Google Play Store
App Store

Toplumsal bunalım, emekçileri dayanışmaya da yönlendirebilir; “gemisini kurtaran kaptan” perspektifi içinde komşusunu rakip gören; güç odaklarına, patrona sığınan tepki biçimlerine de… • Ekonomik krizin neresindeyiz? Önümüzdeki günlerde ekonomideki eğilimler nasıl şekillenecek sizce? Ekonomideki kriz henüz 2008-2009 krizleri derecesinde derinleşmedi. Bu krizin etkisini bir önceki krizle tamı tamına 10 yıl arayla yaşıyoruz. Ocak-Mart 2009’da milli gelir […]

Korkut Boratav: Toplumsal çöküntüye karşı dayanışma ağları kurulmalı

Toplumsal bunalım, emekçileri dayanışmaya da yönlendirebilir; “gemisini kurtaran kaptan” perspektifi içinde komşusunu rakip gören; güç odaklarına, patrona sığınan tepki biçimlerine de…

• Ekonomik krizin neresindeyiz? Önümüzdeki günlerde ekonomideki eğilimler nasıl şekillenecek sizce?

Ekonomideki kriz henüz 2008-2009 krizleri derecesinde derinleşmedi. Bu krizin etkisini bir önceki krizle tamı tamına 10 yıl arayla yaşıyoruz. Ocak-Mart 2009’da milli gelir 14.7 oranında düşmüştü. Şu anda tam o aylardayız ve Aralık’ta imalat sanayisinde yüzde 10 düşme var. Sanayi sektöründeki iniş ivmesi Ocak’tan sonra da artmış görünüyor. Tarımda bitkisel üretim düştü. İnşaat sektörü üçüncü çeyrekte bile küçülme eğilimindeydi. Bunlar ekonominin üretken tabanının hızla daraldığını ortaya koyuyor. Hizmetler sektörünün de içsel dinamiği daha sınırlıdır; üretken sektörün türevidir; bu sektörün de diğer üç sektöre ayak uydurarak daralacağı ortadadır.

• Krizin finans sektörüne yansıması ne durumda?

Finans sektöründe bunalım Mart 2018’den itibaren yabancı sermaye girişlerinin daralmasıyla başladı; bu süreç döviz piyasalarına yansırken Cumhurbaşkanı, Mayıs’tan itibaren finans kapitale ters bir söylem tutturarak yangına körükle gitti; Ağustos’ta döviz krizi zirveye tırmandı. Ekim’den sonra yumuşadı.

• Döviz krizinin yumuşamasının nedenleri nelerdi?

Birinci olarak iç talebin ve üretimin düşmesi ekonomiyi Ağustos-Kasım aylarında cari işlem fazlası verir konuma getirdi. Daralan dış açık döviz talebini düşürdü. İkinci olarak 2018’in tümü boyunca 21.2 milyar dolar kayıt dışı döviz girişi var. Bu rakam çok büyüktür adeta bir stand-by anlaşması yapılmış ve IMF kredileri gelmiş gibi dış bir kaynak akımıydı. Örneğin milli geliri Türkiye’yle karşılaştırılabilecek düzeyde olan Arjantin’de ağır bir IMF programı uygulanıyor. Muhtemelen iki buçuk yıla yayılacak 56 milyar dolarlık bir kredi paketi. Türkiye’ye 1 yıl içinde kayıt dışı 21.2 milyar dolar girişi, olası bir IMF kredisi ile karşılaştırılabilir. Türkiye’de karanlık para girişleri döviz fiyatlarını frenleyen bir rol oynuyor.

• Bu karanlık para girişinin kaynağına ilişkin neler söylenebilir?

Buna spekülatif yanıtlar vermek gereksiz. Olayın karanlık olduğu ve büyük ihtimalle Türkiye’nin çeşitli biçimlerde bulaşmış olduğu Ortadoğu bataklığıyla ilgili olduğunu ifade edebiliriz.  Dikkat edin Kuveyt Emiri krizin başlangıç aylarında Türkiye’ye 15 milyar dolar yatırım yapacağını söyledi. Bu olası katkının yüzde ellisi rakam Türkiye’ye girmiş durumda.

