Bir süredir kimi Kürt illerinde kuyular kazılıyor, kimi faili meçhul cinayet kurbanlarının kemikleri, kalıntıları aranıyor...

Bir süredir kimi Kürt illerinde kuyular kazılıyor, kimi faili meçhul cinayet kurbanlarının kemikleri, kalıntıları aranıyor. Ergenekon davası adına son derece olumlu bir gelişme. Gerçi henüz dişe dokunur bir bulguya rastlanmadı ama umarız Kirli Savaş’ın 90’lı yıllarının kurbanlarının ve dolayısıyla faillerinin izlerine ulaşılır.

Bu sürecin özellikle AKP yanlısı çevreler tarafından da desteklendiğini görüyoruz. Bu da olumlu bir gelişme. Gerçi, kurbanların izleri diyelim ki Ankara’da Milli Müdafaa Caddesi’ne çıktı, bu çevrelerin bu durumda ne yapacağını bilmiyoruz. Muhtemel ki izlerin yönünü orduevlerinin emekli askerlerin oturduğu bölümlerine çevirecekler ama olsun. Sadece kimi kurbanların izlerine ulaşılsa, sadece kimi kayıpların izlerine ulaşılsa dahi olumlu olacak bir gelişmenin AKP yanlısı kimi çevreler tarafından desteklenmesi de olumlu olarak nitelenmeli.

Fakat ben bu çevrelerin bu bahisteki derin bilgi sahibi hallerini anlamakta güçlük çekiyorum. Bu bilgileri nereden edindiklerini de merak ediyorum. Merakımın sebebi bu bilgilerin gizli saklı bilgiler olmasından değil. Bu bilgilerin bu çevreler tarafından serdedilme zamanından. Malum; bölgede cinayetlerin günlük olarak işlendiği dönemlerde başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere, Türkiye’nin sosyalistleri, devrimcileri, insan hakları savunucuları bu cinayetlerin kimler tarafından ve nasıl işlendiğine dair ciddi bilgileri toplumla paylaşıyorlardı. O yıllarda bu çevrelerden “Kürt, Türk yok hepimiz Müslümanız”ın ötesinde bir ses duymadık. Demek ki bu bilgileri Kürt dostlarımızdan ve bizden edinmediler. Edinseler eminim o dönemde bu cinayetlerin peşine düşer, faillerinin izini sürerlerdi.

Emniyet’e girenin işkence görmeden çıkmadığı dönemlerde İstanbul’un belediye başkanı Davos Fatihi Tayyip Erdoğan’dı. Allah için ne kendisinin ne muhiplerinin ağzından bir kelam duymadık bu bahiste. Keza Diyarbakır’ın belediye başkanı da Tayyip Erdoğan’la aynı partiden bir başka RP’liydi. Ondan da bir kelam duymuşluğumuz yok. Bakıyoruz şimdi “işkenceye zero tolerans, karanlık günler geride kaldı” falan bayağı bir tekâmül var. Fakat ola ki 90’lı yılların şartları şu ya da bu nedenle tekrar ortaya çıkarsa Tayyip Erdoğan ve muhiplerinin bırakın tepki göstermeyi, konuşmak için bile yeni bir Dolmabahçe mutabakatı bekleyeceklerini biliyoruz.

Bu kazılan kuyularla, Ergenekon iddianamelerine giren kimi iddialarla ilgili olarak  toplumun bir başka kesiminin akıllara ziyan bir tepkisi var ki insan ne diyeceğini şaşırıyor: “Demek insanları katledip kuyulara gömmüşler? Demek bunu yapanlar da kimi askerler dahil devlete bağlı güçlermiş? Aaa, ne ayıp, devlet böyle işler yapar mı? Lütfen sorumlular cezalandırılsın.”

Ben kendi adıma o dönemde de bu dönemde de “kardeşim devletin askerine polisine kurşun sıkan adama devlet de her şeyi yapar”la özetlenebilecek tepkiyi anlayabiliyorum. Şovenist, faşist bir yaklaşım. Hala toplumun büyük bölümüne egemen olan ve bizi haklı olarak endişelendiren bu zihniyetle yıllardır mücadele ediyoruz. İnsanlıktan nasibini almamış bu zihniyeti mahkum etmeye, toplumdan uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Çünkü bu yaklaşımın uzun süreli toplumsal bir mücadeleyle ve ardından tüm toplumun katılacağı bir seferberlikle değiştirilebileceğine de inanıyoruz. Çünkü insana inanıyoruz.

Fakat ben daha dün aynı yaklaşıma ortak olarak bütün bu kirli savaşı, bütün bu faili meçhul cinayetleri mümkün kılan bu zihniyetin kimi ortaklarının bu gün bize dönüp “aa böyle mi olmuş, ne ayıp!” diyerek suret-i haktan görünme çabalarından ciddi kuşku, en az diğeri kadar endişe duyuyorum. Ve bu hâlin toplumsal bir seferberlikle falan da kolayına değişebileceğine inanamıyorum. Bu zihniyet bir yandan “Hrant’ı Dink’i vurup bizi bütün dünyaya rezil ettiniz” diyerek O. Samast’a, Y.Hayal’e kızar gibi yapıyor bir yandan da Samast’ın, Hayal’in partisinin liderinin ardından gözyaşı seli olup akıyor.

Diğeri şovenist, faşist. Peki bu ne? Demokrat mı? Hadi canım siz de. Bu zihniyeti demokrat olarak niteleyecek kadar liberal değiliz. Demokrat olmadığını biliyoruz. Şovenist, faşist de değil. Peki ne? Şovenizm de faşizm de toplumsal ideolojilerdir. Yani ideolojidirler. Bu hâl ideolojiye değil, toplumsal kişilikle alakalı. Basbayağı ikiyüzlü bir toplumsal sinizm bu. Bu ikiyüzlü sinizmin devletin çatlak ses barındırmayan kuvvetli bir işaretiyle en pespaye faşizm kılığına çok kolaylıkla girebileceği de tarihsel tecrübeyle sabit. Ama en az diğeri kadar tehlikeli bu hâlle nasıl mücadele edeceğimizi bilmiyoruz.

Kimseyi sadece geçmişiyle imtihan edecek falan değiliz ama İstanbul Belediye binasıyla Emniyet Müdürlüğü arasında olsun olsun 1 km var. Dün 1 km ötesinde işkence mağdurlarının çığlıkları yükselirken, ülkenin sokaklarında fütursuzca cinayetler işlenirken gıkını çıkartmayan hatta Madımak misali ateşe bir odun da kendisi atan bir siyaset, bahsettiğimiz ikiyüzlü sinizmle birlikte Diyarbakır’da, Batman’da kuyu kazıyor.

Bizden de bunların Türkiye’yi demokratikleştireceğine inanmamız bekleniyor. Ha, demokrasiden anladığınız şey taşların bağlı, köpeklerinse görüntüde bağlı ama her an salınmaya hazır olduğu ikiyüzlü bir toplumsal sinizmse onu bilemem.