Göksu Cengiz Tüm dünyada Onur Ayı etkinlikleri devam ederken Türkiye’de Onur Haftası Etkinlikleri ve Onur Yürüyüşleri ’ne dönük yasaklamaları ve LGBTİ+ mücadelesini BİZ Derneği kurucu yönetim kurulu üyesi avukat Ahmet Çevik ve ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması üyesi Özgür Gür ile konuştuk. • Uzun yıllardır devam eden görünürlük ve yaşam hakkı mücadelesinin ardından özellikle 2013 yılı sonrasında […]

LGBTİ+ yürüyüşü Gezi’nin umut atmosferinden güç buldu

Göksu Cengiz

Tüm dünyada Onur Ayı etkinlikleri devam ederken Türkiye’de Onur Haftası Etkinlikleri ve Onur Yürüyüşleri ’ne dönük yasaklamaları ve LGBTİ+ mücadelesini BİZ Derneği kurucu yönetim kurulu üyesi avukat Ahmet Çevik ve ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması üyesi Özgür Gür ile konuştuk.

• Uzun yıllardır devam eden görünürlük ve yaşam hakkı mücadelesinin ardından özellikle 2013 yılı sonrasında Türkiye’de kitlesel Onur Yürüyüşlerinin düzenlendiğini gördük. Bu gelişmeyi nasıl değerlendirirsiniz?

Ahmet Çevik: LGBTİ yürüyüşü bugünlerde en çok konuşulan konulardan biri kuşkusuz sonuçta hiçbir şey yoktan var olmadı yıllar süren görünürlük ve yaşam hakkı mücadeleleri sonucu LGBTİ  Hareketi örgütlenebildi. Dünyada Onur Yürüyüşü tarihsel olarak daha uzun zamandır gerçekleştirilmiş olsa da, ülkemizde de ilk cinsel özgürlük haftası adında İstanbul valiliğinin izin vermemesi nedeni ile gerçekleşemese de 1993 yıllından bu yana yapılıyor diyebiliriz.

• 2013 yılı, LGBTİ hakları ve LGBTİ hareketinin görünürlüğü açısından oldukça önemli olan 2013 Gezi eylemleri sonrasında ise LGBTİ bireylerin hak mücadelesi birçok sivil toplum kuruluşu ve partinin gündemini oluşturmaya da başladı.

Gezi eylemleri de LGBTİ’lerin de görünür olması diğer hak temelli grupların LGBTİ hareketini tanımasına, temasına, dokunmasına hatta hissetmesine neden oldu. Acıları hissetmek ve paylaşmak  bütünleşmek için de önemlidir. 2013 yılı ve  sonrasında LGBTİ hareketi Türkiye’nin de gündemi ve meselesi olduğunu söyleyebiliriz. Gezi eylemleri ve sonrasında düzenlenen onur yürüyüşünde 50.000 kişinin rekor katılımı ile kutlandı-bütün Doğu Avrupa, Balkanlar ve Ortadoğu’nun en büyük onur yürüyüşü.

Özgür Gür: Gezi halkın uyanışıyken aynı zamanda toplumsal muhalefetin birbirini tanıyabildiği bir alan oldu. Uzun yıllardır özgürlük mücadelesi veren LGBTİ+ mücadelesi toplumsal muhalefetle aynı alanda bir araya geldi. Aynı zamanda bu uyanışla insanlar kendinde güç buldu ve o zamana kadar yok sayılan LGBTİ+ hareketi artık alanlara taşmaya başladı. Geziyle beraber oluşan umut atmosferinin bir sonucu olarak var olan ve zaten mücadele eden insanların birlikte mücadelesi etmesiydi yaşananlar.

• Bu yaygınlaşma ve kitleselleşme karşısında aynı zamanda ciddi bir baskı da söz konusu. Özellikle birkaç senedir karşılaşılan yasaklar ve polis şiddeti görüntülerinin ardından bu sene de ODTÜ, Antalya, İzmir, Mersin başta olmak üzere Onur Haftası etkinliklerine ve Yürüyüşlerine yasaklar getirildi. Yasal ve toplumsal anlamda süreci biraz anlatabilir misiniz?

