Küçük bir şakayla başlayan macera

Gökhan Yavuz Demir

Politikacılar hâlâ küresel ısınma var mı yok mu diye tartışa dursunlar, biz mevsim normallerinin hayli üzerinde seyreden sıcaklarla boğuşuyoruz. Gece bir nebze olsun nefes alabilmek için son bir ümit balkonda otururken bütün Karacabey ovasını aydınlatan aya bakıyorum. Ayı büyük bir buz kütlesi olarak düşlemek bile insanı biraz serinletiyor. O arada elim kargodan çıkan bir kitaba gidiyor. Selda Yaşar’ın yazdığı ve Gözde Bitir Tufan’ın resimlediği Aydede Peynir Değildir’i, “Bence de peynir değildir, olsa olsa buzdur” diye tebessüm ederek okumaya böyle başlıyorum.

Küçük bir fareciğin, gecenin bir yarısı karnının gurultusuyla uyanan aç bir fareciğin hikâyesi bu. Kileri boş olduğundan dışarıya çıkıp herkesin uyuduğu saatlerde ne yiyeceğini düşünen çaresiz fareciğin, bilgeliğiyle nam salmış baykuşla karşılaşmasıyla maceramız da başlıyor.

Besbelli ki o saatte canı sıkılmış olan baykuş eğlenmek için kendine kurban olarak bizim minik fareciği seçiyor. Zaten aç olan küçük bir fareyi kandırmak çok da zor olmasa gerek. Nitekim bizim farecik de baykuşun anlattıklarına inanıyor ve ayın aslında büyük bir peynir kalıbı olduğuna kanıyor. Üstelik farecik ayın hallerini düşündükçe, ayın, birilerinin bazen ulaşıp yediği ve sonra başka birilerinin de yerine yenisini koyduğu büyük bir peynir kalıbı olduğuna iyice ikna oluyor. Ondan sonra da bütün mesaisini aya ulaşmaya harcıyor. Bunun için en yüksek ağacın en yukarıdaki dalına tırmanıyor, ayı tutup çekmek için ucunda kanca olan bir halatı yukarıya savuruyor, yetmiyor, kendisini bir sapan marifetiyle gökyüzüne fırlatıyor ama sonuç hep hüsran oluyor. Umudunu yitiren minik fare bir umut kırlangıcın kapısını çalıp onu da uykusundan uyandırıyor. Fakat sonuç yine değişmiyor.

Bir kez aklına bir fikir düşen herkes gibi farecik de her başarısız teşebbüsünden sonra daha büyük bir inanç ve tutkuyla peynir olduğuna inandığı aydedeye ulaşmak için çabalıyor. Hangimiz bu tutkusundan ve hayalinden ötürü fareciği suçlayabiliriz ki! Hepimizin böyle tuhaf, imkânsız arzu ve özlemleri yok mu!

Bazen küçük, masum ve çok basit bir şaka bile böyle büyük bir merakı ve arzuyu tetikleyip azdırabilir. Ondan sonrası dışarıdan bakan biri için ne kadar saçma ve anlamsız gözükse de kendi hayalinin peşinden koşan için artık o hayali yok sayıp başka türlü davranmak mümkün değildir. Etrafındakiler ne kadar minik fareciğe aydedenin bir peynir olmadığını anlatsalar da bütün bu söylenenler bizim ufaklığın bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyor. Aydedeye ulaşmak için verdiği mücadele, küçük fareciğin hayattaki varoluşunun yegâne anlamı oluyor.

Bu yaşımda ayın bir buz olduğunu hayal eden bendeniz, bu sebeple aydedenin peynir olduğuna inanan küçük bir fareciği hiç de garipsemiyorum. Hepimiz öyle veya böyle kendi hayallerimizin arkasına takılıp gitmişken, bir farenin boyundan büyük işlere kalkışmasına gülmemek lazım. Aksine büyük bir iştahla aya ulaşmaya çalışan farecikten öğrenecek çok şeyimiz olabilir. Meraklarımızın peşinde koşarken yılmamak ve pes etmemek gibi...