Seha Can’ın şarkılarına baktığımda hem şarkı sözlerinde hem de müziğinde eleştirel tutum dikkat çekmekte. Genelde müzik endüstrisinde kullanılan akorlardan farklı akor kullanımlarını tercih eden müzisyenin şarkı sözleri de kendine has bir dokuya sahip.

'Kültür endüstrisi'ne mesafeli bir müzisyen: Seha Can

Ozan Eren

Bugün 6 Aralık Pazartesi. Maltepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ndeki ofisimden çıkmak üzereyim. Aklımda düşünceler ve uzayıp giden şarkılar… Bir taraftan da BirGün Pazar’daki ilk yazım bu hafta yayımlanacağı için oldukça heyecanlıyım. Bana ayrılan köşede iki haftada bir, ana akımın dışında kalan müzisyenleri, müzik gruplarını veya projelerini ele alacağım. Okur tavsiyelerine ve yorumlarına her zaman açık olduğumu da baştan belirtmek isterim. Zira, Anadolu coğrafyasının çoklu kültürel yapısında gözden kaçan sıra dışı müzikal eğilimlere rastlamak şaşırtıcı olmayacaktır.


Pop-art akımının öncü isimlerinden Andy Warhol’un (1928-1987) söylediği iddia edilen “herkes bir gün on beş dakikalığına ünlü olacak” sözü internet ve teknolojideki gelişmelerin akabinde hayatımızda yer eden sosyal medya platformları sayesinde daha hissedilir olmaya başladı. (Warhol’a ait olduğu iddia edilen sözün ünlü İsveçli küratör Pontus Hultén (1924-2006) tarafından mı; yoksa sanatçı Larry Rivers (1923-2002) veya fotoğrafçı Nat Finkelstein (1933-2009) tarafından mı söylendiği ayrı bir tartışma konusu.) Müzisyenler de 2000’li yıllardan itibaren farklı sosyal medya kanallarını ve dijital pazarlama imkânlarını kullanarak kendilerini (daha) görünür kılma şanslarını arttırdılar. Myspace (2003), Youtube (2005), Spotify (2006), Souncloud (2007) gibi dijital müzik platformları bir taraftan müziğin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlarken bir taraftan da adı duyulmamış ya da az duyulmuş müzisyenlerden haberdar olmamıza vesile oldu. Bu platformların bir kısmı, myspace örneğinde görüldüğü gibi, kapanırken veya etki güçlerini kaybederken Youtube’un halen büyük bir etki gücüne sahip olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte, kendi deneyimlerimden yola çıkarak, myspace’in ayrı bir anlamı olduğunu söyleyebilirim. Myspace hoş karşılaşmalara, yeni tanışıklıklara veya ilginç tesadüflere yol açan bir sosyal ağ sitesiydi benim için.

2010’da, gitarist, söz yazarı ve besteci olarak yer aldığım grubum “İkinci Perde” adına “myspace” hesabı açmam müzik eksenli “sosyal sermaye” imkânlarını dijital platformlar aracılığıyla geliştirmemde benim için ilk büyük adımdı. Seha Can’ın müziğiyle tanışmam da bu döneme rastlar. Seha Can ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı mezunu. Grafik tasarım ve illüstrasyon çalışmaları da bulunan sanatçının birçok bestesi var. ODTÜ kültürüne ve öğrenci topluluklarına aşina olanlar ODTÜ’nün dünya çapında saygın bir üniversite olmakla kalmayıp birçok sanatçıya ve yazara yön verdiğini de bilirler. Örneğin Haydar Ergülen (şair) sosyoloji, Derya Köroğlu (müzisyen) mimarlık, Tolga Çandar (müzisyen) inşaat mühendisliği mezunudur. Aklıma gelen bu ilk örnekler uzatılabilir elbette. Seha Can da ODTÜ kültüründen oldukça etkilenmiş bir müzisyendir. ODTÜ Rock Şenliği’nde birkaç sene üst üste çalan ender müzisyenlerden olması da ayrıca dikkat çekicidir.

2005’te düzenlenen Nokia Supersound yarışmasında “Kazanova” adlı şarkısıyla ikincilik elde eden Seha Can bu başarısından sonra “kültür endüstrisi” tarafından kutsanan kültürel ürünlerden uzak bir üretim çizgisinde ilerlemiş gözüküyor. Frankfurt Okulu düşünürlerinden Adorno ve Horkheimer’ın kavramsallaştırmasına göre “kültür endüstrisi” standartlaştırılmış ve kitlere dayatılmış ürünlere işaret eder. Müziğin tek tipleşmesi de bunun bir örneğidir (Adorno ve Horkheimer, 2000). Müzik endüstrisinin, popüler ve standart müzik örneklerinde görüldüğü gibi, “sahte bireyselleştirme” (‘pseude-individualism’) yarattığına ve bunun bir “seçim illüzyonu” olduğuna değinen Adorno aslında bireysel tercihlerimizin, biz farkına varmaksızın, yok olmasına vurgu yapmaktadır. Bu iddianın bir uzantısına göre, yeni olarak karşımıza çıkan müzikal ürünler aslında sadece ufak değişiklikler içermekte; aslında tanıdık olanı yine karşımıza çıkartmaktadır (Adorno, 1941). Lash ve Lury’yse (2008) kültür endüstrilerini küreselleşmeyle birlikte tekrardan değerlendirmekte ve küresel kültür endüstrilerini tartışmaya açmaktadır.