Ahmet: Baktığımızda yaşanan olaylara, Ciddi anlamda hak ihlallerine de bu getirilen yasaklar neden oldu diyebiliriz. LGBTİ Türkiye toplumuna yönelik, onur yürüyüşü ve etkinliklerine mülki amirler tarafından  çıkartılan süreli veya süresiz yasaklar LGBTİ Türkiye toplumunu tecrit eder kriminalize eder duruma getirdi. Neredeyse LGBTİ yasaklandı, yani tecrit edildi. Bu getirilen yasaklar hukuka aykırıdır. Suçtur. Ayrıca keyfi hukuku temeli olmayan yasakların gerekçesi ne olursa olsun tanınması da söz konusu değildir. LGBTİ olmak suç değildir öncelikle yasaklanması da söz konusu  olamaz.

Beraberinde getirilen yasaklar kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı da dâhil olmak üzere birçok anayasal hakkı da ihlal etti. Kendi iç mevzuatımız başta olmak üzere AHİM kararları, AHİS, İstanbul Sözleşmesi  BM kararları ve uluslararası taraf olduğumuz birçok sözleşme bu yasaklar ile ihlal edilmiş durumdadır.

• Benzer bir şekilde ODTÜ Onur Yürüyüşü’ne yönelik saldırı karşısında üniversiteden boykotla ciddi bir ses yükseldi bu tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim Onur Yürüyüşü’müzün başlangıcı da yine yasaklanan bir etkinliğe gelen katılımcıları kapıdan almak için başlatılan bir yürüyüşle oluyor. Bu yüzdendir ki Ankara yasağı başladıktan sonra da bu yasağa rağmen yürüyeceğimizi söylemiştik geçen sene. Bu sene de herhangi bir yasak kalmamışken bütün baskılara rağmen geri adım atmayacağımızı ifade ettik. Ayrıca belirtilmelidir ki üniversiteler özgürlüğün kalesi olması gereken, özerk kurumlar olmalıdır. ODTÜ için de bunu savunduğumuz için içerideki özgürlük ortamının korunması adına yürüyüşün yapılması gerekliliği ortaya çıkıyordu. Bütün araçlarla yürüyüşün insan hakları boyutu, şiddetsiz bir protesto olduğu anlatılsa da ODTÜ Yönetimi iktidardan gelen baskılara boyun eğmiş ve hatta kendilerinin özel LGBTİ+ nefretini de ekleyerek yoğun bir saldırıya maruz bırakmıştır.

Yasal süreci basit olarak ele alırsak iki adet yasak mevcut, birincisi OHAL döneminde getirilmiş süresiz yasak ikincisiyse OHAL sonrası getirilen süre dahi belirtilmeyen bir yasak. Birinci yasak açıla karşı davalar sonucunda kaldırıldı. Kaldırılırken de çok net belirtilen bir ifade bulunmakta: OHAL’de dahi böyle bir yasak getiremezsiniz. Hukukçulara göre bu zaten ikinci yasağı direkt devre dışı bırakmakta. Ankara Barosu’nun yaptığı açıklama da bunu gösteriyor. Öncelikle bütün bu yasakların hukuksuz olduğu evrensel hukuk ilkeleri gereğince çok açık. Hukuksuz bir uygulama istendiğinde idarecilerin bunu reddetmeleri gerekir. Ayrıca üniversite özerkliliği gereğini de düşünürsek kabul edilebilir bir yanı bulunmamakta ODTÜ Yönetimi’nin yaptıklarının.

Toplumsal olarak da şunu ifade etmek gerekir ki LGBTİ+ mücadelesinin bunca yıllık birikimi ODTÜ’de karşılığını gösterdi. Saldırıdan sonra okulun neredeyse tümü yapılan saldırıyı sadece dayanışmaya olarak da görmedi herkese, herkesin özgürlüğüne yönelik bir saldırı olarak gördü. Özgürlük mücadelesi gökkuşağı çatısında herkesi bir araya getirdi. Şimdiye kadar yapılan tüm baskılar da gözler önüne serildi ODTÜ Yönetimi boykot edilirken. Korkunç bir şekilde saldırsalar da bu bizleri daha çok birleştirdi, daha çok kenetledi mücadelemize.

