İktidarın kürtaj politikalarını anlamak için “güçlü aile güçlü devlet” söyleminin giderek neden daha güçlendiğine, bunu takip eden hamleleri, ailenin hem bir arzu nesnesi olduğuna, hem de imkânsız kılındığına da bakmak gerekiyor.

Küresel kürtaj karşıtlığı ve biyoiktidar-II
Fotoğraf: Jivan Güner / csgorselarsiv.org

Dilek Bulut - Dr. 

21. yüzyıl kürtaj yasalarının sınırlandırıldığı, erişimin kısıtlandığı, kürtaj karşıtı söylemlerin güçlendiği, karşıtlığının biyopolitik bir bağlama yerleştiği bir dönem.

Dünyada neoliberal politikaların uygulayıcısı olan, yükselen neofaşist ideolojilerin “güçlü aile, güçlü devlet” söylemleri ve pronatalist nüfus politikalarının ardında, küresel kadın mücadelesinin kazanımlarına karşı patriyarkanın  küresel bir hamlesi söz konusu. Bu hamlenin öncüleri ABD, Macaristan, Polonya, İtalya, İspanya, Brezilya ve Türkiye gibi ülkeler. 

İstenmeyen gebeliğin sonlandırılması olan kürtaj, kadının “yeniden üretim hakkı, eşitliği ve özgürlüğü” konularının önemli bir parçası.

Foucault’un biyopolitika kavramı, iktidar politikalarının analizinde feminist bir okuma ile toplumsal cinsiyet rejimlerini de içine alarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı düzenlemeleri ve şiddet etrafında yoğunlaşır. Kürtaj, bu anlamda toplumsal cinsiyet rejimlerinin inşasında kadınların hem bedenlerini hem yaşamlarını kuşatan bir mesele olarak önemli bir iktidar alanıdır.  

Ataerkil sistemin devamı için kadın bedeni ve özellikle de onun doğurganlığının denetim ve kontrolü stratejik bir alan olduğu için kürtaj tarih boyunca kadının yaşamı, bedeni ve emeği üzerinde ataerkil sistemlerin başlıca denetim mekanizmalarından olmuştur. 

Kadın bedeni; patriyarkın malı olarak görülmüş, kadın ve çocuk hakkında her türlü yetkisi, tektanrılı dinlerle birlikte kutsallık haresi ile pekişmiş, kadının böylece ev içinde ailede konumlandırılması sağlanmış ve kapitalizm için de bakım emeğinin sömürüsü, sosyal devlet harcamalarından kurtulma, ucuz emek gücü ve asker deposu için politik bir alan haline gelmiştir.  

Kadın ve aile politikalarıyla birlikte düşünüldüğünde, kürtaj, tüm bu alanlarla kesişen bir biyopolitik teknik olarak okunabilir. Aile, pronatalist politikaların yürütülmesini sağlamanın yanında, toplumu dönüştürme potansiyeliyle iktidarın ideal toplumu inşa etmesine katkıda bulunur. Pronatalist  (doğum yanlısı) bir politika yürütmenin “bir ayağını kürtaj düzenlemeleri oluştururken, diğer ayağını aileci politikalar” oluşturur. Hangi aile, nasıl bir aile soruları aynı zamanda hangi kürtaj, kimin kürtajı sorularının yanıtlanmasına da ışık tutar.  Bir gebeliğin istenir olup olmadığına kimin karar verdiği, kürtajın yasal olarak yapılabileceği süreyi kimin belirlediği, gebeliğin sonlandırılmasında kullanılacak yöntem ve erişilebilirliği, kürtajın ücretsiz olup olmadığı, güvenli yöntemlere ulaşılamadığı durumlarda kürtajın kadınların yaşamı ve sağlığı açısından doğuracağı sonuçlar ataerkil kapitalist iktidar ilişkilerince belirlenir. Kürtajın yasaklanması, sınırlandırılması ve erişimin engellenmesi, kadını anne olarak bir evin içinde, ailede konumlandıran, bedeni, cinsel ve bütün yaşam hakları ile ilgili bir kısıtlama getirdiği için çok önemli bir feminist bir mücadele alanıdır.  

Bu sebeple “Benim bedenim benim kararım” sözü kadınlar açısından bireysel bir özgürlüğün çok ötesinde anlam taşır. Varolan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin, ataerkil tahakküm biçimlerini, iktidarların cinsel sağlık ve üreme sağlığı politikalarının sorgulanması ve kadınların toplumsal özgürleşme mücadelesini kapsar. Kadınların kendi bedenlerini, cinselliklerini, yaşamlarını belirleyebilmeleri, doğurganlıkları üzerindeki ataerkil tahakküme dur diyerek kendilerini gerçekleştirebilmeleri için bir toplumsal hak savunusudur. 

Kürtaj karşıtlığının ideolojik hat olarak küreselleşmesi;  biyopolitika ile yaşamı kuşatması kürtajın zor ve duygusal bir seçim olarak ahlaki bir düzeye yerleştirilmesi, kadınların bu “zor seçimi” yapmamaları için psikolojik, ideolojik şiddete maruz bırakılmaları, vicdani retçi doktorların kürtaja erişimin önünde ciddi bir engel teşkil etmesi, neoliberal sağlık politikaları  ile kürtajın ücretsiz, yaygın erişilebilir olmaktan çıkması ve kadınların varoluşlarının “aile ve annelik” içine sıkıştırılması karşısında, toplumsal bir hak olarak kürtaj hakkı mücadelesinin bütünlüklü yürütülmesi gereklidir. 

Mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliğini merkezine alan cinsel eğitim ve bilgilenme ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerini de gerektiriyor. Bu hizmetlerin sınıfsal boyutunu görmek, kamusal, ücretsiz ve erişilebilir olmadığında, en çok zarar görenlerin “yoksul kadınlar ve kız çocukları” olduğunun da altını çizmek özellikle ülkemiz gibi derin yoksulluğun arttığı ve “yoksulluğun kadınlaştığı” bir dünyada çok daha başat.  

Fransa kürtajı anayasasına bir hak olarak yazmasının ardından cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili, doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaştırılması, cinsel sağlık hizmetlerinde yaş sınırlarını düşürmeye yönelik kapsayıcı politik adımlar atmaya devam ediyor. Çünkü yasalardaki haklara erişim, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil yapı ve sınıfsal konum gibi nedenlerle her zaman mümkün olmuyor ve kullanımı kolay değil.  

İktidarın kürtaj politikalarını anlamak için “güçlü aile güçlü devlet” söyleminin giderek neden daha güçlendiğine, bunu takip eden hamleleri, ailenin hem bir arzu nesnesi olduğuna, hem de imkânsız kılındığına da bakmak gerekiyor. Siyasi iktidar tarafından varlığı aile içinde eritilen anne, eş, bakıcı konumuyla “makbul kadın” tanımı yapılan önümüzdeki döneminde bizi nasıl bir mücadele beklemektedir? 

Okumak ve izlemek için. 

Türkiye’de Kürtaj: AKP ve Bioyopolitika, Sedef Erkmen 

Film önerisi: 4 Months, 3 Weeks, 2 Days (2008) ve Kürtaj (L’événement), 2021.