Finansal gerilimler devam ediyor. Döviz kriziyle ilgili bu kısmın finansal sektörde de yansımaları var. Yabancı bankalar Türkiye’den alacaklarının anapara tahsiline başladılar. Ağustosla Eylül arasında 11.7 milyar dolar anapara tahsil edilmiş. Görünüşte kötü dış göstergeler düzeliyor, dış borç, kısa vadeli krediler düşüyor. Ama geçmişte dış kredilerle beslenerek ayakta kalan bankalar kredilerini sınırlıyor. Türkiye’de kredi mevduat oranı yüzde 120’ydi. Normalde bankacılık sistemi mevduatını kredilere dönüştürür, bizim bankacılık sistemi ise dış kredilerle iç kredi sistemini besliyordu.  Sadece döviz kredileri için değil, dışarıdan kredi alıp döviz kredisine dönüştürüyordu. Kredileri birebir döndüremeyince iç krediler daraldı; küçülen reel ekonominin kredi talebi de düştü. Faizlerin aşağı inmesi, küçülmeyi yansıtıyor.

Ekonomideki durum bir dengelenme durumu değil yoksullaşmadan ötürü mecalsizlik durumudur. Reel ekonomideki şu anda bankalarda ağır sıkıntılar yaratmadı; zira iflaslar konkordatolarla geçiştiriliyor. Seçim sonrasında zincirleme bir iflas dalgası gündemdedir. Yani döndürülemeyen krediler hangi seviyeye gelecek bilemiyoruz. Türkiye bu tür krizlerden 4 kere geçti. 1994, 1998-1999, 2001 ve 2008-2009. Bu krizlerin ikisinde (1994 ve 2001) banka çöküşleriyle birleşen finansal kriz yaşandı. Diğer ikisinde reel ekonomi küçüldü; banka çöküşleri gerçekleşmedi. Şu anda finansal krizi yaşamadığımız için 2008-2009 görüntüsü var; ama bunalımın son sayfasını öngörmek zor.

• Krizin önümüzdeki aylarda emekçi sınıflara yansımaları nasıl olacak ve muhalefet hareketi bu kriz karşısında nasıl adımlar atabilir?

Kriz ortamının emekçi sınıflara işsizlik, işten çıkarmalar, ücretlerin erimesi, ödenmemesi, yoksullaşma, köylülüğün borçları, üretimden kopması biçimlerinde yansıdığı ve yansıyacağı ortada. Daha kalıcı etki, bu yansımanın halkımızın saflarında kalıcı çöküntüler yaratma olasılığıdır. Toplumsal bunalım, emekçileri dayanışmaya da yönlendirebilir; “gemisini kurtaran kaptan” perspektifi içinde komşusunu rakip gören; güç odaklarına, patrona sığınan tepki biçimlerine de.

Bu nedenle tüm emekçi katmanlarla bağları olan; olması gereken bütün ilerici partilerin, sendikaların, derneklerin, hekimlerin, mühendislerin, avukatların meslek odalarının meslektaşları, yoldaşları, hemşerileriyle bağlarını yoğunlaştırmaları; kesilmişse yeniden kurmaları; insanlarımızda yalnızlaşma, içe kapanma, moral çöküntü girdabına sürüklenmemeleri, gelecekten ümitlerinin kesilmemesi için azami, durmadan çaba göstermesi gerekiyor. Bu örgütlerimiz dayanışma, yardımlaşma ağlarının kurulması için çaba sarf etmek zorunda. Bunun için işçi-patron; borçlu-alacaklı ilişkilerinin ötesinde bir politik çalışma gerekir.

Umuyorum ki  yerel seçimlerde de sahada olan tüm sol, sosyalist partiler geleneksel seçim kampanyalarını aşan; belirttiğim doğrultuda çalışmaları güçlendiriyordur. Aksi halde kriz, emekçi insanları güç odaklarına sığınmaya mahkûm kılar; faşizme teslim eder. Türkiye’nin geleceği bu tür bir mahkûmiyete teslim edilmemeli. Bu ortamda sanatın, şiirin, müziğin, mizahın, resimlerin, fotoğrafların, afişlerin önemi artar.

• Türkiye’den dünyadaki gelişmelere doğru geçersek, öncelikle Venezuela’ya yönelik ABD müdahalesinin yoğunlaştığını görüyoruz. Emperyalizmin Venezuela’dan tüm Latin Amerika’ya yönelen saldırısına ilişkin neler söylersiniz?

Venezuela’nın karşılaştığı durum, emperyalizmin yeni yüzüyle yaptığı; tamamen yıkıcı bir saldırıdır; inşacı bir yönü bulunmamaktadır.