• AKP iktidarının yeni toplumsal cinsiyet rejimi düşünüldüğünde kadınlara ve LGBTİ+’lara dönük yasal ve toplumsal bir baskı olduğu biliniyor. Gerek medya aracılığıyla üretilen nefret söylemi gerekse iktidarın üst kademelerinden gelen dinci gerici açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet: Kaygı duyuyorum bir hukukçu olarak, Bu kullanılan dil, özellikle ayrımcı söylem, nefret söylemine nefret suçlarına cinayetlere katliamlara ve soykırımlara dönüşüyor. Bu hafta tüm Türkiye’de Türkiye LGBTİ toplumuna yönelik tüm etkinlikler resmi olarak yasaklandı örneğin

Karamsar da olmak istemiyorum açıkçası bir hak yürüyüşü, bir hak mücadelesi önce yasaklanır ardından görmezden gelinir ve sonra kabul edilir.

Özgür: Daha öncesinde yok sayılan bir hareketten bahsetmiştik. Geziyle beraber alanlara sığmayan hareketimiz artık yok sayılmıyor düşman olarak görülüyor.  Artan bu potansiyele karşı her alandan bir saldırı olduğunu görüyoruz. İktidar elindeki baskı araçlarıyla sessizleştirmeye çalışırken aynı zamanda medya gibi araçlarla kutuplaştırmaya, marjinalleştirmeye çalışıyor. Şimdiye kadarki kazanımları da yok etmek istediklerini görebiliyoruz. Özellikle üniversiteler adına toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla alakalı kazanımların hedeflendiğini rahatlıkla görmek mümkün. YÖK Başkanı’nın söylemleri de bunu işaret eder nitelikteydi. Ancak güçlü bir temeli olan toplumsal cinsiyet çalışmalarının basit söylemlerle yok edilemeyeceği apaçık bir örnek. Aynı zamanda aktivist çalışmaları da hedeflediklerini görüyoruz. Yapılacak tüm etkinlikler, Onur Yürüyüşleri yandaş medya aracılığıyla hedefleniyor. Destek verenlerin dahi fişlendiğini görüyoruz.

Son olarak Antalya’da onur haftasının yasaklanması karşısında nasıl bir süreç izleyeceksiniz? Onur Haftası kapsamında üç günlük bir etkinlik öngörmüştük, Yasaklamalar BİZ derneğinin Onur Haftası  etkinlikleri  devam ederken 15/06/2019 tarihinde tüm etkinliklerin 15 gün süre ile  Antalya İli genelinde yasaklandığına ilişkin  bildirildi. Zaten İlk iki günlük etkinliğimiz de atölye ve sunum çalışmalarını  tamamlamıştık.

Pazar gününe denk gelen Basın açıklaması ve yürüyüşü gerçekleştiremedik. Pazar günü. Bu yasaklama kararı üzerine, Antalya’da Antalya Kadın Platformu’nu oluşturan birçok sivil toplum kuruluşu  LGBTİ toplumunun sesi oldu bizim adımıza yasaklara hayır dediler önemli de olan da dayanışma ruhu değil midir? Hep birlikte yasaklara hayır demek BİZ olabilmek için.

• Çeşitli şehirlerdeki yasaklar da düşünüldüğünde LGBTİ+ hareketi için bir birliktelik ve ortak kamuoyu çalışmasından söz edilebilir mi?

Özgür: LGBTİ+ hareketi evrensel bir hareket. Özellikle ülkemizde de bizler belli temel değerler etrafında birleşip yalnız olmadığımızı söylüyoruz. Yasaklar da hangi şehre gelirse gelsin aslında hepimize yönelik olduğunu biliyoruz ve bundan dolayı hep beraber mücadele ediyoruz. ODTÜ Onur Yürüyüşü yasaklandığında Boğaziçi Üniversitesi’ndeki arkadaşlarımız ODTÜ Onur Yürüyüşü’nü yasakladınız biz de her yere taşıdık pankartıyla bize destek yürüyüşü gerçekleştirdiler. Keza Mimar Sinan Üniversitesi’nde ve birçok ilde düzenlenen basın açıklamalarıyla yalnız olmadığımız dillendirildi. Bundan sonrasında birleşerek LGBTİ+ mücadelesini, özgürlük mücadelesini her yere yaymaya devam edeceğiz.