Neredeyse her iki kişiden birinin AKP'ye oy vermiş olmasında AKP iktidarının Türkiye'yi demokratikleştireceğine iman etmiş liberallerin payı ne kadardı....

Neredeyse her iki kişiden birinin AKP'ye oy vermiş olmasında AKP iktidarının Türkiye'yi demokratikleştireceğine iman etmiş liberallerin payı ne kadardı, kestiremiyorum. Ama bir payları vardı, kuşkusuz. 22 Temmuz gecesi karşılaştığımız tablonun seçim öncesi oluşan "demokratik ittifakın" da başarısı olduğunu, o ittifaka katılan liberaller söylediler.

Bu yazı yazılırken, TBMM henüz sınır ötesi operasyon tezkeresini tartışmaya başlamamıştı. Ancak, sonucu kestirmek zor değil. DTP, ÖDP ve belki bazı AKP'li milletvekilleri dışındakilerin oylarıyla, "arzulanarTa yakın bir "milli mutabakatla" geçecek tezkere.

"Tarih eğer iki kez tekrarlanırsa birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olur" deseler de, kim bilir kaçıncı kez tekrarlanacak sınır ötesi operasyonda komedi unsuru bulmaya bu ülkenin hiçbir vatandaşının yüreği el vermez.

Geçen çeyrek yüzyılda artık iyice görmüş olmamız gerek: Her ölüm yeni ölümleri davet ediyor sadece. Kan kini besliyor. 23 yıldır durmaksızın kanıyor Türkiye. Bu kanı durdurmak için denenmedik ne kaldı? Kaç sınır ötesi operasyon yapıldı, kaç köy boşaltıldı, kaç parti kapatıldı, kaç insan kurban gitti faili meçhule?

Hıncal Uluç'un kalemi de "radikal" yazmaya başladı: DTP şanstır diye, ama biz bir türlü denenmemişi denemeye dönük radikal kararlar alabilecekleri geçiremiyoruz ülkenin dümenine.

Seçimden bu yana yaşananlar ve bu tezkere AKP'yi demokrasi testine tabi tutmak isteyenlere yeterince malzeme sundu, sunuyor. O test öncesi AKP'ye sınırsız kredi vermiş liberaller de imtihan oluyor şimdi.

Türkiye'nin kimi köklü sorunları sıkıştırdıkça militarizme yanaşıyor AKP. Demokrasiyi yalnızca kendisi için istediği; Gül'ün "Madı-mak'ta hâlâ kebap yapılıyor" diyen Alevilere tavrında, 301 konusundaki ayak sürümelerde, Kürt sorununda önüne konan militarist çözümler dışında bir şey düşünememesinde, hukuk zorlanarak gidilen referandumu "Türk işi" bir garabete dönüştürmesinde somutlanıyor.

Hrant Dink'in göz göre göre öldürülüşü, o süreçte hükümet kontrolündeki güçlerin marifetleri, mahkemenin çıkmaz bir yolda ilerlediği görüntüsü, 301'in ölüme götürdüğü babasından sonra oğul Arat Dink'in de 301'den mahkûm olması "demokrat" AKP'ye hâlâ 301 konusunda adımlar attıramıyor ama, Amerikalının "soykırım" demesine nasıl engel oluruz diye kırk takla attırıyor.

Oysa, 301 çok önceden ve gerçekten demokratça halledilse, Dink'in katliyle ortaya dökülen rezalet manzaraları olmasa, Hrant şimdi yaşıyor olsa, dünya parlamentoları karşısında belki de bu kadar takla atmak zorunda kalmayacaktı Türkiye.

Bu yaşananlar, şimdi AKP sınavında terleyen liberalleri nereye götürecek, göreceğiz. Ali Bayramoğlu'nun 16 Ekim'de yazdığı "AK Parti yol ayrımında mı?" yazısı, kimi liberallerin AKP ile yollarını ayırabileceğinin de işareti gibi: "22 Temmuz öncesi oluşan 'demokratik ittifak'ın yerinde adeta yeller esiyor... Ülkede seçimleri sanki askerci statükocu cephe kazanmış gibi bir hal var... Demokratik ittifakın taşıyıcısı siyasi iktidar alıp başını başka bir siyasi diyara yollanmış durumda... AK Parti, kimi konulardaki hareket tarzıyla, kimi sorunlara teşhis koymadaki tutumuyla, çok kısa bir sürede askerle aynı politik çizgiye çekildi."

"Günaydın" denilesi bir hayal kırıklığının da ifadesi olan bu satırlar, liberalleri tezkere sonrası daha da keskinleşebilecek bir "yol ay-rımı"na getirmiş gibi.

Tezkere tartışmalarında kimin ne söyleyeceğini izlemişsinizdir. K. Irak'a ne için gideceğiz, orada neyle karşılaşacağız, göz yumulabi-lecek nokta operasyonlarla mı yetineceğiz yoksa uzun süre mi kalacağız, ya da şu meşhur kırmızı çizgimiz "Kürt devleti"nin kurulmasına karşı da bir şeyler yapacak mıyız? Bunlar tartışıldı mı, bilmiyorum?

Her fırsatta bir yolunu bulup kürsüye çıkan Kamer Genç yine konuştu mu, onu da bilmiyorum. Peş peşe söz alışını tebessümle izleyenler olsa da, Genç, tek bir milletvekilinin her istediğini söylemek için o kürsüyü nasıl kullanabileceğini de gösteriyor.