Emperyalizmin geçmiş saldırıları farklıydı. 1973’te bir darbe yoluyla Allende iktidarını yıkmış; ancak aynı ülkeye sermaye tahakkümünü ayrıntılı bir biçimde tasarlamış olan ekonomik bir program da getirdi. Chicago Üniversitesi’nde uzun süreden beri geliştirilmekte olan Hayekçi ve Friedmancı neoliberal model ekipler halinde Chicago diplomalı Şilili veya Amerikalı iktisatçılarla Şili’ye yerleştirildi. Bu, aynı zamanda deneysel bir modeldi çünkü Reagan ve Thatcher’in neoliberalizminden yedi yıl önce uygulanıyordu. O tarihte emperyalizm emekçilerin iktidarını temsil etmeye çalışan bir rejimi yıkarken, yeni bir şey de getiriyordu. Getirdiği yenilikten, sermaye tahakkümünü oluşturduğu için nefret ettik. Ama emperyalizmin kırk beş yıl önceki o darbesi, (Marx’ın sömürgeciliğin Hindistan’daki sonuçları için belirttiği gibi) yıktığının karşıtını inşa da ediyordu.

Venezuela’ya ABD niçin saldırıyor? Trump’ın açıklamasını aktarayım: “Sosyalist hükümet özel işletmeleri millîleştirdi. Serveti topluca müsadere etti. Serbest piyasaları kapattı; konuşma özgürlüğünü yasakladı; insafsız bir propaganda aygıtı kurdu; hileli seçimler yaptı; siyasî muhalifleri yargıladı ve tarafsız hukukun egemenliğini yok etti. Sosyalizm sınırlara saygı göstermez. Daima genişlemek ister. Başkalarını kendi iradesine tabi kılmak ister. Yarıküremizde sosyalizmin, komünizmin vadesi dolmuştur; günleri sadece Venezuela’da değil, Nikaragua ve Küba’da da sayılıdır.”

Venezuela için söylediği her şey yanlış. Maduro yönetiminin ve Chavez’in bir kusuru varsa sosyalizm olduğu için değil, olmadığı için kriz derinleşiyor. Servet müsadere edilmedi; kapitalist üretim ilişkilerinin egemenliği sürdü. Millileştirmeler petrol sektörünün dışında çok sınırlı kaldı.

Trump’ın bu söylemi Venezuela için herhangi bir program içermiyor. Çünkü ekonomik ve siyasi tespitlerin tümü yanlış. Hiç fark etmez; çünkü inşa etmek için değil, sadece yıkmak için darbeyi planlıyor.

Sadece yıkmak, kan dökmek, ayrıca da petrolü yağmalamak için tasarlanan bir kanıta daha değineyim. Darbeci çetenin aktif üyesi olan Florida senatörü Marco Rubio, “Maduro’nun geleceği” konulu bir twit atıyor. Buna Kaddafi’nin iki fotoğrafını koymuş. İlki Kaddafi iktidarda ve sağken; ikincisi ise linç edilmeden hemen önceki kanlar içindeki hali.

Bu tür bir darbe ABD’nin Libya’da, Irak’ta ve Suriye’de yaptıklarına benzer. Rejimi yıkar; liderleri ve direnenleri öldürür; Bolivarcı devrimin emekçi sınıflara getirdiği kazanımları hazmedemeyen ve burjuvazinin sınıfsal nefretini iktidara taşıyacak. Bu kafa, neoliberalizmi bile getiremez; çünkü böyle bir tasarımı da yoktur.

• Peki ABD içindeki sosyalist akımın Venezuela’ya yönelik saldırıya ilişkin tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Amerika’nın büyük siyasi yelpazesinin sol kanadını Demokrat Parti’nin temsil ettiği görüşü vardır ve yanlıştır. Bu parti, aslında, Amerikan emperyalizminin saldırgan çizgisinde Cumhuriyetçilerin de önündedir. Kaddafi’nin ölümünü videodan seyreden Bayan Clinton’ın “veni, vidi ve öldü” ifadesiyle zafer tepkisini göstermesi de TV’de yayımlandı; unutulmayacak bir rezilliktir.

