Kathmandu'da konakladığım küçük pansiyonun sahibi Surendra, odamdan telefonla arayıp, beni Nepal'in en büyük üniversitesi olan Tribhuvan Üniversitesi’ne

Nepal Devrimi Üzerine Notlar (3)

Kathmandu’da konakladığım küçük pansiyonun sahibi Surendra, odamdan telefonla arayıp, beni Nepal’ın en büyük üniversitesi olan Tribhuvan Üniversitesi’ne götürecek taksinin geldiğini haber verdi. Şoför, trafik yoğunluğundan dolayı fazla bekleyemeyeceğinden hemen aşağıya inmeliymişim. Merdivenleri koşarak indim. Dışarı fırladım. Arabanın içindeki kısa boylu esmer adam aceleyle kapıyı açtı. Kapı kapanır kapanmaz gaza bastı. Thamel Caddesi her zaman ki gibi, yayalar, köpekler, bisikletler, motosikletler, çekçekler, arabalar, minibüsler ve kamyonetlerle doluydu. Üç yüz metrelik yolu geçip, Katmanduluların otobüs yolu dediklere yola –Lekhnath Marga Caddesi’ne- çıkmamız on dakikamızı aldı. Ortalık araçlardan salınan türlü türlü egzoz gazları, çöplerle dolu yoldan yükselen toz bulutları ve dükkanlardan etrafa yayılan tütsü dumanlarıyla baş döndürücü bir haldeydi. Bu kaotik ortamda ne sinirlenip bağıran bir kimseyi, ne de uyanıklık yapıp, sağdan soldan dalarak kendisine kestirme bir yol bulmaya çalışan birisini görmek mümkündü. İnsanın sinirlerini bozan korna sesleri bir an için unutulacak olursa, herkes büyük bir dinginlik içinde yol sırasının kendisine gelmesini sabırla bekliyordu. Trafik ışıklarının bulunmadığı bu şehirde, beyaz şapkalı, mavi gömlekli polis, hava kirliliğinden korunmak umuduyla taktığı maskesini ara sıra boynuna doğru kaydırıp, düdüğünü otoriter bir tavırla çalarak, trafiğin akışına yön vermeye çalışıyordu.      

Adının Ari olduğunu öğrendiğim şoför, yavaş ilerleyen trafiği fırsat bilerek, nereli olduğumu sordu. “Türkiye, İstanbul” diyince, bu ülkenin insanlarına has bir jestle sağa sola başını sallayarak, “Çok güzel bir memleket” diye yorumda bulundu. Bu sırada Lekhnath Marga Caddesi’ne çıkmış, kentin önemli arterlerinden birisi olan Kantipath’da ilerlemeye başlamıştık. Yaklaşık bir saat sonra Kathmandu’yu Patan’dan ayıran Bagmati Nehri’nin üstünden geçerek, Nepal’da gördüğüm en geniş otoyol olan Ring Road kavşağına geldik. Sanki bütün Nepal Ring Road’da resmi bir geçit yaparak, bizi selamlıyordu. Kavşaktan otoyola çıkabilmek için sıramızın gelmesini yarım saatten fazla bekledikten sonra,  Tribhuvan Üniversitesi’nin kurulduğu Kirtipur bölgesine doğru yol almaya başladık. Sonunda her iki yanı ağaçlarla dolu Balkhu yoluna saparak, kaldığım pansiyondan yedi kilometre uzaklıktaki üniversiteye iki saat gibi bir sürede varmış olduk. Burası Kathmadu. Demek ki, İstanbul’dan da kötüsü var!

Uzunca bir araştırma ve soruşturma faaliyetinden sonra –sora sora Bağdat bulunur misali- Öğrenci Birliği’nin (ÖB) ODTÜ’nün kuruluş yıllarındaki barakalarını andıran mütevazi ofisine geldik. Buraların yabancısı olmanın verdiği tedirginlikle içeriye girdim. Bir grup öğrenci, girişteki geniş salonda günlük gazeteleri okuyordu. Kimsenin benimle ilgilenmediğini görünce, çekingen adımlarla salonun arkasındaki bölüme geçtim. Her halinden ÖB temsilcisi olduğu belli olan bir öğrenci bir masanın arkasında oturmuş, kendisine bir şeyler soran öğrencilere yardımcı olmaya çalışıyordu. Sıra bana gelince, ÖB temsilcisine üniversitede görüşeceğim profesörlerle beni tanıştıracak olan Asmita Singh ile randevum olduğunu söyledim. Asmita, yeni dönem kayıtlarını yaptırmaya çalışan öğrencilerle ilgilenmek üzere yerleşkede koşuşturuyormuş. ÖB temsilcisi, Asmita’ya cep telefonundan ulaştı; yarım saat kadar beklememi rica etti. 

