Çevirmenler hâlâ kitap çevirisinden kazandıkları parayla geçinemiyorlar. Ancak haklarını istemeleri ve almaları da ekonominin düze çıkması koşuluna bağlanamaz. Çevirmenlerin “batmaması” için adil koşullarda sözleşme imzalamaları, haklarını almaları ve çalışma koşullarının düzeltilmesi gerekiyor.

Kitap lüks haline geldiğinde kitap çevirmenliği

Savaş Kılıç, Elif Okan Gezmiş - Çevirmenler Meslek Birliği adına. 

Türkiye’de kitap pazarı 1990’lı yıllardan itibaren her yıl neredeyse katlanarak büyüdü; ta ki Türk Lirası değer kaybetmeye başlayıncaya dek. Kitap kâğıdı konusunda bütünüyle dışa bağımlı olmanın sonucu olarak sektörde birtakım krizler baş gösterdi. Ardından da 2022’de kitap sektörünün büyüme hızı düştü. Bandrol satış adetlerine baktığımızda bu yıl geçen yıla göre %15 civarında artış olduğu görülüyor. Yayıncılık sektöründe büyüme hızı eskisine dönüyor gibi, ama ülkenin genel ekonomik durumu dolayısıyla sıkıntılar olduğu tahmin edilebilir. Örneğin son 3 yıldaki hiperenflasyon ortamında kitap fiyatlarının başka ürünlerle aynı ölçüde artmadığını söyleyebiliriz. 30 yılda kitap “pazarı“ inanılmaz büyümüş olsa da aslında okur sayısı hâlâ çok yüksek değil. Sektördeki kuralsız, hatta doludizgin rekabet de yayınevlerinin işini kolaylaştırmıyor. 

Peki, bu ortamda kitap çevirmenleri ne âlemde? Çevirmenler Meslek Birliği’nin (Çevbir) önerdiği tip-sözleşme ve “asgari ücret”e göre çevirmenin ücreti kitap satış fiyatı üzerinden yüzde bazında hesaplandığından, çevirmenler de yeni çıkan kitapların fiyatlarına yansıyan artıştan yararlanabiliyorlar. Ne var ki bu artış enflasyonun altında kaldığı ölçüde çevirmenlerin de ekonomik durumu bozuluyor, çevirmenler enflasyon karşısında ezilmiş oluyorlar. Buna ek olarak, yayınevlerinin yıllık programlarında basacakları kitap sayısını azaltmaları, teslim edilen çevirilerin basımının gecikmesi anlamı taşıyor. Çevirmenler çeviriyi teslim ettiklerinde belli bir miktar avans alsalar dahi kitap bir yıl, iki yıl ve hatta daha uzun süre boyunca yayımlanmayınca alınan bu avans kitabın yeni enflasyon ortamındaki olası satış fiyatına kıyasla çevirmenin elde etmesi gereken (ancak elde edemediği) geliri telafi etmekten uzaklaşıyor hem de kitabın yeni baskılar yapması da geciktiğinden çevirmen uzun vadedeki gelirinden mahrum kalmış oluyor. 

Bununla bağlantılı olarak, kitap çevirmenleri açısından ikinci önemli nokta da kitap satışlarının durumu. Yayınevlerinin bandrol alımlarında artış olması kitapların da aynı oranda satıldığı anlamına gelmiyor ne yazık ki. Kitap satışlarındaki olası azalmalar da çevirmenler için potansiyel gelir kaybı demek: Çeviriler daha az baskı yapınca, bu meşakkatli mesleğin mütevazı ödülü de küçülüyor. 

Son olarak çeviri kitapların yayınevlerinin programlarında tuttuğu yerin oranı da önemli. Ülkemizdeki kültür kitaplarının (yani eğitim yayınlarını bir yana bırakıyoruz) yarısından fazlasını çeviri kitaplar oluşturuyor. Ancak TL’nin değer kaybetmesi telif koruma süresi kapsamında yer alan kitapların çevirisini de olumsuz etkileyebilen bir faktör. Yayınevleri yurtdışındaki yayınevlerine daha az telif ücreti ödemek istediklerinden listelerindeki çeviri kitapların sayısını azaltabiliyorlar. Bu da çevirmenler için daha az iş imkânı demek. Elimizdeki verileri rekor rakamlara ulaşılan 2021 ile karşılaştırdığımızda bugün için çeviri kitapların sayısında %5 civarında bir düşüş olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan çevirmenler için kitap “pazar”ının küçüldüğünü düşünmek yanlış olmaz. Öte yandan Türkiye’deki yayıncılık dinamikleri göz önünde tutulursa bu küçülmenin uzun süre devam etmeyeceği tahmin edilebilir. 

Çevirmenler hâlâ kitap çevirisinden kazandıkları parayla geçinemiyorlar. Ancak haklarını istemeleri ve almaları da ekonominin düze çıkması koşuluna bağlanamaz. Son yıllardaki krizlere rağmen bir-ikisi dışında iflas etmiş yayınevi olmamasından anlaşılacağı üzere, sektör başını suyun üstünde tutmayı başarıyor. Dolayısıyla çevirmenlerin de “batmaması” için adil koşullarda sözleşme imzalamaları, haklarını almaları ve çalışma koşullarının düzeltilmesi gerekiyor. 

Çevbir olarak üyelerimize ve tüm çevirmenlere öncelikle eser sahibi olduklarını unutmadan telif haklarını gözeten, ödemeyi kitabın basılmasına bağlamayan, belli bir süre ile çerçevelendirilmiş sözleşmeleri imzalamalarını öneriyoruz. Çeviri emeğinin mevcut koşullarda nispeten karşılığının alınmasının yolu en başta adil sözleşmelerden geçiyor. Ancak kendi çalışma koşullarınıza ne kadar dikkat ederseniz edin, serbest çalışan pek çok kişinin bildiği gibi yalnızlık kırılganlığı da beraberinde getirdiğinden tek başına çabalamak yeterli değil. İşleme eser sahibi olan çevirmenler olarak bir araya gelmemiz, birlikte hareket edebilmemiz gerekiyor.  

Çevirmenden de önce iyi birer okur olan bizler Türkiye yayıncılık dünyasında nitelikli kitaba erişebilmenin zorluğunu ve önemini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle sadece kendi koşullarımızı değil, yayıncılık dünyasının iş yapış tarzını değiştirebilmek, okurlar olarak paramızın karşılığını alabilmek için de mücadele ediyoruz. Sayımız arttıkça, sesimiz daha gür çıkıyor; etki alanımız büyüyor. Yalnız olmadığımızı hissediyor, birbirimizden güç alıyor, birbirimizden öğreniyor ve severek yaptığımız bu mesleğin zorluklarını da güzelliklerini de beraber paylaşıyoruz. Bu satırları okuyan tüm kitap, altyazı, seslendirme ve tiyatro çevirmenleri de aramıza katılmaya davet ediyoruz.