Seha Can’ın şarkılarına baktığımda hem şarkı sözlerinde hem de müziğinde eleştirel tutum dikkat çekmekte. Genelde müzik endüstrisinde kullanılan akorlardan farklı akor kullanımlarını tercih eden müzisyenin şarkı sözleri de kendine has bir dokuya sahip. Sınıflar arası çatışmalardan ve eşitsizliklerden bireyin yabancılaşmasına; izole veya otantik olmayan ilişkilerden ontolojik sorgulamalara; ayrımcı politikalardan insan olmanın anlamına kadar farklı temaları ve sorunsalları ele alan müzisyen deneysel çalışmalara da açık. “Kiraz Tazele”, “Yaz Avucuna” ve “Kazanova” müzisyenin sound’una ve temalarına dair ilk örnekleri vermesi açısından önemli.

“bu küp benim hapishanem
köşede çiçeğim, köşede ailem
küpün altı duvarı var
floresan altında solmuş insanlar
dokuzdan beşe çalışıp, çalıştıkça alışıp yarışıyorum
çalışıyorum hayatta kalmak için yaşımdan aşırıyorum”
(“Kiraz Tazele”)

Marx kapitalist sistemde insanın emeğine, diğer çalışanlara, üretim sürecine, ilişkilerine yabancılaştığını söylemektedir. “Kiraz Tazele” şarkısının sözleri, bugün hâlâ birçok çalışanın deneyimlediği yabancılaşmayı ele almakla birlikte, uzamsal derinlik algısını köşeye sıkışmış insan profiliyle birleştiren geometrik desenler de sunmaktadır. “Küp”, “küpün duvarları” ve “solmuş insanlar” bu sunumun ilk izleklerini oluşturur. Dış gerçekliği gözlemlerken bu dünyayı içeriden bir gözlemci olarak da deneyimlediği şarkılarında hissedilen müzisyenin iç sorgulamalarında kendisiyle diyalog halini temel ontolojik sorularla devam ettirmesi de anlamıdır:

“Kahve için su koydum.
Artık bu şehre doydum.
Kendime zor bir şey sordum:
Bu dünyaya ne yapmaya geldin can?”
(“Yaz Avucuna”)

Bugün ekşi sözlük’te “Seha Can” adıyla yapılan aramada altı sayfalık yorum çıkmakta. Bu yorumlar, müzisyenin sınırlı da olsa belli bir kitleye ulaştığını ve bu kitle tarafından takdir edildiğini gösteren kanıtlardan biri. 2014’te Sofar Sounds İstanbul üzerinden yayımlanan “Sen ve Peşinden Ben” şarkısıyla mix ve mastering anlamında belki de en iyi kaydını gerçekleştiren Seha Can’ın hâlâ kısıtlı sayıda erişilebilir şarkısı olmakla birlikte müzisyenin sound’una dair fikir sahibi olmaya yetecek şarkılar bunlar. Karga’daki son konserlerinde “Güzellik Kraliçeleri”, “Mey de Hak, Meyva da”, “Türk Aile Yapısı” gibi yeni şarkılarına yer veren müzisyenin farklı temalara açıldığı görülmekte:

“En sonuncu en değerli olunca uyandırın beni” (“Lavlara”)

Bazen son sözü sanatçıya bırakmak gerekir. Uzun zamandır görüşemediğimiz ama daha önemlisi yeni şarkılarını duyamadığım Seha Can’a kendi sözlerini yönelterek bitiriyorum o halde yazıyı:

“Dünya böyle diye susucan mı can?
Sazını eline alıcan mı can?”
(“Yaz Avucuna”)

Kaynaklar:
Adorno, T. (1941). On Popular Music. Studies in Philosophy and Social Science, 9, 17–48. Erişim Tarihi: 9 Aralık 2021, https://260mc.files.wordpress.com/2010/10/adorno-on-popular-music.pdf
Adorno, T. & Horkheimer, M. (2000). The culture industry: Enlightenment as mass deception. In Juliet B. Schor and Douglas B. Holt, (Eds.), The consumer society reader (pp. 3-19). New York: The New Press.
Lash, S. & Lury, C. (2008). Global Culture Industry: The Mediation of Things. Cambridge: Polity Press.