Asmita’yı beklerken duvarlara asılmış duyurulara, bildirilere ve resimlere bakmaya başladım. ÖB temsilcisinin arkasındaki duvardaki resimlerle göz göze gelince, bu ülkede bir devrim yaşanmakta olduğunu bir kere daha anladım. Bunlar, ülkemizden de aşina olduğumuz, devrim için yaşamlarını feda etmiş genç insanların resimleriydi. Yoksul ve ezilen halklarının kurtuluşu için ölümü göze almış bu gençler, ne kadar çok Mahir’e, Ulaş’a, Deniz’e, Hüseyin’e, Sinan’a, İbrahim’e ve daha nicesine benziyorlardı.

Asmita’yı, bu incecik, kibar ve narin genç kadını, içeri girer girmez tanıdım. Montly Review’da kendisiyle yapılan bir söyleşiyi okuyunca çok etkilenmiş, eposta ile ulaşmaya çalışırken gerçek ismi olan Manushi Yami Bhattari’nin yanı sıra Asmita Singh kod adıyla da bilindiğini internetten öğrenmiştim. Bulduğum elektronik adresi Asmita Singh adına kayıtlı olduğundan, benim için Manushi bundan böyle Asmita olmuştu. Manushi, ülkenin çok iyi tanınan bir ailesinden geliyor. Bileşik Nepal Komünist Partisi-Maoist’in  (BNPK-M) liderlerinden Baburam Bhattarai ile Hisila Yami’nin (“Parvati Yoldaş”) kızı. Tribhuvan Üniversite’sinde Siyaset Bilimi Yüksek Lisans öğrencisi, 24 yaşında ve Orhan Pamuk hayranı.  Tribhuvan Üniversitesi’nin Kirtipur Yerleşkesi’nde 2009 Mart’ında yapılan Öğrenci Birliği seçimlerinde bütün adaylar arasında en yüksek oyu alarak Başkan seçilmiş. Aynı seçimde üyesi olduğu Bütün Nepal Bağımsız Öğrenciler Birliği – Devrimci’nin (ANNISU-R) diğer adayları da büyük bir başarı göstererek, 15 üyeli Öğrenci Konseyi’nin 13’nün kazanmışlar. Bu, devrimci öğrencilerin yani Maobadi’lerin, bugüne kadar kazandıkları en büyük seçim başarısıymış.

Asmita ile merhabalaştıktan sonra ÖB’ne getirdiğim küçük hediyeleri –bir kutu çifte kavrulmuşla BirGün gazetesini- kendisine verdim. BirGün’de Nepal Devrimi hakkında bir yazıya yer verildiğini görünce çok şaşırdılar. Bir süre gazetedeki bazı haberlerin ve köşe yazılarının bir kısmını tercüme ederek, BirGün hakkında bir fikir vermeye çalıştım. Korkut Hoca’nın planlama ile ilgili yazısı ilgilerini çok çekti. Hediye getirdiğimi anlamamış olmalılar ki BirGün’ün kendilerinde kalıp, kalamayacağını sordular. Olumlu yanıt verince, çok mutlu oldular.

