Bush ve Erdoğan'ın Washington buluşması üzerine; "bu Oval Ofis ilginç bir yerdir. Şu son Bush-Erdoğan görüşmesi gibi....

Bush ve Erdoğan'ın Washington buluşması üzerine; "bu Oval Ofis ilginç bir yerdir. Şu son Bush-Erdoğan görüşmesi gibi, ne zaman ve nasıl yapılacağına ilişkin bütün detayların önceden bilindiği ve görüme sonrası da görüşen tarafların medyanın karşısına çıkıp içerde neler olduğunu anlattıkları durumlarda neler olduğunu öğrenmek zordur da, herkesten saklanan gizli buluşmaların tüm detayları öğrenilir" diye yazmış ve içerde gerçekte neler pişirildiğini öğrenmenin zaman alacağını söylemiştim.

Operasyon yapıldı, yapılacak derken, şimdi hemen herkes Washington'da operasyonun çok ötesinde şeyler konuşulduğu ve kapsamlı bir "Kürt planı" üzerinde anlaşıldığı kanısına vardı. Plandan kastedilen de; K. Irak'a oluşan Kürt Yönetimi'ni Türkiye'nin kabulü, hatta desteği, karşılığında PKK'nın tasfiye edilmesi; bu arada PKK ve şiddetle arasına kesin çizgi çekmiş yeni bir Kürt siyasetinin Türkiye'de önünün açılması; bu açılımın Kürt sorunu çerçevesinde atılacak "demokratikleşme" adımlarıyla desteklenmesi.

PKK'dan gelen açıklamalar böyle bir planın varlığını ve bu çerçevede ABD, Türkiye ve Irak Kürtleri'nin birlikte çalışmaya başladığını kanıtlar nitelikte. Cemil Bayık'ın, dün, PKK kadro ve militanlarına "dayatılan tasfiye planına karşı sürekli bir direniş" çağrısı yapması; Barzani, Talabani ve ABD'yi kendilerine karşı harekete geçmekle suçlayıp bölgeyi istikra-sızlaştırmakla tehdit etmesi, "kapsamlı plan" iddialarını pekiştiriyor.

Dışişleri Bakanı Babacan'ın Brüksel'e yolunda yılbaşından itibaren hızlı ve sürpriz bir reform sürecinin başlayacağı ve reformların çapı karşısında "Türkiye'de bunlar da oluyormuş" hayretinin yaşanacağı şeklindeki sözleri, Başbakan Erdoğan'ın bir süredir yaptığı açıklamalarla birleştirildiğinde, yukarıda kabaca çerçevesi çizilen nitelikte bir planın uygulamaya konulabileceğini yargılarını güçlendiriyor.

CHPve MHP'nin "şahin" çıkışlarını, Başba-kan'ın, kamuoyunun da aynı doğrultudaki baskılarına karşın, büyük bir rahatlıkla ve "Biz eli silahlı kovboy değiliz", "Tezkereyi aldık diye, senden harekat emri de almadık", "Bir taraftan güvercin uçur, öbür taraftan gel bu ülkenin barış dinamiklerine fitil koy ve ateşle", "Yargısız infazın, ayrılığın, siyaseten linçin bizim kitabımızda yeri yoktur" şeklinde karşılıyor olması plana desteğin epey güçlü olduğunu düşündürtüyor.

Erdoğan AKP grubunda bunları söylerken, Genelkurmay'da görüşmeler yapan ABD'li komutanlar Gen. Cartwright ve Gen. Petra-eus'un, muhataplarına "Bize 6 ay süre verin. Bu sürede PKK'ya silah bıraktırmak dahil etkin sonuç alırız" dedikleri şeklindeki perde arkası bilgiler resmi tamamlar nitelikte.

Bir de, kısa süre öncesine kadar MİT'in ikinci adamı olan Cevat Öneş'in Tarafa söylediklerini bu tabloya eklemek gerek: "Irak'ta PKK tehdit ve pazarlık kartı olarak Türkiye'ye karşı kullanılıyor. Bu sorun ulusal olmaktan çıktı, bölgesel ve küresel bir hal aldı. Washington bize bunu gösterdi".

Sorunun bölgesel ve küresel bir hal alması... Uluslararasılaşması yani. Bu topraklarda yaşanan, bu ülkenin vatandaşlarını ilgilendiren, bizim memleketimize ait olan bir soruna küresel aktörlerin de el atmış olması. Bizim, kendi canımızı yakan ve çeyrek yüzyıldır, daha öncesini saymazsak, bizi kanatan bir sorun için çözüm planını Washington'dan almamız... Endişe verici olan bu işte!

DTP'yi kapatırken, kendi içimizde onunla konuşmayız, bunu muhatap almayız derken, farklı çözüm önerileri geliştirenleri "vatan hainliği" ile damgalarken, anlaşılan o ki, şimdi bu yaranın yıllardır kanamasına katkı vermiş uluslararası aktörlerle çözüm arayışına girdik. Karıştırıcı elleri tutacağız, barıştırsınlar diye. Karşılığında kim bilir ne vererek, bir sürü eli, göz göre göre uluslarasılaştırdığımız bir sorunda işin içine sokacağız.

Amerikanca'da "Çok aşçı yemeği berbat eder" (Too many cooks spoil the broth) diye bir laf vardır; bir sorunun çözümüne çok el karıştığında her şeyin berbat olacağını anlatan. Ah, kendi göbeğimizi kendimiz kesmeyi bir becerebilsek!