Lucifer’in düşüşü, Âdem’in yükselişi
DENİZ POYRAZ
İbrani Mitleri’ni var eden hikâyeler Türk okuruna yabancı değil. Bilindiği gibi Tufan, Âdem, İbrahim, İsmail, Yusuf ve bunlara dair efsaneler İslam kültürünün de ayrılmaz bir parçası. İbrahimî geleneğin ortak mirası olmuş bu sisli geçmişe dair sayısız anlatı, bazen Yahudi kaynaklarından İslam kaynaklarına, bazen Hıristiyan kaynaklarından tasavvufa ve bazen de tersine, İslami öykülerden Yahudi efsanelerine geçerek artık kesin kaynağı saptanamayan ortak bir zenginlik haline gelmiş.
Yakın zamanda Say Yayınları etiketiyle üçüncü baskısını yapan İbrani Mitleri, söz konusu kültürel zenginliği gözler önüne seriyor. Bu kitapta tartışılan hemen her önemli söylencenin birer İslami versiyonu olduğunu söylemek abartı olmayacak. İşte İbrani Mitleri, bu söylencelerin kaynaklarına inmek üzere kaleme alınmış bir çalışma. Söylenceye dair çeşitlemeler arasındaki ilişkileri saptamak ve mitin içindeki gerçekliğin ve tarihi olguların izlerini bulma çabasındaki bir yapıt. Ama kesin kararlar vermiyor, seçenekler sunuyor.
Kitabın yazarlarından Robert Graves, İrlanda kökenli bir araştırmacı. 1985 yılında hayata veda eden Graves, özellikle söylence ve din ilişkilerine dair çalışmalarıyla ön plana çıkan bir akademisyen. Özellikle White Goddess, The Greek Myhts ve nihayet bu yazıda içeriğini ele aldığımız İbrani Mitleri gibi başlıca çalışmaları din ve mitlerin yeni bir bağlamda yeniden değerlendirilmesi üzerine. Kitabın diğer yazarı Raphael Patai ise Macaristan doğumlu Rabbinik-Ortodoks eğitim almış bir Yahudi tarihçi ve antropolog. Macaristan’daki anti-semitist yükseliş üzerine ailesiyle birlikte Siyonist bir bağlantıyla Filistin’e göç etmiş ve Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmüş.
Tekvin-Yaratılış Kitabı’nda yer alan efsaneleri anlayabilmek için İbranilerin tarihini bilmek elzem. Milattan önce üçüncü bin yıl sonlarıyla ikinci bin yılın başları arasında doğudan gelen akınlar sonucu, tıpkı Roma düzenini sarsan Kavimler Göçü gibi Mezopotamya’daki yerleşik hayat da ciddi biçimde sarsılmıştı. Bu kaos döneminde birçok halk Mezopotamya’dan Akdeniz’e doğru yer değiştirmek zorunda kalmıştı ki bunlardan biri de Batı Sami dili konuşan İbranilerdi. İbrani isminin ve İbranilerin bir kolunun adının İsrailli olarak değişmesi Yakup’un tanrısal bir yaratıkla güreşmesinin anısı. On dokuzuncu yüzyıldan itibarense İbrani kelimesi, Musevi ya da Yahudi gibi din çağrışımlı değil, etnik çağrışımlı bir isim olarak kullanılmaya başlanıyor. Öte yandan, tüm İbraniler İsrailli değillerdi. Öyle ki, Kutsal Kitap bize İsrailoğullarının diğer İbrani kavimleriyle bitip tükenmez mücadelelerini uzun uzadıya anlatıyor. Özellikle kendini İsrailoğulları diye tanımlayan kolun tek tanrı inancıyla birlikte yeni bir kimlik kazanma sürecini ve diğer İbrani kabileleriyle bir dizi din savaşına girmesi, söylenceler arasında önemli bir alana sahip.
Sonuç olarak, İbrani Mitleri’nin ilk baskısı 1964 yılında yapılmış olmasına karşın hâlâ bir klasik olma özelliğini koruyor. Kitap, İbrani söylencelerini çeşitli kaynaklardaki halleriyle apaçık önümüze sererken, aynı zamanda onları Ege, Miken, Mezopotamya mitleriyle de ilişkilendirip çeşitli temaların farklı toplumlardaki geçişkenliğini ve deyim yerindeyse evrenselliğini vurguluyor. İbrani Mitleri, konuya ilgi duyan ya da Tekvin-Yaratılış Kitabı’nı merak edip anlamaya çalışan herkes için bir başucu kitabı. Uğur Akpur’un özenli çevirisiyle. İyi okumalar…