Tüketim alışkanlıklarımız değişiyor. Karın doyurmak amaçlı beslenmek çoğumuz için zorunluluk oldu. Öğün atlayanların sayısının arttığını ve bu sayıyı oluşturanların birçoğunun diyet yaptığı için öğün atlamadığını biliyoruz. Ve hepsinden de önemlisi, tüm bu olumsuzluklardan en çok da çocukların etkilendiğini görüyoruz. Endişelerimiz artıyor.

Krizin nedenlerini de çözümünü de biliyoruz

Zerrin ÇELİK | Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi

Dünya çapında yine bir gıda fiyatları kriziyle karşı karşıyayız. Küresel gıda fiyatlarında son 15-20 yıldır önemli artışlar oluyor ve bu artışlar artık daha fazla kriz yaratıyor. Küresel krizlerin ilkini 2007-2008 yıllarında, ikincisini ise 2010-2011 yıllarında yaşadık. Türkiye, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında bu iki krizden nispeten daha az etkilenmişti ama yine de nasibini almıştı. Şu anda dünya ortalamasının üstünde seyreden gıda fiyatlarıyla neredeyse şok yaşadığımız bir krizden geçiyoruz. Dünya Bankası’nın Temmuz-2023 verilerine göre, yüzde 54’lük oranla dünyanın en yüksek gıda fiyatları enflasyonunu yaşayan ülkeler sıralamasında dokuzuncuyuz. Reel fiyatlarla sıramız dördüncülüğe yükseliyor. Gıda fiyatlarındaki artışlardan düşük gelirli yurttaşlarımız daha fazla etkileniyor. 2022 yılı hanehalkı bütçesinde gıda harcamaları yaklaşık yüzde 23 ile en yüksek payı aldı. Düşük gelirli haneler gıdaya, yüksek gelirlilere göre 2 kat daha fazla para ayırmak zorunda kaldı. Bu durumun 2023 yılı için daha büyük olduğunu tahmin edebiliyoruz.
Gıda fiyatlarındaki artışı, tür ve çeşit bakımından bolluğuna ve fiyatlarının ucuz olmasına alışkın olduğumuz için sebze ve meyve fiyatlarındaki artışlar üzerinden değerlendirerek kapsamı daraltalım.

Ülkemiz birçok sebze ve meyvenin üretimi için uygun koşullara sahip ve böyle olunca da yemek kültürümüzde oldukça önemli bir yeri bulunuyor. Yaz mevsiminde tükettiğimiz sebze ve meyvelerin yanı sıra, kış içinde onlardan besleyici yiyecekler hazırlamak geleneklerimizde var. Çeşit çeşit konserveler, salça ve soslar, tarhanalar, kurutmalar, turşular, hoşaflıklar hep bu sebze ve meyvelerden hazırlanıyor. Sebze ve meyvelerin bu türlü halleri, bulamayacağımız zamanlar için gıda güvencesini sağlamada temel besinlerimiz olarak yerini hep korumuş. Ancak son yıllarda önemli bir dönüşüm yaşıyoruz. Sebze ve meyve fiyatları önlenemez bir şekilde artıyor. TÜİK verileri de bunu doğruluyor. Temmuz-2023’te bir önceki aya göre fiyatı en fazla artan ürünler sebzeler ve yaşanan artış yaklaşık yüzde 20. Haziran-2023’te ise yaklaşık yüzde 12 ile taze meyveler en fazla artış gösteren ürünler oldu. Fiyatlar artarken, toplam meyve-sebze üretiminde dalgalı bir seyir olsa da artış görülüyor. Toplam sebze üretimi 2022 yılında 29 milyon ton olarak gerçekleşti. Bununla birlikte, üretim ve üretim sonrası kayıplarda artış dikkat çekerken, kişi başı tüketimde de her geçen yıl azalma var. Sebzede ve birçok meyvede hem ihracatımız hem de ithalatımız artıyor. Ancak 2022 yılında sebze dış alımımız, 2021 yılına göre yaklaşık 2 kat artmış durumda.

Aşırı fiyat artışlarının birçok nedeni bulunuyor ve bunların önemli bir kısmı yapısal sorunlar. Artışların hem üretim boyutu hem de pazarlama boyutu var. Tarımsal üretimi ve üretici maliyetlerini artıran unsurlar, pazarlama boyutunu da etkiliyor. Aşırı hava olayları nedeniyle yaşanan kalite ve verim kayıpları, döviz kuru oynaklığı, yurtdışına bağımlı olduğumuz gübre, ilaç, tohum gibi girdilerin maliyetlerinin artması, artan mazot ve elektrik fiyatları, işçilik ücretleri, girdilerin üretiminden, tedariğinden ve piyasanın düzenlenmesinden sorumlu kurumların özelleştirilmiş olması, özel şirketlerin tekel oluşturma çabaları, aracılar, kâr marjları ve zincirin her halkasında görülebilen etik dışı davranan kişiler.

Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE) Mayıs-2023’te on iki aylık yaklaşık yüzde 88 artmış. Yıllık en fazla artış ise yaklaşık yüzde 94’lük oranla gübre ve toprak geliştiricilerinde gerçekleşmiş.

