“Kovboylar ve Uzaylılar” milliyetçi, muhafazakâr ve maço alt metni bir yana, akılda kalıcı bir yanı da olmayan bir film...

“Kovboylar ve Uzaylılar” milliyetçi, muhafazakâr ve maço alt metni bir yana, akılda kalıcı bir yanı da olmayan bir film
“Kovboylar ve Uzaylılar” adlı filmin İngilizce adındaki “alien” sözcüğü aslında yabancı anlamına geliyor. Sting’in meşhur şarkısı “Englishman in New York”un sözlerinde “ben New York’ta yasal bir yabancıyım (legal alien)” diye geçer mesela. Ama sözcük “Alien” filmiyle birlikte popüler olduğundan ve bu filmde de “alien” bir uzay yaratığını temsil ettiğinden dolayı, hepten “yaratık” ya da “uzaylı” anlamına geldiğine inanılır olmuştur.

Tehlike teşkil edenin ‘’ötekileştirilmesi’’
“Kovboylar ve Uzaylılar” da aslında tanıma uyuyor, yani yabancılar yine uzaylı! Ama filmin alt metnine göre “alien” Amerikalı olmayanı temsil ediyor. Bütün Amerikalılar, zenginiyle yoksulu,  haydutuyla şerifi, Kızılderilisiyle Beyazı sonunda imtiyazsız, sınıfsız, bölünmez bir bütün olarak birleşiyor ve ötekilere yani saldırgan uzaylılara karşı savaşıyor. 11 Eylül sonrasının tipik bir Amerikan filmi “Kovboylar ve Uzaylılar”:  Amerikalıya karşı çirkin ve kötü ötekilerin savaşını anlatıyor, benzeri birçok film gibi. Dış tehdit karşısında Amerikalılığa dair ne varsa hepsine sahip çıkıyor, artık bir tehdit olmaktan çıkmış Kızılderilileri asli ve kurucu öğe olmaya terfi ettiriyor vs… Gerçi Kızılderililer, biraz çocuksular ve düzensizler, Beyazlar tarafından güdülmeye ihtiyaçları var!!! Amerika’nın (yani dünyanın!) altınını almaya gelen uzaylılar, aslında dünyanın yer altı kaynaklarını almak için savaştan savaşa koşan ABD’nin ordusuna ve kapitalistlerine ne kadar benziyor! Ve hatta filmde iyi bir uzaylı, bir intihar eylemiyle kötü uzaylıları imha ediyor! İntihar bombacılığının terörizmle özdeşleştiği düşünülürse, filmin kafası biraz karışık olduğunu söyleyebiliriz. ABD, yani dünya uzaylılardan kurtarılırken, erkek çocuklar ve erkekleşmeyi başaramamış yetişkinlerin tümü o zor eşiği geçiyor ve erginleşiyorlar.  Erkekleşme çoğu zaman şiddet uygulayabilme, adam öldürmeyle gerçekleşiyor.
“Kovboylar ve Uzaylılar” milliyetçi, muhafazakâr ve maço alt metni bir yana, akılda kalıcı bir yanı da olmayan bir film. Hatta düpedüz sıkıcı da denebilir.
 
***
 
Çılgın Çocuklar 4D
Ne Akar Ne De Kokar
Spot: ‘’Filmde, masallardaki üvey anne karakterinin aslında gerçek anneyi temsil ettiği söylenebilir’’
Filmin adındaki “4D”, dördüncü boyuta işaret ediyor; o boyut da koku oluyor. Filmden önce elimize üzerinde birden sekize kadar numaralar olan kartlar tutuşturuldu. Film sırasında ekranda hangi rakam belirirse onun üzerine parmağımızı sürtecek ve kartı koklayacaktık. Her şeyden önce bu fikrin işlemediğini söyleyelim. Kartlar da etkileyici bir koku olmadığı gibi, film sırasında kart üzerinde yoğunlaşmak film seyretme deneyimini bölüyor, dikkat dağıtıyor.
“Çılgın Çocuklar 4D” beklediğimin çok üzerinde bir komiklikle başladı. Jessica Alba hamile, gizli casus olarak dayanılmaz derecede komikti. Ama çoğu filmin kaderi bu galiba, hızlı başlıyorlar ve çabuk sönüyorlar. Filmde Alba dediğimiz gibi gizli bir casus, kocası ve kocasının önceki evliliğinden iki çocuğuyla yaşıyor. Ev halkı Alba’yı iç mimar sanıyor, asıl mesleğini bilmiyor. Evin küçük kızı ise üvey annesiyle müthiş bir rekabet içinde. Masallardaki üvey anne karakterinin aslında gerçek anneyi temsil ettiği söylenir (Leyla Navaro: “Haset ve Rekabet”). Annelerin kızlarıyla, kızların da anneleriyle rekabeti egemen kültürce kabul edilmediği için “üvey anne” motifi yardıma çağrılır! Film boyunca tabii ki, küçük kız olgunlaşacak, geçmişi geri getiremeyeceğini ve hep ileri bakması gerektiğini öğrenecek, babasını da annesine terk edecektir. Bu modern masal klasikler kadar hoş olsaydı keşke. Osuruk esprileriyle dolu bir filmden bunu beklemek yanlış elbette.  Yine de Jessica Alba’yı seyretmek bir keyifti, bunu da söylemek lazım. Ayrıca kızım da filmi beğendi.
 
***
 
Goethe’nin ilk aşkı
Yine uyduruk bir Türkçe isim. Seyrettiğimiz aşk hikâyesinin Goethe’nin ilk aşkı olduğuna dair filmde bir bilgi yok. Zaten filmin Almanca orijinal ismi sadece “Goethe!”. İngilizcesi ise “Genç Goethe Âşık”. Deli dolu ve ateşli bir ruhu olan Geothe’nin ilk kez 23 yaşında âşık olacağını düşünmek pek gerçekçi değil. Seks konusunda utangaç olsa da, aşk konusunda hiç de utangaç değil, üstelik kahramanımızın ağzı da iyi laf yapıyor.
Bunları söyledikten sonra filmin fotoroman tadında ve yüzeyselliğinde olduğunu da ekleyelim. Babasının baskısıyla ve yayımcıların ilgisizliğiyle edebiyattan vazgeçip, avukat olmaya çalışan genç Goethe, Lotte adlı yoksul bir ailenin kızına âşık oluyor. Lotte’yi oynayan Miriam Stein’ın cazibesine kapılmamak zor hakikaten. Çok sempatik ve güzel bir kadın Stein. Fakat Goethe’nin hukuk bürosundaki amiri de aynı kıza âşık olmaz mı? Kader Goethe’ye, Cyrano de Bergerac’lığı layık görür ve amiri Goethe’nin sözleriyle kızı etkiler. Ama ne demişler; her işte bir hayır vardır! Bu dramdan ortaya “Genç Werther’in Acıları” çıkar ve Goethe bir anda edebiyat dünyasında bir star olarak parlar. Üstelik babasıyla da barışır. Onlar erer muradına biz çıkarız kerevetine…