Önümüzdeki seçimlere girecek olan önde gelen büyük partilerin programlarında da mevsimlik işçilerin koşullarının iyileştirilmesi konusuna ya hiç değinilmiyor yada oldukça sınırlı yer verilmiş.

Küçük Köylülükten Mevsimlik İşçiliğe: Tarımda emeğin dönüşümü

Uygar Dursun YILDIRIM

2000’li yılların başından itibaren Türkiye tarımında büyük dönüşümler yaşanıyor. Temel taşların yerinden eden bu büyük dönüşümün en çarpıcı sonuçlarından biri de; Türkiye tarımının ağırlıklı emek biçimi olan ücretsiz aile üreticiliğinin çözülmesi ve yerini ücretli, güvencesiz çalışma biçimlerine bırakmasıdır.

2000’li yılların başından bu yana Türkiye’de tarım sayımları yapılmamasına rağmen çok sayıda saha araştırması ve kuramsal çalışmadan hareketle tarımsal üretim sürecinde ücretli, güvencesiz çalışma biçimlerine artan bağımlılığı saptayabiliriz.  Bu kısa yazıda emek süreçlerinde yaşanan dönüşümü ele aldıktan sonra tarım, gıda politikaları bakımından üzerinde durulması gereken kimi noktalara değinmeye çalışacağız. 

Tarımsal emeğin yapısında yaşanan dönüşümün önemini anlamak için bir kaç adım geriye giderek geçmişte eleştirel sosyal bilimcilerin çalışmalarından yararlanabiliriz. 1970’li yıllarda Türkiye’de Tarım Sorunu başlıklı teorik ve amprik çalışmalarda küçük köylülüğün tarımın hâkim işletme modeli olduğu tezi güçlü bir şekilde savunuluyordu. Korkut Boratav, Çağlar Keyder, Bahattin Akşit gibi Türkiye’nin önde gelen sosyal bilimcilerine göre; Türkiye’de kapitalizmin tarımda gelişimi Batı Avrupa örneklerinden farklı yollarla ilerledi. Bilindiği gibi özellikle İngiltere Örneği’nde 18. ve 19. yüzyılda tarımda kapitalizmin gelişimiyle çözülen küçük köylülük yerini güçlenen kır burjuvazisi, büyük çiftliklere ve genişleyen ücretli emekçiler gibi sınıflara bırakmıştı. 1970’li yıllar, Türkiye’de aile emeğiyle üretim yapan küçük üreticilerin devletin güçlü kurumsal yapısının sağladığı koruma ve güvencelerle piyasayla başarılı bir şekilde eklemlendiği yıllar oldu. Diğer bir değişle dönemin araştırmacılarına göre tarımda kapitalizmin gelişimi Türkiye’de köylülüğün çözülmesine değil güçlenmesine yol açmıştı. Gerçekten de 1950-1980 arası tarım verilerine baktığımızda kırdan kente göçün hız kazanmasına rağmen aynı dönemde küçük aile çiftçilerinin sayısında büyük artışlar olduğunu görüyoruz. Muzaffer İlhan Erdost’un Kapitalizm ve Tarım adlı kitabında yer verdiği gibi 1950’de 1,9 Milyon olan topraklı çiftçi sayısı 1981’de 3,8 Milyona çıkmıştı. Kısacası kapitalizmin tarımda gelişimi bu yıllarda küçük üreticiliğin ve aile emeğine dayalı üretimin çözülmesinden çok güçlenmesine yol açtı. 1960’lı yılların ithal ikameci sanayileşme koşullarında işçileşme dinamikleri kadar köylüleşme dinamikleri de güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyordu. Ticari tarımın gelişiminin yarattığı fırsatlar, devletin güçlü kamu yönetimi sistemi aracılığıyla sürdürdüğü koruma ve güvenceler, orman ve çevre araziden tarla açma fırsatları gibi çok sayıda nedenle 1970’lerin sonuna kadar Türkiye’de aile üreticiliğinin altın yılları olarak kabul edilebilir.  

2000’li yıllara gelindiğinde ücretsiz aile emeğine dayalı küçük üreticilik bakımından altın yılların yerini çok boyutlu kriz ve sorunlara bıraktığı yeni bir dönem başladığını söyleyebiliriz. Elbette yeni dönemin en temel özelliklerinden biri devletin iç pazarda koruma ve güvence sağlamak için kurduğu kamu yönetimi sisteminin tasfiyesi ve şirketlerin tarım, gıda sistemi üzerinde artan hakimiyetidir. Bu süreçte eski koruma ve güvencelerini yitiren çiftçilerin borçlanma, üretimden çekilme, mülksüzleşme ve işçileşme süreçleri hız kazanıyor.

