Mafya doğrudan bir devlet organına dönüştü
YUSUF TUNA KOÇ
Son günlerde tekrar gündeme gelen iktidar ve mafya ilişkilerini, suç örgütü liderlerinin liderlerinin videoları ile açıklamalarını, iktidarın şu anki durumunu ve bu videoların neden bugün ortaya çıktığını Timur Soykan’la konuştuk.
►Sedat Peker’in açıklamaları malum, bugün neden böyle bir gündem oluştu?
2023 Yeni Türkiye hedefi koymuş AKP’nin, Türkiye’yi 1990’ların bile gerisine götürmesi nedeniyle böyle bir gündem var. Aslında, Türkiye, hem uyuşturucu güzergâhında olması hem Azerbaycanlı oligarkların bir oyun alanına dönüşmesi hem de yıllardır mafyanın bir tür siyasi figürlerine dönüştürülmesi nedeniyle yeraltı dünyasının hâkimiyetinin her geçen gün arttığı bir ülke durumuna geldi.
Şöyle bir fark yalnız, Susurluk döneminde ülkede bir merkez medya vardı ve yargı da bu kadar etkisiz hale getirilmemişti. Başkanlık Sistemi ile birlikte hatta onun öncesinden başlayarak Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesi yerle yeksan edildi. Tek adam rejiminde ne yasama kaldı ne yargının muhalefete bir iktidar sopası olmak dışında bir anlamı kaldı. Böyle olunca, devlet içinde oluşan büyük boşluğu tarikatlar, mafya liderleri, suç örgütleri Saray’a yakınlık derecesine göre paylaştılar. Bunun pek çok alt unsuru da vardı. 1996’nın sonlarında Susurluk’ta ortaya çıkanlar karşısında devlet içinde refleks gösterenler olmuştu. MİT raporları hazırlanmıştı, araştırmalar yapılmış ve medya pek çok gerçeği araştırarak Türkiye bir temizlik sürecine sokulmaya başlamıştı. Belirli bir mesafe de o dönemde alınmıştı. Organize suçlar biriminin oluşturulmasıyla devlette bir temizlenme sürecine girilmişti. AKP döneminde ise mafya meşru siyasi figür haline getirildi. Mafya öteden beri devletin ideolojisine sahip, aslında onun taşıyıcılığını yapan unsurlardır. Devletten bağımsız suç örgütleri olarak değerlendiremezsiniz, doğrudan devlet organlarıdır. Tek adam rejimi ile kuvvetler ayrılığının ortadan kalkmasıyla birlikte bu suç örgütleri devleti paylaştı. Bunlar siyasetin onlara sağladığı meşrutiyetle Türkiye tarihinde görülmemiş bir güce kavuştular. Uluslararası ihalelerde söz sahibi oldular, bütün işlerini onlar görür hale geldi. Süleyman Soylu’nun yeğeninin klibini bile mafya hallediyor. Şimdi bu süreçte biriken kirler ortaya dökülüyor. Bir yanda AKP adına mitingler yapan, kendisine polis korumaları sağlanan, her gün sosyal medyada fenomene dönüşmesinin önü açılan, Cumhurbaşkanı ile fotoğrafı olan, gittiği yerlerde üst düzey yöneticilerle karşılanan bir mafya figürü var. 90’lardan farklı olarak artık gizlenmeye çalışılmıyor bu ilişkiler. Hastane koğuşundayken Alaaddin Çakıcı’yı Devlet Bahçeli ziyaret ediyor, bunun fotoğrafı var. Sonra defalarca Çakıcı için af talep ediyor. Cezaevinde çıkan, çıkar amaçlı suç örgütü kurmaktan sabıkalı eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Korkut Eken, Engin Alan ve Çakıcı’yla poz verebiliyor. Artık gizlenmeye çalışılmayan bir yeraltı sistemi oluşturulmuştu.
Bu yeraltı sistemi, Sedat Peker tasfiye edilince konuşmaya başladı. Bu anlatılanların büyük kısmı bildiğimiz şeyler ama şimdi bunu içerden birisi söylüyor, devlet onaylı birisi söylüyor. Bu da yeni bir Susurluk gibi devlet içinde biriken irini ortaya döküyor. Ama maalesef 1990’lardan bile o kadar geri ki bu manzara karşısında iktidar destekli medyanın bir kısmı suskun kalıyor, Erdoğan hâlâ suskun kalabiliyor, Süleyman Soylu hâlâ muhalefeti suçlayabiliyor. Ama ortada Susurluk’tan daha büyük bir olay var. Sedat Peker konuştukça da sosyal medya sayesinde bu olayın üstü kapatılmayacak gibi görünüyor.
►Yalıkavak Marina’daki Mehmet Ağar, Alaaddin Çakıcı, Korkut Eken ve Engin Alan’ın fotoğrafı Susurluk’u üstlenmek gibiydi. Bu sürece gelirken bunun arka planını nasıl yorumlamamız lazım? Ergenekon gibi süreçlerde AKP için derin devletle hesaplaşıyor gibi yorumlar yapıldı. Cemaat İttifakı’nın dağılmasının ardından da bu tip mafyatik figürleri daha sık görmeye başladık. Bu AKP açısından, Türkiye siyaseti açısından nasıl bir dönüşüme işaret ediyor?
