İstanbul’da yaşayanlar iyi bilir. Osmanlı mimarisi yapılarda sık sık gözlerine çarpmaktadır zira onlar. Kimi bir cumbalı bir ev biçiminde,...

İstanbul’da yaşayanlar iyi bilir. Osmanlı mimarisi yapılarda sık sık gözlerine çarpmaktadır zira onlar. Kimi bir cumbalı bir ev biçiminde, kimi cami formunda, kimi ise neredeyse saray görünümündedirler. Sadece İstanbul’da mı? Değil elbette Anadolu’nun bazı bölgelerinde de vardır. Örneğin Muğla’da. Anadoludakiler faklı formlardadır,daha sadedirler örneğin. Neden mi söz ediyoruz. Mimar Cengiz Bektaş’ın kitabını da yazdığı “Kuş Evlerinden”. Cengiz Bektaş, kitabında “hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca karşısındakini korumak isteğinden doğan ‘kuş evleri üzerinde düşünmek bize kimi unuttuklarımızı anımsatabilir” diyor. Kimi Osmanlı hayranı yazarlar ise; ”Osmanlıda şefkat ve merhamet bütün hayvanlara hatta bitkilere kadar uzanır. Büyük binalar inşa edilirken kuşlar içinde yuvalar yapılmıştır” diyerek Osmanlı vicdanına yönelik övgü göndermelerinde bulunuyor. Cengiz Bektaş’ın dediği gibi düşünmek gerekiyor gerçekten. Nedir çıkar gözetmeksizin karşısındakini korumak? Kimlere özgüdür? Nedir şefkat, merhamet dediğimiz şey? Vicdan bunun neresindedir?

Baldırı çıplakların, yoksulların ayaklanmasından söz ettik geçen hafta. Bunun kendiliğindenliğinin bu coğrafyada ne kadar olanaklı olabileceğini sorguladık şöyle bir satır arası. Yoksulların ayaklanmasından korkan burjuvazinin bir taşla kuş katliamı yaptığına sık sık tanık olduğumuz günümüzde kuş yuvalarının yeri ne kadardır günümüzde. Ya da geçmişte kuş yuvalarının anlamı neydi gerçekten?
Şöyle ya da böyle AKP iktidarının küresel-kapitalizmin çizdiği rotada sağlık ve sosyal güvenlik ile ilgili yasayı Meclise getirmek üzere iken yapılan eylemler bir umut,bir moral olmak noktasındaydı geçen hafta sonu. Geçen Perşembe ve Cuma günleri Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere pek çok ilde yapılan mitingler, yürüyüşler moralleri yükseltmiş, iktidarı bir kez daha düşünmeye yöneltmiştir.
Emek Platformu’nun bu eylemleri kitlelerin ve emekçilerinde zorlaması işe arkası gelecek gibiydi aslında. Gelin görün ki yine olan oldu ve AKP’ye açılan kapatma davası ile gündem yine altüst oldu.

Türban tartışmaları, Başbakan tarafından affın mağdura özel olduğu söylemi ile şeriat hukukuna vurgu yapması, üç çocuk yapın sözleri neoliberal rotanın dışında gelişmelerdi. Ve bu rota dışı gelişmeler hem yurt içinde (TÜSİAD, TOBB), hem de yurt dışında (ABD, AB vs…) bazılarının canını sıkmış olabilir mi? Canı sıkılanlar için bu kapatma girişimi bir fırsat olarak görülebilir mi? Tek başına iktidar olmanın avantajı ile neoliberal uygulamaları rahatlıkla uygulayan AKP’nin yerine konabilecek bir alternatif bu gün için var mı? AKP 28 Şubat sürecini nasıl değerlendirdi? Benzeri bir gelişme durumunda ne yapacaklarını düşünmüşler midir? Son gelişmeler üzerine kafalarının arkasındakini bir miktar öteleyip geri mi çekileceklerdir, yoksa güçlerini sınama yoluna mı gideceklerdir?

Tüm bu soruların yanıtını bulması bu günkü bulanık/puslu ortamda belki muhatapları tarafından bile bir hayli zordur.
Dönelim kuş yuvalarına. Devletin bekası için kardeş katlinin vacip olduğu Osmanlı'da kuş yuvaları S.Freud’un vicdan tanımlaması içerisinde, suçluluk ve aşağılık duygularının dışa vurumu olarak belirtiliyor. Diğer yandan F.Nietzsche; ”Eylem ve vicdan uyuşmaz. Eylem ham meyveleri koparmak isterken, vicdan onları gereğinden çok olgunlaşmaya bırakır. Ta ki yere düşüp ezilinceye kadar” demektedir. İktidar olanaklarını kullanarak yoksullara yardım biçiminde ‘toplumsal kuş yuvaları’ inşa ederek ayakta kalmaya çalışan AKP için çıkarsız korumadan söz edilebilir mi? Ne tarihte ne de günümüzde kuş yuvaları vicdandan bağımsız değildir. Ve bu tür şefkat virüsten tehlikelidir.

Kadını kapat, partimi kapatma söylemi içinde “ground zero” (askerlikte bombanın düştüğü nokta) koordinatlarında bulunan AKP için geçen hafta “o zehirli bir hakikat, panzehiri barikat” demiştik..
Zapatistalar ”sorarak ilerliyoruz” diyorlardı. Bu coğrafyanın sosyalistleri hem sorarak hem de öğrenerek ileliyorlar. Üstelik onların ellerinde karanlıkta el yordamı ile ilerlemenin ötesine geçebilecek, önlerini aydınlatacak bir fener gibi programları, yazılı metinleri bulunmakta. Hal böyle olunca sürprizler sürpriz olmaktan çıkmakta ve refleks gösterebilme olanaklı olmaktadır. Bu da ancak “Ergenekon” ve “hepimize sonunda bize, hepimiz AKP’liyiz dedirtecekler” söylemiyle değil, emeği ve onun siyasi öznesini ve yine onun net söylemlerini işaret ederek olur görüşündeyiz.