İşlemler yalnızca “gov.tr” uzantılı devlet sitelerinden yapıldığında, bu piyasalardaki birçok sorunun çözüme kavuşturulması mümkün

Konutta ve otomobilde fahiş fiyatlara tek çözüm: Kamuculuk
Fotoğraf: Freepik

Erkan Kıdak - Akademisyen, Sosyal Politika Uzmanı

Türkiye’de emlak ve otomotiv piyasasındaki fiyat artışları, diğer tüm sektörlerin hayli üzerinde seyrediyor. Konut ve otomobil fiyatları, TÜİK’in ve hatta ENAG gibi bağımsız girişimlerin açıkladığı enflasyon oranlarının oldukça üzerinde bir artış gösteriyor. 2020-2023 yılları arasında satılık otomobil ve konut ilanlarındaki fiyatların yaklaşık yüzde 1000 oranında artması da bunun en net göstergelerinden biri…

Astronomik ve irrasyonel artış oranları, tüketicilerin en temel ihtiyaçları olan barınma ve ulaşım haklarını kullanmada sorun yaşamalarına yol açıyor. Dolayısıyla bu artışlar, Ticaret Bakanlığı’nın önlem almasını gerektiriyor. Ancak alınan tedbirler, uygulamada karşılık bulamıyor. Örneğin ikinci el araç satışlarında getirilen “6 bin kilometre şartı”, noterde satış işleminin yapıldığı esnada yanıltıcı bildirimler nedeniyle kolaylıkla aşılabiliyor. Öte yandan sıfır araç krizi nedeniyle, ikinci el araçların fiyatı, otomotiv şirketlerinin belirlediği liste fiyatından daha pahalı hâle geliyor. Fiyat istikrarını sağlamak için üretilen söylemler karşısında, internet sitelerindeki ilanlarda rastlanan “fiyatlardan sıfır atma” uygulaması ise bir başka örnek. 

Emlak ve konut piyasasını olumsuz etkileyen bir diğer etmen ise bankaların taşıt ve konut kredilerinde uyguladığı kısıtlamalar. Taşıt kredilerindeki araç yaşı ve kullanılabilir kredi miktarı sınırı, elinde nakit veya eski otomobil bulunmayan kişiler için otomobil sahibi olmayı hayal olmanın ötesine götüremiyor. Aynı durum emlak piyasası açısından da geçerli. Devlet bankalarının konut kredilerinde maksimum 250 bin TL sınırı getirmesi karşısında tüketiciler özel bankalara yönelmek zorunda kalıyor. Özel bankalarda ise karşılaşılan yüksek faiz oranları, emlak satın almanın önünde büyük engel teşkil ediyor. Nitekim yılın ilk beş ayında konut satışlarının yüzde 16,3 oranında azalması da bunu gösteriyor. 

Emlak piyasası açısından bir başka sorun ise ev sahibi-kiracı arasındaki ilişkiden kaynaklanıyor. Hükümetin kira artışlarını yüzde 25 oranıyla sınırlandırması, ev sahiplerinin astronomik artış yapmasının önünde bir engel gibi gözüküyor. Ev sahipleri de buna karşı kiralama yerine satış yapmayı tercih ediyor. Sonuç olarak da kiralık ev krizi yaşanıyor. Öte yandan ev sahipleri, mevcut kiracıları evden çıkarmak için türlü yollara başvurabiliyor. Son dönemde özellikle “kendim oturacağım”, “evi satıyorum” gibi gerekçelerle kiracıları evden çıkarma girişimleri oldukça yaygın. Bu durum, ev sahibi olamayan ve kirada oturanları derinden etkiliyor. Hane bütçesinin alışık olduğu kira seviyesi, bu tür anormal tutumlar nedeniyle işlevini yitiriyor ve referans kira bedelleri, eski kira bedellerinin oldukça üzerine çıkıyor. 

Bu ve benzeri birçok sorun Türkiye’de yaşam olanaklarını güçleştiren bazı örnekler. Bunlara karşı çözüm üretmek ise stratejik kararlar almaya ve bu kararları amasız-fakatsız uygulamaya bağlı. Özellikle emlak ve otomotiv piyasasının nabzının attığı internet platformlarına yönelik tedbirler burada önem kazanıyor. Alınacak tedbirlerin genelgelerle sınırlı kalması, bu sektörlerdeki irrasyonel artışları durdurmaya yetmiyor. Hukuki düzenlemelerin yetersizliği veya uygulamadaki aksaklıklardan en fazla etkilenen kesim, mülk sahibi olamayan sınıf oluyor. Tam da bu noktada kamuculuk kavramı önem kazanıyor.

Konut satış ve kiralama ile araç satış ilanlarının paylaşıldığı internet siteleri kapatılarak, bu işlemler yalnızca “gov.tr” uzantılı devlet sitelerinden yapıldığında bu piyasalardaki birçok sorunun çözüme kavuşturulması mümkün. Böyle bir internet sitesinde, satış veya kiralama yapmak isteyenlerin bir fiyat sınırlamasına bağlı kalması oldukça etkili bir çözüm olacaktır.

Bu şekilde devlet, dijitalleşme çağının gerekliliklerini yerine getirerek, yurttaşların piyasanın çetin şartlarına boyun eğmeden barınma ve ulaşım hakkına erişmesini kolaylaştıracak, diğer taraftan ekonomik göstergelerin irrasyonel tutumlardan daha az etkilenmesini sağlayacaktır. 

Fiiliyatta, hukuki düzenlemeleri aşmaya yönelik girişimler yine olacaktır, ancak bunu önlemek de mümkün. Örneğin satış ve kiralama işlemleri sonucundaki ödemelerde, alıcı/kiracı ile satıcı arasında alışveriş yapılması yerine tamamen noter kanalıyla ödeme yapılması tercih edilebilir. Alıcı veya kiracı, ödemeyi noter veya kamunun kontrolündeki bir başka kuruma yaptığında; satıcı veya kiralayan da alacağını bu kurumdan tahsil ettiğinde sorunun büyük ölçüde çözülmesi mümkündür. 

Diğer taraftan ev sahipleri ile kiracılar arasındaki ilişkinin kontrolü kolaylıkla sağlanabilir. Kira sözleşmeleri noter veya kamu kurumlarının elinde bulunduğunda, ödemeler de doğrudan bu kurumlara yapıldığında, ev sahiplerinin kötüniyetli bir şekilde kira artışı yapma talebinde bulunması mümkün olmayacaktır. Son tahlilde devlet, bu piyasalardaki istikrarı sağlama noktasında önemli bir adım atmış olacaktır. Yurttaşlar ise kiralama veya satın alma işlemlerinde, fahiş fiyatlara maruz kalmayacaktır. Bu tercihin serbest piyasa ilkeleriyle uyumlu olmadığı aşikâr, ancak böylesi bir tartışmanın başlatılması da ihtiyaç…