BirGün’e konuşan gazeteci Zülâl Kalkandelen "Gericilik sorunu bu içki yasağı ile gündeme gelmedi, 21 yıldır bu konuda sayısız düzenleme yapıldı. Gericiliğin şahlanarak toplumsal barışı dinamitlemeyi hedeflediği AKP iktidarında, muhalefetin laikliği temel mücadele alanlarından biri olarak belirlememesinin bedeli çok ağır oldu. Böylelikle siyasal İslam’ın ve karşıdevrimin yolu açıldı" diyor.

Laikliği savunmamanın bedelleri ağır

Y. Emre Ceren

İstanbul valiliğinin yasalara aykırı şekilde duyurup sonradan geri adım attığı içki yasağının siyasal arka planını, muhalefet açısından sorunları Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zülâl Kalkandelen ile konuştuk. 

İstanbul valiliğinin, şiddet olaylarını hatta kadınların huzurunu bahane ederek park ve bahçelerde içki yasağını, kamusal alana müdahale bağlamında nasıl yorumluyorsunuz? 

İstanbul Valiliği’nin "ruhsatı bulunan işletmeler dışında alkol tüketilmemesi" ifadelerinin yer aldığı genelgesi, hiç kuşkusuz, iktidarın giderek hızını artırdığı gericilik atağının bir parçasıdır, laikliğe ve yaşam tarzına açık bir saldırı girişimidir. Kamuoyunun tepkisini görünce açıklama üzerine açıklama yaparak kanunda var olan maddeleri hatırlatmak amacıyla yaptık diyerek sıyrılmaya çalışsalar da, asıl niyetlerini biliyoruz. 

Valiliğin böyle bir genelge yayımlaması, yasaya aykırı olduğu gibi, açık mekânlarda içki içmenin yasaklanması da anayasaya aykırıdır. Valiliğin yasaya aykırı genelge çıkarmaya yetkisi de yoktur. Yasalar yasayla değiştirilir! 

Alkollü içki nedeniyle toplumun huzurunu bozan olursa onun cezası zaten bellidir ama alkollü içki içmenin tümüyle bir suç unsuru olarak gösterilmesi ve bunu tüketen herkesin potansiyel suçlu olarak yansıtılması, anayasasında laik olduğu yazan bir devlette kabul edilemez; devlet, kamusal alanda belli bir dinin, inancın kurallarını dayatamaz. 

Laikliğin, Türkiye’de uzun bir süredir sadece “din ve vicdan özgürlüğü” şeklinde tanımlanıp taşıdığı anlamın bilinçli olarak farklılaştırılması birçok soruna yol açıyor. Laiklik, esas olarak, toplumda var olan egemen inancın baskısına karşı, farklı inancı olan ya da inançsız olan vatandaşları korumak için ortaya çıktı. Herkes inancını kendi hayatında istediği gibi yaşayacak ama kamusal alanda diğerlerine baskı kurmasını devlet laiklik sayesinde önleyecektir. 

Fakat Türkiye’de toplumun çoğunluğunun Müslüman inancına ve hatta tek bir mezhebe bağlı olduğu belirtilerek, herkesin yaşantısı üzerinde baskı oluşturuluyor. Özellikle kadınlar bu konuda tam bir cendere altına alınmaya çalışılıyor. “Kadın kahkaha atmaz”, “kadın gece sokakta tek başına dolaşmaz”, “kadın mini etek ya da şort giymez”, “kadın içki içmez”, “kadın en az üç çocuk doğurur” vb hayatın her alanını cendere altına almaya yönelik dayatmalar var.  

Seküler yaşam tarzının giderek daha kısıtlı ve lüks hale getirilmesine karşın ana muhalefet ve toplumsal muhalefetin tavrı, yaptıkları yapamadıkları hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Kadınlar ve çocuklar, tarikatlarda ve cemaatlerde taciz ve tecavüzlere uğrarken susanlar, kadınlar her gün cinayete kurban edilirken, sokakta ve evde şiddete uğrarken duymamış görmemiş gibi yapanlar, bu olayları “münferit” diyerek geçiştirenler, kendilerine yeni bir günah keçisi bulmaya çalışıyor anlaşılan! İçki içip şiddet uygulayan varsa, suçlu kim ve nerede olursa olsun cezası verilmeli zaten ama ya ağzına hayatında alkol almadığını söyleyip şiddet uygulayanlar ne olacak? Burada sorun, şiddetin kendisidir, içki içenler de şiddet uygulayabiliyor diye, toplumun huzurun bozmadan kendi halinde içki içen herkes suçlu konumuna sokulamaz. 

İktidarın son yıllarda alkollü içkilere getirdiği anormal oranlardaki vergiler de laik yaşam tarzının lüks hale getirilmesi amacıyla yapılıyor. Salgın bahane edilerek bir dönem uygulanan müzik yasağının, konser ve festival yasaklarının gerekçesi de aynı. Laik kesimin yaşam tarzını engelleyeceğiz derken yüz binlerce insanın ekmeğini kazandığı eğlence sektörüne öldürücü bir darbe vuruldu. Birçok müzisyen işsizlikten intihar etti bu ülkede… 

Bütün bunlar olurken, TBMM’deki muhalefet partilerinin gereken tepkiyi vermemesi ise en büyük sorun. Konser ve festival yasaklarında toplumun da etkisiyle ses çıksa da alkollü içki konusunda her zamanki gibi, “Aman bize dinsiz derler!” korkusuyla hareket ediyorlar. Bu konuda Meclis’teki partilerden Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) hakkını verelim; TİP yönetimi, İstanbul Valiliği’nin 17 Ağustos tarihli genelgesine karşı çıkarak konuyu yargıya taşıyacağını bildirdi; CHP Grup Başkanı Özgür Özel de bu yasağı tanımadıklarını söyledi. Ancak muhalefetten genel olarak etkili bir tepki gelmedi. 

Ancak gericilik sorunu şimdi bu içki yasağı ile gündeme gelmedi, 21 yıldır bu konuda sayısız düzenleme yapıldı. Gericiliğin şahlanarak toplumsal barışı dinamitlemeyi hedeflediği AKP iktidarında, muhalefetin laikliği temel mücadele alanlarından biri olarak belirlememesinin bedeli çok ağır oldu. Böylelikle siyasal İslam’ın ve karşıdevrimin yolu açıldı.