Önce laikliği yeniden kazanacağız, sonra patriarkayı yıkana kadar feminist mücadelemize devam edeceğiz. Yaşasın 8 Mart, yaşasın feminist dayanışma ve mücadelemiz.

Laiklik Mücadelesi: Bugün değilse ne zaman?
Fotoğraf: BirGün

Dr. Dilek BULUT - Akademisyen

8 Mart’a sayılı günler kala bu ülkede bir günde 8 kadın öldürüldü. Kendi hayatı hakkında karar vermek istediği için 8 kadının yaşam hakkı elinden alındı. Sayı değil 8 kadın hayatı...

Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik her türlü şiddetin politik olduğunu biliyoruz. Kadına yönelik şiddetin 22 yıldır siyasal iktidarın toplumu İslamlaştırma politikaları ile tırmandırdığı, bu denli yakıcı halde olduğu bir dönemde, hâlâ laikliğin kadın hakları mücadelesinin ana hattı olması gerektiği konusundaki tartışmaları anlayabilmek ise oldukça güç.

Kadınların en temel mücadelesi yaşamın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması iken demokrasi ve laik hukukun olmadığı bir yerde herhangi bir eşitlikten ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden söz etmek mümkün müdür?

İstanbul Sözleşmesi özetle “Toplumsal Cinsiyet eşitsizliğinin kadına yönelik şiddetin ana kaynağı olduğunu şiddetin ve toplumsal cinsiyet eşitliğin sağlanması sorumluluğunun devlete ait olduğunu” söyler. Kadınların, kız çocuklarının toplumda ve hane içinde yaşadığı her türlü şiddet, sömürü ve eşitsizliğe karşı hukuksal ve yapısal bütüncül önlem alma görevini hükümetlere verir.  İstanbul Sözleşmesi ataerkil sistemle "Biraderlik sözleşmesi" yapmış, kutsalla kuşanmış, muhafazakâr kapitalist aileye karşı uluslararası hukuksal bir kazanımdır. Onun için iktidarın ve iş birliği yaptığı gerici ittifakın hedefindeydi.

Kadın mücadelesi toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesidir. Yaşamın her alanında eşit yurttaşlar olarak var olabilmemizin olmazsa olmazı, kendi hayatlarımız hakkında karar verebilme ve özgürlük mücadelemizdir.

Dr. Dilek BULUT - Akademisyen

Demokrasinin ve laik bir hukuk sisteminin olmadığı, dini referanslara, şeri hükümlere dayandığı bir ülkede/toplumda toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsedebilir misiniz?

Dini metinleri referans alıp “fıtrat” anlayışına göre kadın ve erkeğin eşitliğini kabul etmeyen bir sistemde nasıl bir eşitlik ve hak mücadelesi yürütülebilir?

Bu toplumda kadına yönelik şiddeti nasıl önleyebilir, İstanbul Sözleşmesi’ni nasıl geri alabiliriz?

Şeriat eşittir İslamiyet ya da din değildir; şeriat, dine dayalı bir hukuk düzeni, İslam'ın getirdiği hükümlerin genel adıdır.

2021 yılında Taliban yeniden iktidarı ele geçirdiğinde “Şeriat kuralları temelindeki kadın haklarına bağlı olduklarını”, "İslam çerçevesinde kadınların çalışmasına ve eğitim görmesine, toplumda aktif olmalarına izin verileceğini" söylemişti. O günden bu yana, Taliban “iki yıldır hiçbir yazılı düzenleme, anayasa olmadan ülkeyi yönetiyor ve kararlarının yüzde 80’inden fazlası kadın ve kız çocuklarının haklarının kısıtlanmasını içeriyor.” Kadınlar çalışamıyor, boşanamıyor, kız çocukları okula gidemiyor, erken yaşta evliliğe zorlanıyor.

EŞİTLİKTEN BAHSEDİLEMEZ

Haklarınız ve hayatlarınız, fıtratınızdaki eşitsizlik düşüncesine ve kutsal metinlerle ailenin içindeki “babaya, kocaya, devlete, ümmete, ataerkiye” kutsallık haresi ile teslim edilmişken, kız çocuklarının okula gitme, kadınların çalışma, eşit ücret, eşit çalışma koşullarından, boşanma, evlenme, miras haklarından ve en önemlisi özgür, eşit bir yurttaş olarak yaşamak hakkından nasıl bahsedebiliriz?

Laik, demokratik bir hukuk devletinde bireyin inanıp inanmayacağı bireylerin tercihine bırakılmışken, dinin toplumsal yaşamı düzenlediği bir toplumda bireylerin seçim özgürlüğü ortadan kalkar. İnanç otoriterliğin ve baskının ya da faşizan siyasetin bir aracına dönüşür. “Kutsalın olduğu yerde tahakküm vardır”. Din kadının yaşamını kutsalla kısıtlar. Çünkü dini metinlerdeki kadının hikâyesi, kadının itaat etmesinin ve sürekli kontrol altında tutulmasının, anne ve eş dışında varlığının yok sayılmasının hikâyesidir.

Dini referanslarla hareket ederek kamusal yaşam ve eğitimdeki her düzenleme laiklik ve toplumsal cinsiyet eşitliğine saldırıyı yapısında taşır ve bundan en fazla zarar görenler de kız çocukları ile kadınlar olur.

GÜÇLÜ SÖZ GEREK

Kadınların ve kız çocuklarının eşit eğitim fırsatlarından yararlanmasına, karma eğitime saldıran politikalara karşı, kadınların sağlık hakkı ve medeni haklar ile ilgili tüm konular İslami referanslara göre inşa edilirken, kadınların ve kız çocuklarının varoluş mücadeleleri için gerekli tüm yasal yollar gerici ittifakla birlikte kasten ve taammüden kapatılırken, Diyanet yaşamın her alanını İslamlaştırma hamlesine girişmişken, laikliği yeniden kazanmak kadın mücadelesinin ana hattı olmalı; iktidarı sarsacak “ortak feminist güçlü bir söz” kurulmalıdır.

Laiklik tüm toplumsal muhalefetin birlikte barikatı yığdığı hat olmalıdır.

Bugün laiklik demekte ısrar etmeyeceksek ne zaman edeceğiz? Bugün laikliği savunmazsak ne zaman savunacağız?

Önce laikliği yeniden kazanacağız, sonra patriyarkayı yıkana kadar feminist mücadelemize devam edeceğiz.

Yaşasın 8 Mart, yaşasın feminist dayanışma ve mücadelemiz.