“Birleşin ve karşılıklı yardımlaşın; ormanın, okyanusların bize verdiği parola budur.” Hayatta kalmanın yolu güç aldığımız dayanışmadan geçiyor.

Kropotkin'in yengeçleriyiz

SEMİHA DURAK

İnsana dair ne varsa söylendi şimdiye dek... Ne olduğumuzu, ne olmadığımızı birkaç bin yıldır sorguladık durduk. Sade, yalın ne varsa her şeyi karmaşıklaştırmak için ille de bir yol bulduk.

Gabriel Garcia Marquez'in, biyografisini yazan Gerald Martin'e söylediği şu söz pek meşhur olmuş şu sıralar. “Her insanın üç hayatı vardır: kamuya açık olan, özel olan ve gizli olan hayatı.” Kulağa pek havalı geliyor duyunca. İnsana, yani kendimize yükleyip yakıştırdığımız o gizemli karmaşaya tam da denk düşüyor. Ama aynı Marquez, “İnsanın yalnızca bir hayatı vardır” demiş bir başka yerde de. Bunun anlamını da "doğduğumuz andan itibaren adaleti hak ettiğimiz ve hem kendimiz hem başkaları için o hayat uğruna mücadele etmemiz gerektiğini" söyleyerek açıklamış.

Hem kendimiz, hem başkaları için...

Ellerim kanlar içinde North Middlesex Hastanesi'nin acil servis kapısına ilerlerken içeride kuyrukla karşılaşacağımı hiç beklemiyordum. O sırada koptuğunu zannettiğim parmağımı düşmesin diye sımsıkı tutuyor, bir yandan da sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Kolunun altında motosiklet kaskı ile sıranın en önünde bekleyen, oldukça sağlıklı görünen genç adama yaklaşarak ellerimi gösterdim ve sırasını bana verebilir mi diye sordum. Donuk gözleriyle önce kanlar içindeki ellerime, sonra yüzüme baktı. "Sanırım kırık bir parmakla biraz daha bekleyebilirsiniz, benim de astımım var" dedi. Bunları tek bir nefeste söylemişti. Zamanın buz kesip donduğu, kendimi dünyanın yabancısı hissettiğim anlardan biriydi o an. Elimi şefkatle tutarak, canımı yakmadan pansuman yapmaya çalışan hemşireyle karşılaşana kadar da yok gibiydim buralarda. Hemşire beni konuşturarak dikkatimi dağıtmaya çalışıyor canımın daha az yanması için çabalıyordu. Ne iş yaptığımı, hobilerimin neler olduğunu sordu. Yazmayı sevdiğimi söyleyince de bu aralar ne ile ilgili yazdığımı öğrenmek istedi merakla. Aklımdaki ilk yazının konusunun "dayanışma" olduğunu söyledim ona. Hayırseverlik değil ama dedim bunu vurgulayarak, karşılıklı yardım ve dayanışma...

"Güzel" dedi. "Şu sıralar insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu şey bu." Ben tam ona yardımlaşmanın, dayanışmanın ve işbirliğinin aslında insanın doğasında var olan bir özellik, "evrimin bir faktörü" olduğunu söyleyecekken "kırılmış ve parçalanmış" dedi. "Dikiş gerekecek."

Parmağımdan söz ettiğini biliyordum ama ben o sırada Kropotkin'in karşılıklı yardım teorisini düşündüğümden, teşhisin insanın dayanışma anlayışına konmuş olduğunu hayal ettim. Evrim teorisinin "güçlü olanın hayatta kalması" tanımlaması gibi acımasız bir varoluş rekabetinden ibaretmiş gibi yorumlandığı ve insanların bencil, rekabetçi yaratıklar olduğu inancının hâkim olduğu dünyada, bu rekabetçi fikre sabitlenen insanın aslında özünde var olan dayanışma ruhunun da kırılıp parçalandığı doğruydu.

