Onur Akyıl Murray Bookchin ülkemizde, ‘enteresan’ bir biçimde tanınmıştı, anımsayanlar olacaktır. Tabii bu tanınma entelektüel arayışları olanlar açsından değil de daha ziyade ülkenin genel ve / veya büyük sorunlarının yarattığı tuhaf seçkincilikle ilgilenenler açısından ‘enteresan’ bir biçimde gerçekleşmişti. Merak edenler bu süreci araştırabilir; Marx’tan önce Bookchin’le buluşanlar epey fazlaydı ve üzücü ki bu buluşmalarda Kropotkin’den […]

Komünalist liberter belediyecilik
Onur Akyıl

Murray Bookchin ülkemizde, ‘enteresan’ bir biçimde tanınmıştı, anımsayanlar olacaktır. Tabii bu tanınma entelektüel arayışları olanlar açsından değil de daha ziyade ülkenin genel ve / veya büyük sorunlarının yarattığı tuhaf seçkincilikle ilgilenenler açısından ‘enteresan’ bir biçimde gerçekleşmişti. Merak edenler bu süreci araştırabilir; Marx’tan önce Bookchin’le buluşanlar epey fazlaydı ve üzücü ki bu buluşmalarda Kropotkin’den falan pek bahsedilmiyor, onun ve düşündaşlarının isimleri pek anılmıyordu. Bookchin’i ülkemizde birden aranan bir yazar, tanınan bir düşünür ve haklı bulunan bir entelektüel yapan şey ‘belediyecilik’ konusundaki görüşleri, bu konuda uzun uzun yazdıkları ve anlattıklarıydı.

Oysa Bookcihn’in belediyecilik başlığını ele almasının, belediyecilik başlığının üzerinde ısrarla durmasının nedeni elbette çok daha köklü bir şeye işaret etmek istemesiydi. Adı ‘komünalizm’ olan bu köklü şey, köklü olmasını Marx’ın ve anarşinin tarihsel birikimine yaslanmasına, her iki bakış açısından parçalar koparmasına ve bu parçaları yerellere yayacak bir yaşam biçimi olmasına borçluydu. Bookchin ortaya attığı bu düşüncenin pek de yeni olmadığını, hatta dünya üzerindeki sınıfsal savaşıma dair gelişimin temelde bu komünalizm meselesinin üzerine inşa olduğunu düşünüyordu. Ona göre sosyalist düşüncenin en büyük şansızlığı, sosyalizmin ulus devletlerin / ulus devlet anlayışının doruğa çıktığı bir dönemde gelişim aşamasında olması ve böylece daha işin başında üzerine ağır yükler alarak ilerlemeye çalışmasıydı. Ulus kavramı ve mantığı ile sınıf kavramı ve mantığı elbette eninde sonunda çelişecek ya da çatışacak, dolayısıyla düşünsel anlamda sosyalist gelişim ister istemez savrulmak durumunda kalacaktı. Bunlarla birlikte ilerleyen makineleşme ve teknoloji de yine aynı sürecin boğucu belirleyenleri olarak öne çıkıyordu.

DOĞRUDAN DEMOKRASİ

Bookchin kapitalizmin gelişmesinin en kötü aşamasının, en kötü felaketinin ise kırsal alanlara ve banliyölere sızması olduğunu dile getiriyordu; bu şehirlerin her anlamda tükendiğini söylemek anlamını da taşıyordu. İşte bu noktalardan ve bu düşünsel süreçten yola çıkan Bookchin, politikanın asıl anlamının ‘kentin yurttaşlar tarafından doğrudan yönetilmesi’ oluşundan da yola çıkarak, liberter belediyecilik noktasına vardı.

Dipnot Yayınları’nın onlarca başarılı kitabının / çalışmasının içinde kuşkusuz Bookchin’in Geleceğin Devrimi ayrı bir yere sahip. Bunun nedeni de yalnızca liberter belediyecilik ve komünalizm meselelerini anlaşılır bir biçimde okura aktarması değil elbette; kitap her şeyden çok toplumsal yaşam denen şeyin neden ‘kırılması’ gerektiğiyle ilgili. Buradaki toplumsal yaşam, insanların toplu halde yaşamasından ve buna dair gelişen kurallar bütününden ayrı bir anlama sahip, farklı bir zemine oturuyor; bunun altını çizmek lazım. Çünkü liberter belediyecilik konusunun, doğrudan demokrasi anlayışının doğası burada, bu farklı zeminde biçimleniyor.