Bunlar derin devlet olarak kendilerini tanımlarlar. Kökleri, Soğuk Savaş döneminde NATO’nun kontrgerilla örgütlerine dayanır. Türkiye’de sol, sosyalist, Amerikan emperyalizmine karşı olan güçlerin baskılanmasın için bu kontgerilla katliamlar, cinayetler yaptı. Bunun o Soğuk Savaş döneminde emperyalizme bağımlı paramiliter güçlerin de içinde olduğu örgütlenmelerdi. Bu ülkenin demokratik siyasi güçlerini belirli bir ölçüde yok ettiler, baskıladılar. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra da bu yapılar belli misyonlar elde ederek varlıklarını sürdürdüler. 1990’larda ise bunlar Kürt sorunundan ciddi şekilde beslendiler. Kürt sorununu kendilerine malzeme yaparak, kendi yasadışı faaliyetlerini bu şekilde gölgelediler. Bir taraftan uyuşturucu kaçakçılığı yaptılar, ihaleler alıp ceplerini doldurdular bir yandan da bu vatan-millet edebiyatı ile gölgelediler. Bunlar birikti birikte neredeyse devleti nefes alamaz hale getirdi. Bu noktaya gelindiğinde de bir temizlik operasyonu başlatıldı. AKP iktidara geldiğinde zaten böyle bir temizlik süreci gerçekleştirilmişti. AKP, 90’lardan sonra ‘Yasaklar, yolsuzluklar, yoksullukla’ mücadele hedefiyle iktidara geldiler. Fethullahçılarla bu süreçte bir ortaklık işine girdiler. AKP’yle ‘temiz toplum’ söylemlerini de ifade ettiler, Ergenekon operasyonlarında ciddi makyaj yaptılar. Siyasal İslam’ın önünde engel teşkil edebilecek bütün muhalifleri temizlerken, bunu geçmişin suçlarıyla hesaplaşma biçiminde bir sunum yaptılar. Ama asıl amaç bütün muhalefeti yok etmekti. Bu sürede başta Fethullah cemaati olmak üzere devletin kadrolarına yerleştiler.
Derin devlet ifadesi bence doğru değil bunlar kirli devlet. Bunlar derin devlet hikâyesini kendilerine maske yapan insanlar, bunlar suç örgütleri, uyuşturucu tüccarları, uluslararası mafyalarla işbirliği yapan, mekanlara çöken, dillerien doladıkları vatan-millet kavramlarının umrunda olmayan kimseler. Kurtlar Vadisi gibi dizilerle yıllarca bu imajı topluma yerleştirmiş kimseler. Derin devlet diye bir şeyin varlığı sürse bir cemaat AKP’yle bir araya gelerek devletin bütün kurumlarını bu kadar kısa sürede ele geçirebilir miydi? Derin devlet dediğimiz şeyler bu süreçte Fethullahçılarla doluydu. 81 emniyet müdürünün 73’ü FETÖ’cüydü mesela. Tüm devlet kurumlarında, yargıda FETÖ’cüler vardı. O dönem bunların bir kısmı tasfiye edildi. Ama Mehmet Ağar gibiler bu dönemde de tasfiye edilmedi. Kendisi de Fethullah Gülen ziyaretini itiraf ediyor. Mansimov diyor ki “Beni Fethullah Gülen’e götüren Mehmet Ağar’dı”. Zaten Doğru Yol Partisi’ne baktığımızda da o da Fethullahçılarla sıkı ilişkideki bir siyasi yapı. Onlara bir şey olmuyordu ama güçlerini Fethullahçılar devralmıştı. Ama AKP’nin, cemaatle kopuşu sonrasındaki boşlukta bunlar yeniden güç kazanıyor. Bakanlıklara, üst görevlere yine bu ekipten kişiler atanıyor. Yeni bir ittifak kanalı bu şekilde açıldı. Sedat Pekerlerin, Alaaddin Çakıcıların siyasi figürken suç örgütü faaliyetlerini sürdürmesi akıl alır bir şey değil. Bir derebeylik bile devletin kurumlarını bir tarikata teslim edip kendisine darbe yaptırmaz. Ama bizde bunu yapan bir kahraman olarak çıkıyor. Sonra da mafya ile ittifak yapıyor, Sedat Peker açıklamaları yapınca da şaşırıyorlar. Siz suç örgütüyle ittifak yaparsanız eğer onu içeri tıkamadıysanız tasfiye ettiğinizde bunu yapar. Sizin hakkınızda da çok önemli ifşalarda bulunur. Ama tüm sistem böyle işliyor zaten. Ne yargı var ne yargı var bunun yerine bu tür bir kirli ilişkiler sistemi var. Sedat Peker, İçişleri Bakanı’nı tehdit ediyor, onu da bir başka suç örgütü lideri Alaaddin Çakıcı savunuyor. Türkiye bir kabile devletine dönüşürken ekonomik çöküşü de hızla artıyor. Sedat Peker’in Mansimov, Bodrum Marina hakkında ve diğerleri hakkında söyledikleri çok ciddi. Bunlar iddia olsa bile bu ülkenin yargısı resen soruşturma açması gerekir, bu soruşturmayı açmaması suçtur. Kolombiya’dan gelen 5 ton kokain hakkında hâlâ açıklama yok, soruşturma olup olmadığı bile belli değil. Kocaeli’de yakalanan 540 kilo kokain hakkında hiçbir bilgi yok, kime ait onu bile bilmiyoruz. Öyle halka hesap verilebilirliğin kalmadığı bir hal almışız ki yargı sürecini bir kenara bırakın siyaset açıklama bile yapmıyor. Bu devasa skandallar arasında ülke öylece bekliyor.
Timur Soykan’ın SOL TV’ye
verdiği röportaj kısaltılarak ve
çözümlenerek kullanılmıştır.