Geçtiğimiz perşembe günü, sıkça yaptığım gibi Kumbaracı Yokuşu’ndan aşağıya, denize doğru hızlı hızlı iniyordum. Yokuşun ortalarına

Geçtiğimiz perşembe günü, sıkça yaptığım gibi Kumbaracı Yokuşu’ndan aşağıya, denize doğru hızlı hızlı iniyordum. Yokuşun ortalarına doğru, solumda altı, yedi kişilik bir genç grup dikkatimi çekti. Grubun önündeki genç delikanlı hafif eğilmiş, bir ucunda plastik kurbağa olan oyuncağı, bir arabanın önünden hafif dışarı çıkmış, mahallemizin siyah beyaz kedilerinden birinin önünde zıplatıp duruyor. Mahallemizin çok akıllı kedilerinden bu siyah beyaz mahallelimiz de, plastik kurbağanın üstüne atlayacağına, kafasını kaldırmış gencin yüzüne bakıyor.
Dayanamadım “Suratına bakıyor” dedim.
“Evet ya, kurbağanın üzerine atlayacağına, yüzüme bakıyor” dedi.
“Ulan ben aptal mıyım? Onun plastik olduğunu anlamadım mı sanıyorsun, demek istiyor” diye tercüme ettim.
Genç bozuldu, arkadaşları kahkahayı bastılar...
Evet, İstanbul’un belki de en şahane mahallesinde oturuyorum. Mahallecek kedileri severiz. Çoğumuzun, evlerimizi bizlerle paylaşan kedisi olduğu gibi, yüzyıllardır zalim insanların bütün eziyet ve kötülüklerine rağmen, bizlerle sokaklarımızı ve mahallerimizi paylaşmayı ısrarla başarabilmiş bu muhteşem yaratıklara saygı duyarız. Asırlardır veba salgını gibi, Ortaçağlarda Avrupayı kasıp kavurmuş, eski birçok şehrin başına bela olmuş musibetlerden korunabilmişsek, korunabiliyorsak bunda sokak kedilerimizin payı büyük.
Asmalımescit’e tutkuyla bağlı olan sadece, birçoğu sanatçı, yazar, çizer, buralarda çalışan, yaşayan her yaşta, hayatın her kolundan mahalle halkı değil. Akşam olduğu zaman, hele hele hafta sonlarında on binlerce konuğu da, dünyanın her köşesinden misafir ediyoruz. Mahallemizin tarihi dokusu, hoşgörülü ambiyansı, her yaş ve çağa hitap eden eğlence yerleri, korumaya çalıştığımız estetik güzellikleri, özellikle binlerce genci mıknatıs gibi Asmalımescit dediğimiz, bu topu topu birkaç sokağa çekiyor.
Heyhat bölgemiz ve dolayısı ile mahallemiz köylülerin işgali, idaresi ve kontrolü altında. Şimdi lütfen 1. ve 2. resimlere bir bakıverin. Aynı sokakta bir bina ara ile yan yana duran bu iki binanın arasındaki farkı görmek için, sanatçı, mimar olmaya gerek yok. Bir çift göz yetiyor. Dünyanın hiçbir eski şehrinde Beyoğlu gibi tarihi ve kültür zenginliği olan bir bölgesinde resim 1’deki çirkinliğe izin verilmez. Yıllarca oturduğum Londra’nın Muswell Hill Bölgesi’nde, ‘Edwardian’ bir sokak olan King’s Road’da mesela belediyeden, evimin önyüzüne bir çanak anten asma izni hiçbir zaman çıkmamıştı! Bu yüzden Türkiye’ye dönene kadar, hiç Türk dizisi seyredemedim! Türk dizi kültürüm bu yüzden eksik, ama King’s Road hala 1900’lerin başında yapıldığı gibi, bütün zarafeti ile duruyor. Bir de, canım Küçük Hendek Sokak’taki binanın nasıl katledildiğine, önüne asılan klima motorlarının çirkinliğine bakın Allah aşkına! Beyoğlu Belediyesi bu çirkinliğe göz yumduğu gibi, İstanbul Müftülüğü de bu çirkinliğin ortasına ‘Kuran Kursu’ açmış! Belediye ve devlet el ele çirkinlik üretiyorlar. Bir de aynı sokaktaki, iki kapı ötedeki Resim 2 - kimin ve  ne olduğunu bilemediğim binaya bakın lütfen. Sokakta sordum, “Sadece önü boyandı” dediler. A be kravatlı köylüler, görme özürünüz mü var?
Son olarak lütfen resim 3’e bir göz gezdirin. Gördüğünüz gibi bölgemizin otellerinden birisi yeni bir kat daha çıkıyor! Asmalımescit’imize ve Beyoğlu’na son yıllarda artan istek, beraberinde cazibesine dayanılmaz rantı getirdi. Belediyenin öyle fazla estetik gaileleri yok, ama ranttan iyi anlar. Resim 3’ü koydum ki, sizler gözlerinizle görün ve tarihe not düşeyim diye. En son BirGün, bölgemizde çıkan başka böyle bir kat için Belediye’ye sorduğunda, aylar sonra “Kaçak, değildir; projede var” diye cevap gelmişti! Artık şikâyet falan etmiyoruz, çünkü sadece verilen izinler ve göz yummalar için gerekli ücretlerde artış oluyormuş. “Bu kadar sanatçının, mimarın yaşadığı Beyoğlu bölgesinde hangisinin fikri soruluyor?”, “Mimarlar Odası, hangi projeler için danışman olarak kullanıldı?”, “Bölgenizin güzelleştirme dernekleri, sivil toplum kuruluşlarının fikirleri soruluyor mu?” gibi soruları hiç düşünmeyin!
İnsanı öne çıkarmayan bir idarenin altında Asmalımescit’imiz. Biz hâlâ burada insan gibi yaşamak için direniyoruz, ama ne kadar dayanabiliriz bilinmez. Yazımı kesmek zorundayım, çünkü şu anda dünyanın hiçbir yerinde izin verilemez bir desibelle Lady Gaga’nın sesi odamı doldurdu. (Saat 22:38, günlerden 5 Mart Cuma 2010). Eski bir Başbakan’ın oğlunun otelinin altından çıkan bu tacizkâr ve illegal sese kim dur diyebilir ki! Medeniyet, insan gibi yaşamak, evinde huzur bulmak, dürüstlük, bunlar rantçıların işi değil. Yerel idarenin de böyle gailelleri yok. İşimiz Allah’a kaldı.
Allah bu şahane mahallemizi ve bölgemizi rantçı köylülerden kurtarsın.