Buna karşılık, bir başka tuhaflık, sosyalistlerin de Kongre’ye Demokrat Parti içinde yer alarak seçilmelerdir. Trump’ın Venezuela vesilesiyle açık seçik sosyalizme saldırması karşısında sosyalistlerin öne çıkan isimlerinden Cortez, “sosyalizm değil demokrasi gerekçesiyle Venezuela’ya ilgilenmemiz lazım” diyerek emperyalizme karşı kesin ve suçlayıcı bir çizgiden yoksunluklarını ve bugünkü Amerikan sosyalistlerinin zayıf noktasını göstermiş oldu. Sanders de silahlı müdahaleye karşı çıkmak dışında bir tepki göstermedi.

Corbyn’in emperyalizme karşı daha ilkeli bir duruşu var ve bu nedenle Britanya egemen çevrelerinin, hatta sözde sol basının saldırılarına; özellikle Yahudi karşıtlığı suçlamalarıyla cebelleşmek zorunda kalıyor.

Corbyn’in dışında Batı sosyal-demokrasisinin bu konudaki tavrı utanç vericidir. Nitekim İspanya’da Sosyalist Parti iktidarı da darbeci Guaido’yu geçici Başkan tanıyan AB çizgisine uydu; tamamen destekledi. AB içinde tek muhalif tepkiyi İtalya göstermiştir.

Batı sosyal demokrasisinin handikaplı emperyalizm algılaması, dünyanın dört bir yanındaki devrimci sosyalistlere, eski gelenekten gelen komünistlere, Marksistlere acil bir mücadele görevi getiriyor.

• ABD ve Avrupa’da özellikle genç kuşakların sosyalizme bir yöneliminden de söz ediyoruz. Siz de buna ilişkin bir yazı yazdınız. Bu yönelimin kaynağında ne var?

2000’li yıllarda hayata gelen millennial (Y) kuşağından 18 yaşında İngiltereli bir genç New York Times’e konuştu. Burada, doğduğu tarihten itibaren sadece kemer sıkma içinde yaşadığını ifade ediyor. Ve kısacık hayatı boyunca bizzat ve aile olarak bir zamanlar refah devleti tarafından sağlanan imkânları teker teker nasıl yitirdiklerini anlattı. Eğitim sisteminde, barınma koşullarında, annesinin aldığı sosyal yardımlarda, sağlık sisteminde adım adım neleri kaybettiklerini aktarıyor. Bu genç, sonunda kendiliğinden sosyalizmi keşfediyor ve Corbyn’i şu anda destekleyen militan sol akım olan Momentum grubuna giriyor.

Bu örnek, günümüz insanlarının sosyalizmin geleneksel değerlerini yeniden keşfetmek zorunda kalacağı bir dönemde olduğumuzu işaret ediyor. Türkiye’de de “sosyalizmi keşfedenler kervanına” ne kadar çok insan katılırsa, ülkemizin geleceği o derecede iyi olacaktır. İngiliz bunu el yordamıyla ararken, kendi ülkesinde tutunacağı bir dala ulaşabilmiş: İngiliz sosyalizminin geleneksel değerlerini Corbyn sayesinde temsil eden İngiliz İşçi Partisi… Bu örnekte İşçi Partisi Corbyn’in liderliğinde değil de Blaircı yozlaşma içinde erimiş olsaydı, sosyalizmi arayan genç hayal kırıklığına uğrardı. Amerikan sosyalizminde de emperyalizm algılamaları sorunlu olmakla beraber Bernie Sanders’ın 20.yüzyılın başındaki Amerikan Sosyalist Partisi’nin ve o partinin tarihsel lideri Eugen Debs’in mirasını özümsemesi de kıymetlidir.

• Sosyalizme yönelik bu arayıştan hareketle Türkiye için neler söylersiniz

Türkiye’de ve dünyanın her yerinde devrimci ilerici hareketler kendi tarihlerini ve dünya tarihinin sosyalist ve devrimci mirasının değerlerini, mücadelelerini, geleneklerini türküleriyle, marşlarıyla, resimleriyle, temsilcilerinin yapıtları ve yayımlanan anıları ile yeniden tanımak ihtiyacı içinde olmalıdır.

Türkiye’de de genç emekçi kuşaklar kendiliğinden sınıf aşamasının dışında arayışlara geçtiğinde onlar için tutunacak bir dal olabilmek, ancak bu tarihsel birikimi sahiplenerek, bugün yaşatmaya devam ederek mümkündür. Türkiye sosyalist hareketinin tüm birikimi, değerleri, kahramanları bu anlamda sahiplenilmeli ve bugüne taşınabilmelidir.