Diğer taraftan üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makas çoğu üründe açıldı. Sebze ve meyvede üretici fiyatları artmış olsa da tüketicilerin ödediği paranın çoğu bu ürünleri yetiştirenlere ne yazık ki ulaşmıyor. Yazlık sebze ve meyve fiyatlarındaki makası TÜİK’in üretici fiyatları, hal fiyatları ve büyük bir market zincirinin fiyatları üzerinden karşılaştırdığımızda; örneğin, üreticide yaklaşık 11 TL olan bamyanın fiyatı, Antalya ve İzmir hâl fiyatlarının ortalaması olarak yaklaşık 16 TL’ye zincir süpermarket rafında ise yaklaşık 85 TL’ye yükseliyor. Benzer durum patlıcan, taze fasulye, sakız kabak, dolmalık biber, salçalık biberde de yaşanıyor. Meyvelerin fiyat değişimi de bundan hiç farklı değil. Üretici fiyatları ile market rafları arasında yaklaşık yüzde 60 ila yüzde 100 fark bulunuyor.

Fiyat artışlarının önüne geçmek amacıyla yanlış zamanda yapılan ithalatlar, gümrük vergisi indirimleri, ihracat kısıtlamaları ise çoğu zaman üreticiyi zor durumda bırakıyor, çiftçiler ürününü ucuza satmak zorunda kalıyor. Ayrıca çoğu sebze ve meyvede alıcıların aralarında anlaşarak düşük fiyat vermeleri, fiyatları düşürmek için ürünü zamanında almamaları da üreticilerin sıklıkla bildirdikleri durumlar. Diğer taraftan, zincir marketlerin tekelleşme ve ucuza ürün alma istek ve çabaları da piyasaları bozucu bir etki yapıyor.
Artan üretim maliyetleri, ürünlerde yaşanan kalite ve verim kayıpları ile ürününü maliyetin altında satmak zorunda kalan başta küçük çiftçiler olmak üzere üreticiler daha kırılgan hale geliyor. Toprağından kopuyor, gençler tarımda bulunmak istemiyor, tarlayı, bahçeyi satıp kente gidiyor. Kriz ise derinleşiyor.

Tüm bu söylediklerimizin detaylı, net, sürekli ve bütünlüklü bir fotoğrafını ortaya koymakta sorun yaşıyoruz. Tarımsal varlıklarımızı, üretici sayımızı, faaliyetlerimizi saymaktan, şeffaf olarak paylaşmaktan vazgeçtik. Yaşadığımız krize neden olan sorunların çözümünü biliyoruz. Bu sorunların oluşmasına engel olacak yasal mevzuatımız var. Planlamalar yapıyoruz, eylem kararları alıyoruz, stratejiler belirliyoruz. Ama doğru verileri bilmiyoruz, uygulamalarda kararlı olamıyoruz.

Kriz derinleşiyor. Çoğumuz en ucuz sebze ve meyveyi nerede buluruz diye tezgâh tezgâh, market market geziyoruz. Artık evimize meyveyi, sebzeyi sayıyla alıyoruz. Belki israftan kurtulduk, dolapta bozuluyordu, atıyorduk diye düşünenler olabilir ama satılmayan, bozulan ya da oluşan fiyatlar maliyeti karşılamadığı için tarlada, ağaçta toplanmadan bırakılan sebze ve meyvelerin en büyük israf kaynağı olduğunu unutuyoruz. Pazarlarda, market veya manavların yan tarafında kasalarda tazeliğini kaybetmiş hatta bazen tüketilemeyecek kadar kötü durumda olan sebze ve meyvelerin ucuza ya da bedavaya verildiğini görüyoruz. Tüketim alışkanlıklarımız değişiyor. Karın doyurmak amaçlı beslenmek çoğumuz için zorunluluk oldu. Öğün atlayanların sayısının arttığını ve bu sayıyı oluşturanların birçoğunun diyet yaptığı için öğün atlamadığını biliyoruz. Ve hepsinden de önemlisi, tüm bu olumsuzluklardan en çokta çocukların etkilendiğini görüyoruz. Endişelerimiz artıyor.

Fiyat artışı krizinin nedenlerini kısaca açıklamaya çalıştık. Çözümler ise biliniyor. Bir kez daha hatırlayalım.

Gıda ve fiyatlarında yaşanan krizleri engellemeye, etkisini azaltmaya, üretici ve tüketici refahını artırmaya, en temel hak olan sağlıklı gıdaya erişim hakkının yapılandırılmasına ve yapısal sorunları gidermeye yönelik yapılacakların başında kamucu politikaları hayata geçirmek geliyor. Söz konusu aşırı fiyat artışlarının kaynağının doğru tespit edilmesi ve sorunun kaynağında yok edilmesi önemli. Gıda güvencesini sağlama sorumluluğu olan devletin, eskiden olduğu gibi tarımsal girdiler öncelikli olmak üzere üreterek, dağıtımını yaparak, destekleyerek, piyasaları düzenleyerek ve denetleyici olarak sektörün başköşesinde yer alması diğer önemli bir konu. Serbest piyasa ekonomisi diyerek etiket değiştirmelerde hızlarına yetişilemeyenlere gerçekten caydırıcı yaptırımların uygulanması kaçınılmaz duruyor. “Yerel üret, yerel tüket!” sloganını söylem olmaktan çıkaracak, gıda egemenliğini merkeze koyacak önlemler alınmalı ve desteklenmeli. Üretici ve tüketici kooperatiflerinin, gıda topluluk ve ağlarının etkinliği artırılarak yaygınlaşması sağlanmalı. İklim değişimine uyumu sağlayacak, yaygınlaştıracak doğa temelli yöntem ve tekniklerin geliştirilerek, çiftçilere eğitim ve yayımının hızlıca yapılması ise elzem olan diğer konulardan.
Üretici ve tüketici olarak toplumun karşı karşıya kaldığı buhran ve endişenin yarattığı belirsizlik daha tehlikeli boyutlara varmadan tüm bu ifade etmeye çalıştığımız önlemleri almaktan bizi alıkoyan hiçbir şey yok.