Aslında Bookchin başka teorisyenler gibi / kadar ‘geriye dönen’ biri değil; fakat Antik Yunan Polis’lerinin ve Paris barikatlarının, o barikatların ardında kurulmaya çalışılan insani yaşamın onun için son derece önemli olduğu da açık. Belediyecilik denen şeyin, liberter olsun olmasın, yeni bir yaşam modelinden başka bir şey olmadığını buralardan günümüze taşıyor çünkü. Bu anlamda, bizim bu gün gördüğümüz, izlediğimiz ‘kolaylıklar’ belediyeciliğinden ziyade birliktelikler belediyeciliğini merkeze yerleştiriyor Bookchin ve işin en güzel tarafı bunu aslında militan bir tavırla gerçekleştiriyor.

LİBERTER BELEDİYECİLİK

Kitap baştan aşağı bu militan tavrı kuşanıyor elbette ama işin doruk noktası, şüpheye mahal yok ki kitabın beşinci bölümü. Bu arada bunlar, yani kitabın bölümleri aslında kitabın bölümleri değil, zaman içinde yazılmış, yayımlanmış, tarihsel sürekliliği olan makaleler. Bölüm derken, kitap içindeki yerleştirilme sırasını kastediyorum. Evet; bu yerleşmeye göre kitabın beşinci bölümünün başlığı: Liberter Belediyecilik: Doğrudan Demokrasiye İlişkin Bir Politika. Anlaşılacağı üzere, kitabın bütününe yayılan, makalelerin hepsinde izlenen liberter belediyecilik kavramı bu bölümde diğer makalelere göre daha dolayımsız bir noktadan ele alınıyor.

Bookchin bahsi geçen makalesinde liberter belediyeciliğin politikayı yeniden etik karakterine kavuşturacak yöntem olduğunu işliyor. Parlamentarizm ve dolayısıyla parti gibi ‘kasvetli’ meselelerin ötesinde, sahici bir yurttaşlık deneyimi için, liberter belediyeciliğin tek yöntem olduğunu yineliyor. İnsanların eşit bir yaşam alanı oluşturmak ve oluşturdukları bu eşit yaşam alanına süreklilik kazandırmak için gerekli olan ana noktanın da paylaşım olduğuna değiniyor. Paylaşım kavramının yalnızca tüketim anlamında değil, üretim anlamında ve alanında da etkili, geçerli olmasının önemini vurguluyor. Hatta Bookchin için liberter belediyecilik bir beşeri yazgı; yalnızca var olan kapital ilişkilenmelerle yürüyen belediyeciliğin karşısında bir alternatif değil.

‘HERKESE EMEĞİ KADAR’

Elbette liberter belediyeciliğin ekonomik işleyişi de kendine has bir yapı sergileyecektir; liberter belediyenin özgür halk meclisleri ne üretim yapılacağı, yapılan üretimde hangi düzeyde bir teknolojinin kullanılacağı ve tüm bunların doğuracağı diğer başlıklar hakkında ortak karar verecektir. Bookchin bu noktada ‘herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar’ ilkesinin işlerliği olan bir ilke olduğunun altını çizer. Burada taban / kök kavramlaştırması yaparak yine toplumsal yaşam açısından zorunlu olan, öyle gördüğü kimi hiyerarşik durumların verilen emeğe göre belirleneceğinin altını çizer. Sonuç olarak bu ‘iyi’ belediyecilik anlayışının ve onu doğuran komünalist yaklaşımın ayrıntıları Geleceğin Devrim’inde mevcut; okunması gereken bir çalışma olduğunu söylemeye dahi gerek yok. Gerçi konunun ilgilileri çalışmayı çoktan okumuş olmalılar.

Ülkemizde konunun en yakın örnekleri başta Fikri Sönmez ve Osman Güneş elbette; bu isimler benzer uygulamaları halkçı belediyecilik adı altında gerçekleştirdiler. Günümüz açısından da Mehmet Fatih Maçoğlu örneği ortada; Maçoğlu’nun tarih yazdığı, yanında ya da karşısında olun, tartışmasız bir gerçek.

Bookchin’in liberter belediyeciliğinin model alınması önemli; yoksa ömrümüz ‘doğalgaza indirim!’ kampanyalarıyla heba olacak.