April…. Bu İngilizce nisan anlamına gelen isim, bulmacalarda karşıma çıktıkça sol omuzum belli belirsiz sızlar. Kış

April…. Bu İngilizce nisan anlamına gelen isim, bulmacalarda karşıma çıktıkça sol omuzum belli belirsiz sızlar. Kış aylarında ise omzumun hareketsiz kaldığı her daim bu ağrı kendini gösterir. Ankara zaman zaman mart sonu nisan başı soğuk ve kar yağışına maruz kalır. İşte o kar yağışlı soğuk bir nisan sabahı Mamak’ta pencere dibindeki ranzada yatan sıska bedenim  (o zamanlar sıska idi gerçekten ) , özelliklede sol omuzum, tamamen tutulmuş vaziyette uyanmıştım. O gün bu gündür, diğer bir deyişle otuziki yıldır bu meret ağrı bir parçam oldu.
Teşhislerin çoğu kısaca kireçlenme olarak adlandırıldı. Kireçlenme sorunu yaşayan kişiler genellikle bunu ömür boyu çekiyorlar. Kimi tedavi yöntemleriyle ağrılar bir hayli azaltılsa da tamamen ortadan kalkmıyor. Bu kireçlenme denen illet sadece insan vücuduna musallat olan bir hastalık olarak kendini göstermiyor. Kireçli suların neden olduğu ve başta ev aletleri olmak üzere pek çok makinamızın canına okuyan bir illet aynı zamanda. Son zamanlarda kimi kireç çözücüler ile ona da geçici bir çözüm bulunmuş durumda.
Gelin görün ki bu çözümler hep değindiğimiz gibi geçici oluyor. Sözün özü kireçlenmeye karşı kalıcı bir çözüm neredeyse olanaksız.
Sosyal hayatta da söz konusu kireçlenme sorunu  sıklıkla karşımıza çıkıyor. Geçenlerde Postexpress’te Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi ve Petrol-İş’in “Sendikalı ol!” kampanyasının mutfağında yer alan Hakan Koçak ile yapılan bir röportajda Hakan Koçak’ta; “Çok iyi niyetli dahi olsanız , solda da yaygın olan’ kötü’, ‘sahtekar’ sendikacılar sorunu değil mesele, keşke o kadar basit olsa -o kapsayıcılık yok. Yıllar içinde oluşan kireçlenme, arka planda politik enerjinin olmayışı, genel olarak hak bilincinin zayıf olması…” derken bir tür sosyal kireçlenmeye vurgu yapıyor.
Ne yazık ki sözü edilen “yıllar içinde oluşan kireçlenme” kolay kolay otanacak türden değil. Burada da bir tür  müzminleşme söz konusu..
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin yayın organı Ekonomik Forum’un şubat sayısında işsizlik dosya konusu olarak ele alınmış. Son yaşanan kapitalizmin küresel krizi ile dünyada işsizlik hızla artıyor. Dergide Türkiye’de işsizlik işlenirken, ABD’deki işsizlik de ihmal edilmemiş ve Joseph E. Stiglitz’in bir makalesine yer verilmiş. Stiglitz; “ ABD ekonomisi alt üst olmuş durumda. Tam zamanlı bir iş isteyen Amerikalıların altıda birinden fazlası o işi bulamıyor. İşsizlerin yüzde kırkı ise altı ayı aşkın süredir çalışmıyor. Avrupa’nın çok uzun zaman önce öğrendiği gibi, iş becerileri ve olasılıklar eriyip tasarruflar tükenirken, işsizliğin süresi uzadıkça zorluklar artıyor.” Yani işsizlik denen olgu kronikleşiyor, kireçlenme meydana geliyor. Benzer bir durum Türkiye içinde söz konusu. TOBB ETÜ İşletme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ramazan Aktaş’da; ”İşsizliğe kısa zamanda hemen bir çözüm bulunması çok zor. Hatta bu krizden sonra bütün dünyanın gündeminde işsizlik önemli bir sorun olarak devam edecek. Örneğin, ABD’deki işsizlik rakamı şu anda kriz öncesinin iki misli. Amerikalılar da bunu kabul ediyor ve diyor ki, ‘ bizim yeniden eski rakamlara ulaşmamız için uzun bir zaman geçecek.’. Artık kaç yıl geçer bilmiyoruz.” derken, sorunun kireçlenmekte olduğuna parmak basıyor.
Türkiye’de tarım dışı işsizlik; yüzde 17,4, genel işsizlik oranı yüzde 14. Kentlerde işsizlik oranı ise; yüzde 16,6. Geçen yazımda da sözünü ettiğim gibi bu işsizlerin yüzde 25’i genç ve her yıl 900 bin genç çalışabilir nüfus içine dahil olmakta. Diğer yandan son günlerde hepinizin tanık olduğunuz et ve sütte yaşananlar ortada. Hayvancılık bitmiş tarım can çekişiyor. Elbette ki bu durumda göçü tetikliyor. Tarım ve hayvancılıktan karnının doyuramayan köylü ya kente göçüyor yada son zamanlardaki maden kazalarında  olduğu gibi hiç bilmediği tanımadığı bir iş kolunda çalışmak zorunda kalarak ölüp gidiyor.
Elbetteki bu göçlerde işsizliği arttıran diğer bir etken .Ve bu böyle sürüp gittikçe, giderek büyüyen, kronikleşen, kireçlenen işsizlik sorunu ile boğuşmaya devam edeceğiz.
Kapitalizmin krizlerinin artık daha sık aralıklara ve daha uzun sürelerle yaşamımızı alt üst ettiğine tanık oluyoruz. Bu da gösteriyor ki kapitalist sistem içinde işsizlik en az benim omuz ağrım kadar gerçektir ve kalıcıdır. Tedavisi olanaksızdır. Geçici önlemler kısa vadeli olup sorunu kökten çözmeye yetmemektedir.
İşte bu gerçekler ortada iken. Ekmekler kuru, soğan acı üstelik suda paralıyken, sosyalizmin öldüğünden söz eden, ona mezar kazmakla meşgul olanlara “ yürüyen kazma” demek yanlış mıdır? Mezar kazan alete kazma denmez de ne denir? Bu sözlerden alınıp “ küçük köşelerimizde, zikr yaptığımızı” söyleyen yürüyen kazmalara yanıt verecek değilim. AKP iktidarında sayıları giderek artıyor ve giderek kemikleşiyorlar. Bu da başka bir kireçlenme olsa gerek.
Gelinen noktada ben şahsen sol omzumda zaman zaman kendini gösteren sızıyı ömrüm boyu çekeceğim lakin işsizin, emekçinin, yoksulun çektiği kireçlenme ağrısının bir tür gençlik sivilcesi olduğunu biliyorum ve bir gün mutlaka geçeceğine yürekten inanıyorum.
Son günlerdeki futbol sahalarında sıkça görülen pankartlarda yazdığı gibi;
“Biz inandık sizde inanın!