Elma kokar gün doğumu, gecelerse nar ekşisi demiş yazar. Nar ekşisi geceden kalma çiy örtüsü, elma kokulu gün doğumu ile...

Elma kokar gün doğumu, gecelerse nar ekşisi demiş yazar. Nar ekşisi geceden kalma çiy örtüsü, elma kokulu gün doğumu ile yavaş yavaş ısınıyor. Cenap Hoca gazeteye dalmış, sıcak çay bardağı ile avuçlarını ısıtmakla meşgul Kasap Hüseyin dalgın bir suskunluk içerisinde. Okumaktan çok söyleşme alışkınlığı olan Hacı için sıkıcı bir durum bu. Fazla dayanamıyor ve lafı ortaya koyveriyor; “ Yahu bu ne suskunluk? Hüseyin anlat bakalım bi şeyler ! “
Kasap Hüseyin pek konuşmaktan yana değil bu sabah; “Hacı, laf dediğin gazoz kapağı değil ki pat diye açasın. Hele sen de bakalım sabah namazında bizim işlerin açılması için bi dua ettin mi etmedin mi?”
Hacı; -“sana hiç bi dua fayda etmez Hüseyin, itikadın yok çünkü.”
Kasap Hüseyin-“ De get Hacı senin itikadın var da ne oluyor.”
Sırçınar her zamanki kapışmalarından birine daha başlamak üzere iken içeri Neriman Abla giriyor.-“ Akşam için bir eksiğin var mı Şiktan?” diye soruyor. Şiktan her şeyin ayarlandığını hiç merak etmemesini yineliyor Neriman Abla’ya.
“İyi öyleyse akşama görüşürüz” temennisi ile Neriman Abla dışarı çıkarken Hacı bıraktığı yerden saldırıya geçiyor. Kasap Hüseyin –“ Benden birkaç ışık yılı uzak dursan iyi edersen Hacı “diye gırtlağını yırtarken Sırçınar ağır ağır ısınıyor yeni güne.
Akşam Sırçınar kadın, erkek, çoluk çocuk ağzına kadar dolmuş. Mahalle sakinlerinin büyük bir kısmı ayakta. Neriman Abla iyi hazırlanmış. Bir projeksiyon cihazı ile mahallede neler yapılabileceğini gösteriyor. Güzel, coşkulu bir müzik eşleğindeki bu sunumdan sonra hemen mevcut düzene ilişkin görüşlerini anlatmaya başlıyor: -“ İnsanlar meyve ağaçları gibidirler. Meyve ağaçları kendilerine özgü doğallıkları ile büyürler. Fakat onlara yapılan aşıya göre hemen bu doğallıklarını terk edip kendilerinin olmayan başka tür meyveleri taşımaya başlar dalları. İnsanların hakları var. Bu haklarla doğallıklarını sürdürürler. Size yaptıkları aşılarla sizi değiştirmek, doğduğunuz, büyüdüğünüz yerlere yabancılaştırmak istiyorlar. Kentimizi, semtimizi, mahallemizi bir mal, bir meta gibi gösterip elimizden almak istiyorlar. Bakın Tiran büyük düşün derken kendini büyütmeye çağırıyor aslında sizi. Fıkrayı bilirsiniz. Hasta numarası yapan aslana tilkinin söylediği şu sözleri söyleyecek irademiz ve açık zihnimiz olmalı. Ne demiş tilki; “Mağaranda seni ziyarete gelmeyi gönülden isterdim , fakat sana doğru gelen bir sürü hayvan izi görmeme karşın senden uzaklaşan tek bir iz bile göremiyorum.”
Bu halk yiyicilere uzak durmalı, hep birlikte karşı koymalıyız.
Bunun için de önce istemek gelir dostlar. Eğer bu gidişten hoşlanmıyorsanız değişimi yürekten istemeniz gerekir.Ben değiştirmek için kavga etmenize, dövüşmenize de gerek olmadığını söylüyorum. Bakın bazı şeyler çok kolaydır. Yeter ki isteyin. Memnun olmadığınız görünür Tiran’dan desteğinizi çekin yeter. Göreceksiniz desteğiniz olmayınca hemen devriliverecektir.
Daha sonra mahallenin bütçesini her kesin bileceğini, kararları birlikte alacaklarını, katılımcı bütçeyi anlatıyor. Soluklandığı iki cümle arasında fırsatı yakalayan bir mahalleli soruyor: “Peki bu genellemeler bir yana bizim mahalle için neler yapacaksın?” Bu tür beklentiler Neriman Abla’nın hep kızdığı beklentiler.Nitekim hemen patlıyor:” Ben size birlikte neler yapabileceğimizi anlatıyorum. Sana güneşi gösteriyorum sen hala parmağıma bakıyorsun be evladım. Bak sen, ben, biz, hepimiz bu mahallede halk iktidarının kısa metrajlı filmini çekeceğiz. Hepiniz bu filmde rol alacaksınız. Ama küçük rol, ama büyük rol. Mutlaka bu filmin içinde olmalısınız. Tamam mı?”
O ana kadar tezgaha dayanmış uyur pozisyonda konuşmaları dinleyen Burunsuz birden olmayan burnunu havaya dikip bağırdı:-“ Başrol benim haaa. Şimdiden söyleyeyim” Kahvenin üzerine bir anda çöken  sessizliği kaşları hızla yukarı kalkan Şiktan bozdu:-“ Ulan Burunsuz, sen önce tepsiyi kapta çayları soğutmadan dağıt bakalım!” Burunsuz sapından çıkmış keser gibi fırladı, fırlarken de çayların yarısını dökünce kahvede öyle bir kahkaha patladı ki vitraylar deniz gibi dalgalandı….