Neoliberal söylemin güçlü bir hegemonya kurduğu 1990’lı ve 2000’li yıllarda kırsal nüfusun düşürülmesi gerektiği, üretici desteklemelerinin enflasyonist etkiler yarattığı liberal politikacı ve akademisyenler tarafından sıklıkla dile getiriliyor. Bu dönemin beraberinde getirdiği süreçlerden biri de tarımda ücretsiz aile emeği ağırlıklı üretimin çözülmesi ve ücretli çalışma biçimlerinin Türkiye’nin birçok bölgesine yayılması oldu. Bilindiği gibi Orhan Kemal ve Yaşar Kemal’in eserlerinde sıklıkla Çukurova’ya pamuk toplamaya gelen mevsimlik tarım işçilerinin hikâyelerine yer verilmektedir. Türkiye’de tarihsel olarak daha çok Çukurova ve pamuk hasadıyla özdeşleştirilen bir emek biçimi 2000’li yıllarda Türkiye’nin bütün tarım alanları ve ürünlerinde çalıştırılan bir emek biçimine dönüşmüş durumdadır. Çeşitli kaynaklarda sayıları 2-3 Milyon arasında değiştiği kabul edilen bu kesim düşük ücretli, güvencesiz koşullarda çalıştığı gibi yaşadıkları sorunlar yıllar geçtikçe derinleşmektedir. Mevsimlik işçilerin çalıştırıldığı alanlar oldukça genişlediği gibi ekim, dikim, budama, ilaçlama, hasat gibi üretimin bütün aşamalarında ihtiyaç duyulan bir emek biçimi haline gelmiştir. Karadeniz’de çay ve fındık hasadı, Güney Marmara’da yaş meyve sebze işleri, Malatya’da kayısı toplama sezonu, Adana’da portakal, mandalina işleri ve Akdeniz’in seraları, Ege’de zeytin toplama işleri gibi geniş bir alanda yapılan işlerde mevsimlik işçi emeğine ihtiyaç duyuluyor. Bununla birlikte Ege ve Akdeniz’de meyve toplama ve paketleme işlerinde, seralarda yevmiyeli çalışan kadın tarım işçilerinin emeğine de yoğun olarak ihtiyaç duyulduğunu biliyoruz. 1960’lı yıllardan farklı olarak Türkiye’de mevsimlik işçilik yılın bir kaç ayı pamuk hasadıyla sınırlı bir geçim biçimi olmaktan çıkıp yılın en az 5-6 ayında farklı kentlerin tarımsal alanlarında devam eden bir geçim etkinliğine dönüşmüştür. Dolayısıyla Türkiye’de kentlerin ihtiyaç duyduğu tarımsal gıdanın üretiminde ücretsiz aile emeği kullanımının oldukça daraldığını, bunun yerini Kürt ve Suriyeli işçi ailelerinden oluşan geniş bir mevsimlik işçi kesiminin aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren tarım işçisi çalıştırma pratiklerine Çukurova gibi sınırlı bölgelerde de olsa rastlıyoruz. Ancak son dönemin en önemli farkı tarımda ücretsiz aile emeğinin çözüldüğü, kendisini yeniden üretemediği koşullarda küçük ve orta ölçekli üreticilerin mevsimlik işçilere artan bağımlılığıdır. Türkiye’de tarım gıda sisteminde ücretli emeğe olan bağımlılık arttığı gibi bölgesel olarak oldukça yaygınlaşmış, hemen her üründe başvurulan bir emek biçimi haline gelmiştir. Bu durum aynı zamanda güvencesiz, olumsuz çalışma ve yaşam koşullarının da yaygınlaşması anlamına geliyor. Türkiye’de son dönemde tarım, gıda tartışmaları daha çok tüketim boyutuyla beslenme sorunları bakımından gündeme gelirken ne yazık ki bu üretimin arkasında yer alan ücretli çalışan, ailelerden ve çocuklardan oluşan geniş bir emekçi kesim unutuluyor. Aynı şekilde son dönemde sıklıkla dile getirilen kırsal kalkınma ve küçük üreticiyi destekleme politikalarının da tarımda ücretli çalışanların yaşam ve çalışma koşullarını dikkate almadığını söyleyebiliriz. Önümüzdeki seçimlere girecek olan önde gelen büyük partilerin programlarında da mevsimlik işçilerin koşullarının iyileştirilmesi konusuna ya hiç değinilmiyor yada oldukça sınırlı yer verilmiş. 

Kısacası buraya kadar anlatılanlardan hareketle; 2000’li yılların Türkiyesi’nde küçük üreticilik odaklı kırsal kalkınma, kooperatifleşme ve tarımsal politika önerilerinin emek süreçlerinde yaşanan söz konusu dönüşümün boyutlarını dikkate alarak yeniden gözden geçirmek gerektiğini söyleyebiliriz.