Mecliste kırmızı güller ve bendeki o hazin öykü…

Mecliste kırmızı güller ve bendeki o hazin öykü…

18 yıl önce meclis sıralarına TBMM’deki DEP milletvekilleri Batman’da öldürülen milletvekili arkadaşları Mehmet Sincar’ın faili meçhul ölümünü protesto etmek için birer kırmızı gül bıraktılar.

O akşam haberleri izlerken; boş sıralara konan kırmızı güllerin görünümünden çok etkilendim. Eylem gününü anımsamıyorum. Anımsadığım 1993 yılının bir Sonbahar günü olması ve Ankara’nın sonbahar hüznünü gölgede bırakan bir hüzün yansımasıydı.

24. Dönem Meclis’e gelmeyen Bağımsız milletvekillerinin sıralarına konan kırmızı güller o günü çağrıştırdı. O gün de bugün de kırmızı güller boynu bükük kaldı. Dalından koparılmak bir yana ne koklayanları ne de dokunanları oldu.

Kürtler 18 yıldır kırmızı gülleri doyasıya sevemiyor. Çünkü Kürtler bu coğrafyada uzun zamandır güllerin dikenlerine karşı korunma mücadelesi veriyorlar. “Canım gülünü seven dikenine katlanır.” Deyişinizi duyuyorum.

Gülünü hiç sevemedi ki dikenine katlansın.

 Kırmızı güller yerine ‘kırmızı taşlı mezarlar’a sarıldı.

Okuyanlar anımsayacaktır.

2000’li yıllarda Diyarbakırlı bir amca ile konuşurken; ona sevecen bir yüz ifadesi, sıcacık bir ses tonuyla; Amcacığım neden bu kadar öfkelisin? Biz bu coğrafyada etle tırnak gibiyiz. Binlerce yıldır birlikte yaşıyoruz deyince; o aynı öfkeyle, “Doğridir kızım,  biz bu topraklarda birlikte yaşıyoruz. Etle tırnak gibiyiz ama biz tırnağız biraz uzayınca siz hemen kesiyorsunuz.” Dedi.  Geçenlerde bu anıyı paylaştığım Adıyamanlı Kürt ise “tırnak makasınız hep cebinizde hemen çıkarıyorsunuz” diye espri yaptı.

Kürtler, kırmızı gülleri sevgi ve barış adına daha ne kadar bekleyecekler?   

Onun için mi Ahmed Arif, şiirde bile gülü farklı tanımlıyor:

“Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...”
                       

Hatip Dicle’nin milletvekilliğini YSK düşürdü. Bu ne panikti.

Dicle’nin Sesi, dostum ve yazarımız Şeyhmus Diken yazısına ne güzel başlık attı: “YSK, TSK'den rol çalıyor!”

Oysa HEP döneminde benzer durumda milletvekilliğinin düşürülmesine TBMM karar verdi.

Güçlü devletler bu tür sorunlarla karşılaşır, sorunun sahipleri ile konuşur. Sorunun adını kor, önyargılardan arınır ve çözüm için adım atar.

Tüm yaşananlar, yollar gösteriyor ki, çözüm artık hükümetin elindedir.

Kürt sorununu çözecek ve barış adına adım atacak olan hükümettir.

Hükümet adım atmalıdır.

* * *

Ahh Temmuz, Ahh!

Dostlar, Hasan Hüseyin Korkmazgil diyor ki:

BİR OĞLUM OLACAK ADI TEMMUZ

                       “bir oğlum olacak adı temmuz
                       uykusuz
                       korkusuz
                       beter mi beter
                       ben beynimi satarak yaşıyorum
                       o benden proleter

                       bir oğlum olacak adı temmuz
                       karataşın göbeğinde aşk
                       karataşın göbeğinde barış
                       karataş çatladı çatlayacak
                       bende bitmeyen kavga
                       onda yeniden başlayacak”

 

Temmuz ayını çok severim bir de '2 Temmuz Madımak Yangını' olmasa...