12 Eylül’den döneminde Diyarbakır Cezaevi’ndeki Kürtlere İstiklal Marşı’nın 10 kıtası, (ki araları nda hiç Türkçe bilmeyen cahil köylüler de vardı) bir tür ceza olarak ezberletildi. Mahkûmlardan toplanan paralarla cezaevinin bütün duvarlarına Türklüğü öven sloganlarla, 100 Türk büyüğünün resimleri çizdirildi, Türkçe bilmeyenlere görüşme yasağı getirildi, foseptik çukurunda kalma cezası verildi, fare yutturuldu, pislik yedirildi. İnsanlar işkenceyi durdurmak için bedenini ateşe verdi. 1986 yılına kadar, 4 kişi kendini yakarak, 4 kişi intihar ederek, 6 kişi açlık grevinde, 16 kişi muhtelif biçimlerde, resmi rakamlarla 30 kişi aynı cezaevinde öldü.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Cezaevinden kaçan dağa gitti. Silahlı mücadele her yeri sardı, şiddet egemen oldu, fikir konuşulmaz oldu. Köylülere dışkı yedirildi. İçinde teröristler barınıyor diye ormanlar yakıldı, 3 bine yakın köy boşaltıldı, 5 bin faili meçhul cinayet işlendi, aydınlar öldürüldü, Özgür Gündem gazetesinin binaları havaya uçuruldu.

“Kürt sorunu”nu Kürtler yaratmadı. Yaratanı n kim olduğu hepimizin malumu. Çözmek de ona düşer. Ama eğer çözmek istiyorsa, daha önce denediği bütün yolları terk etmeli, yepyeni bir yol bulmalı. Başbakan Erdoğan’ın açtığı yoldan gitmek, sorunu çözmeye doğru giden yola girmek demektir.

Ama çözmek istemiyorsa, Deniz Baykal, Devlet Bahçeli, Erkan Mumcu ve Oktay Ekşi’nin günlerdir dediği gibi “Kürt sorunu yoktur” der işin içinden çıkar. Böylece bütün ülke, huzur içinde sonsuza kadar yaşar!