Güçlü olanın hayatta kalacağı fikri insanı ve dünyayı algılama biçimimizi belirler hale geldiğinden şiddeti, eşitsizliği, savaşı ve sömürüyü de normal şeylermiş gibi algılıyoruz. Eşitsizliklere, adaletsizliklere karşı dururken bile bir yanımız bu düzenin değişmez ve yıkılamaz olduğuna inanıyor. Çünkü doğal olanın bu olduğu, insanın bu sistemin bir parçası olduğu düşüncesi içimize işlemiş, en derinlere... Darwin'in evrim teorisini rekabet teorisiyle sınırlandırarak tanımlayanlar onu kapitalizme, emperyalizme ve her türlü ırkçı, milliyetçi düzene sahte tarafından bilimsel bir zemin oluşturmak için kullanmışlar. Darwinci olup insanın evriminde ve toplumsal örgütlenmesinde bencilliğin ve rekabetin önceliğini reddeden doğabilimciler de var ama. İsimleri pek anılmayan bu bilim insanlarının başında anarşist coğrafyacı ve doğa bilimci Pyotr Kropotkin bulunuyor.

Kropotkin'in "evrimin bir faktörü" olarak açıkladığı karşılıklı yardımlaşma teorisinin ve dayanışmanın birdenbire aklıma düşmesi tesadüf değil. Bir süredir dayanışmanın çok güzel örnekleriyle karşılaştım kendi yaşamımda. Yardıma koşup gelen, hiç beklenmedik bir anda oracıkta beliren arkadaşların değerinin paha biçilmez olduğunu hatırlatıyor hayat. Bir de geçtiğimiz aylarda Brighton'da dayanışma ile ilgili bir seminere katılmıştım. Pandeminin ve karantina günlerinin en ağır yaşandığı günlerde, Londra'da ve İngiltere'nin diğer başka şehirlerinde, İrlanda'da, İskoçya'da kendiliğinden doğarak örgütlenen karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ağlarının anlatıldığı bir toplantıydı. İnsanın hayatta kalma savaşında en temel ihtiyacı olan gıda ürünlerinin paylaşımı, işbirliği ile dağıtımı üzerine kurulmuş örgütlenmeler, yapılanmalardan söz ediyordu konuşmacılar. "Gıda çok önemli bir politik eylemdir" diyordu biri. Bir başka konuşmacı ise Kropotkin'in yengeçlerini anlatıyordu. Kropotkin, karşılıklı yardımlaşma teorisini açıkladığı kitabında, "beceriksiz hayvanlar" olarak tanımladığı yengeçlerin zor durumdaki bir arkadaşlarını kurtarmak için yardımlaşabildiklerini görmenin onu ne kadar şaşırttığını söylüyor. Akvaryum tankının bir köşesinde ters dönüp sıkışan yengeci kurtarmak için seferber olan arkadaşları saatlerce uğraşıyor. Kurtarıcı yengeçlerden biri birçok denemenin sonunda ters dönmüş yengeci kurtaramayınca ortadan kayboluyor, ama çok geçmeden yanında iki yengeçle geri dönüyor.

Yengeçlerin dışında doğadan başka dayanışma örnekleri de verdiği, 1902'de yayımlanan kitabında Kropotkin, hayvanların ve insanların rekabete dayanmayan karşılıklı yardım ve işbirliği içindeki varoluş hikâyelerini anlatmış. Hem kendimize hem başkalarına yardım etmenin içten gelen doğal bir eğilimle gerçekleştiğini, işbirliği ve dayanışmayı sürdürerek evrim geçiren türlerin, kaynaklar için rekabete giren türlerden çok daha sağlam bir biçimde hayatta kalmayı başardıklarını hatırlatıyor bize. “Birleşin ve karşılıklı yardımlaşın, ormanın, okyanusların bize verdiği parola budur" diyor. Hayatta kalmanın yolu güç aldığımız dayanışmadan geçiyor. Sahip olduğumuz biricik hayatımızı doğduğumuz andan itibaren hak ettiğimiz adalete sahip olarak yaşamanın sırrı da doğanın bize fısıldadığı o parolada gizli yine. Hem kendimiz hem başkaları için eşitlik ve adaleti savunduğumuzda var olduğumuzu, ancak o zaman en güçlü olarak hayatta kalabileceğimizi söyleyen parolada...