Ofisleri yerleşkenin birbirinden oldukça uzak noktalarına dağılmış olan görüşmelerde bulunacağım profesörlerin yanına giderken, Asmita ile siyasi ve akademik konularda sohbet etme şansı buldum. Sorduğum her soruya büyük bir ciddiyetle, doyurucu cevaplar verdi. Aklımda kalanlar özetle şöyle:  Nepal iki büyük siyasi ve iktisadi gücün, Hindistan ve Çin’in, arasında sıkışıp kalmış, bu iki devin doğrudan ve dolaylı müdahalelerine maruz, yarı sömürge, küçük bir kara ülkesidir. Nepal Devrimi, bu iki büyük devletin hakim sınıflarının ve elitlerinin siyasi ve jeopolitik çıkarlarıyla uyumsuz, geniş tabanlı, anti-emperyalist bir halk hareketidir. Devrimin siyasi ve ideolojik önderliğini BNKP-M üstlenmiştir. BNKP-M, ülkenin bütününde güçlü bir halk desteğini arkasına alarak, 2007 yılındaki seçimlerden birinci parti olarak çıkmış, gücünü herkese kanıtlamıştır. Bugün ister ülkedeki gerici partiler, ister küresel ve bölgesel  emperyalistler, isterse de Birleşmiş Milletler gibi uluslararası resmi kuruluşlar olsun, hiçbir güç Nepal’daki siyasi gelişmeleri BNKP-M’i hesap katmadan şekillendiremez. Bu durum, doğal olarak bütün bu devrim karşıtı güçlerin huzursuzluğuna neden olmaktadır. Bu nedenle, bu kesimler, bir an evvel BNKP-M’den kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Nepal’ın iki büyük düzen partisi olan Nepal Kongre Partisi (NKP) ile Birleşik Marksist Leninist Parti (BML) -Asmita, bu partinin adının kafa karıştırabileceğini düşünerek, sosyal demokrat bir parti olarak bile görülemeyeceğini eklemeyi unutmuyor- emperyalist projelerden bağımsız hareket etmemektedirler. Devrim, bugün çok kritik bir aşamaya ulaşmıştır. ABD, devrimi durdurabilmek için Nepal devletine stratejik destek vermekte, hakim sınıfların silahlı gücünden başka bir şey olmayan Nepal Ordusu’na silah, mühimmat ve askeri eğitim sağlamaktadır. BML’in liderliğinde irili ufaklı 22 partinin koalisyonuyla kurulan geçici hükümet, emperyalistlerden medet umarak, BNKP-M’in silahlı gücünü, yani Halk Ordusu’nu, tavsiye etmeye çalışmaktadır. Bu amaçla Birleşmiş Milletler nezdinde çeşitli girişimlerde bulunarak, zaten oldukça kırılgan olan ateşkes anlaşmasını yokuşa sürmektedir. BNKP-M hiçbir kesimle hiçbir zaman barış anlaşması yapmamıştır. BNKP-M, gerici partilerle monarşinin ilgası amacıyla bir süreliğine ortak hareket etmiş, bu hedefin başarılmasından sonra, demokratik bir anayasanın oluşturulmasına yönelik olarak Kurucu Meclis seçimlerine katılmış, seçimlerden sonra ortaya çıkan sonuçları değerlendirerek, hükümetin kurulmasına birinci parti olarak önderlik etmiş, gerici partilerin ordunun darbe girişimi karşısında sessiz kaldıklarını görünce, hükümetten anında istifa etmiştir. BNKP-M’in bugün tek bir hedefi vardır: Federal Demokratik Nepal Halk Cumhuriyeti ve Sosyalizm.       

Beni içtenlikle karşılayan, sohbet eden ve akademik işbirliği konusunda çeşitli öneriler sunan meslektaşlarımla görüşmelerimi tamamlayıp, Merkez Bina’ın önünde bekleyen Ari’nin yanına doğru yürürken, Asmita’yla sohbete devam ediyoruz. Yanıtını çok iyi tahmin ettiğimi bir soru yönetiyorum. Asmita’ya, “Bu somut verileri dikkate alırsak, gerici güçler monarşiyi yeniden canlandırmayı hedefleyerek, Kral’ı geri getirmeyi deneyebilirler mi?” diye soruyorum. Hiç düşünmeden ve gülerek, “Hayır”, diyor. “Kralı geri getiremezler. Bunu istemezler de. Ancak, darbe girişiminde bulunabilirler” diyor. Sonrasında “Biz bu tehdide karşı hazırız” diye ekliyor.

Ari’nin beyaz Mazda’sını binanın önünde ararken, askere benzeyen kalabalık bir kolluk kuvveti grubu gözüme çarpıyor. “Bunlar  Nepal Ordusu’nun askerleri mi?” diye soruyorum. Asmita, “Hayır, onlar polis. Biz devrimci öğrencileri yıldırmak ve sindirmek için buradalar. Mücadelelerimiz sonunda onlara kampusu kolay ele geçiremeyeceklerini gösterdik. Bu nedenle içeriye girmeye pek kalkışmıyorlar.” Kendisine teşekkür edip, Ari’nin açtığı kapıdan arabaya biniyorum. Araba hareket edince, birbirimize  bir kere daha selam veriyoruz. Artık bir devrimin ortasında olduğumu çok daha iyi anlıyorum. İçimde garip bir hüzün beliriyor. Ya bir gün kendisini ezilen halkları için devrime böylesine güçlü bir inanç ve bilinçle adamış burada tanıştığım bu genç insanşlar, biz ülkemizde bu topraklarda olup bitenlerden habersiz kendi dertlerimizle uğraşırken, çatışmada hayatlarını yitirirlerse, diye düşünüyorum. Aklımdan bu düşünceler geçerken, Asmita’nın, “Nepal Devrimi’nin geleceği birçok şeyle birlikte uluslararası dayanışmaya da bağlı” dediği geliyor. Bu arada Ari ağaçlıklı, sakin ve serin Balhku yolunu çoktan geride bırakmış, Ring Road kavşağına gelmiş bile. Kabus yeniden başlıyor. İşte o anda, birkaç gün önce Swayambhunath Stupa Budist tapınağının merdivenlerinde duyar duymaz hafızama kazınan, bu ülkede “ya sabır” çekmek anlamına gelen “mantra”, gayri ihtiyari ağzımdan dökülmeye başlıyor: “Om mani padme hum”. Ari, kahkahalarla bana gülüyor. Nepallılar, çok farklı halklardan oluşmuş büyük bir halk olarak gerçekten çok güzel gülüyorlar.  Hep gülsünler!!