Maid: Yaşamdan payımıza düşenden fazlasını istiyoruz
Fotoğraf: Netflix

Dr. Dilek BULUT

Şiddet eğilimli ve alkol bağımlısı olan, birlikte yaşadığı erkek arkadaşından ayrılarak, iki yaşındaki kızı Maddy ve Alex’nin “tek başına yürümeyi öğrenme” hikâyesi Maid. 6 bölümlük dizi şiddetin, kadın dayanışmasının ve bakım emeğinin çok katmanlı bir anlatısı. Bir kitap uyarlaması; kitabın ismi neler izleyeceğimizin mükemmel bir özeti; “Maid; Hard, Work, Low Pay And A Mothers’ Will To Servive”; düşük ücrete razı olarak, çok çalışmak zorunda kalan, bekar bir annenin hayatta kalma mücadelesi.

Dizi 2021 yılında Netflix tarafından yapılmış. Yeni bir dizi değil fakat yerel seçimlere giderken 6284 sayılı Yasa’nın, nafakanın, Medeni Yasa ve bakım emeği kapsamında yürüyen tartışmaların ve saldırıların ne denli yaşamsal olduğunu hatırlatması ve kadın mücadelesinin gündemi açısından çok önemli feminist kavramları Alex’in hikâyesinde taşıması nedeniyle tekrar hatırlanmayı hak ediyor.

TÜM ENGELLER KADINLARA

Dizi boyunca şiddetin farklı biçimlerini yaşayan kadınların, şiddetten kendi yöntemleri ile kurtulma mücadelelerini, başarı ve başarısızlıklarını, dayanışmalarını da izliyoruz. Patriyarka ve kapitalist devlet bu sırada kadınların önüne çıkarabileceği tüm engelleri çıkarıyor. Kadınların hangi ülke olursa olsun yaşadıkları değişmiyor. Hiç şaşırmıyoruz.

Toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgili her türlü konunun önümüze geleceğini daha ilk sahneden belli. “Ev işleri” cinsiyetçi iş bölümüne göre kadının görevi. Alex kirli bulaşıklar yüzünden birlikte yaşadığı erkek duvarı yumrukladığında, yaşadığı psikolojik şiddettin bir gün fiziksel şiddete dönüşebileceğini, kızının saçından cam parçalarını topladığı anı da hatırlayarak, gece yarısı kızıyla birlikte evden kaçar. Sosyal destek alabilmesi için gittiği merkezde bürokrasiye önce uğradığı şiddete dair kanıtlar sunması, üstüne de şiddete maruz kaldığına ikna etmesi gerekir. Destek için “bir işe, bir işe girebilmesi için kreşe, kreş için işe ihtiyacı olduğu söylendiği” sahnede “göstermelik bir sosyal devletin” konu kadınlar olduğunda güçlükler sarmalında, kucağında çocuğu ile kalan pek çok kadını görür ve daha ilk anda pes etmek için tüm koşullar var, diye düşünürüz.

Başvurduğu sosyal hizmet kurumu tarafından gönderildiği şirketin sahibi, göçmen bir kadının,  eline verdiği temizlik malzemeleriyle hayatın cinsiyetçi işbölümü bir kez daha karşımıza çıkar. Dizi, çok katmanlı feminist literatür içinde tartışılan pek çok kavramı önümüze getirir. Toplumsal cinsiyet dinamikleriyle, bu dinamiklerin sınıfsal ve küreselleşme boyutunun birlikte tartışıldığı da pek çok sahne var ki bakım emeği çalışmaları içinde derinlemesine tartışılmayı hak eder.

YENİDEN PAYLAŞIM

Yoksul kadınların yapabilecekleri işler üst sınıftakilerin temizlik işleridir. Toplumsal cinsiyet ideolojisi mekanizmalarına kadınların ücretli emek gücüne katılımları ve sosyal devletin çöküşü sonucunda ev içindeki cinsiyetçi iş bölümü değişmezken, bu işler kadınlar arasında yeniden paylaşılmaya başlar; başka bir deyişle bir yandan patriyarka öte yandan kapitalizm bu işlerin kadınların omuzlarından alınmasına karşı ortak bir “biraderlik direnci” oluşturur. “Meseleyi kadınlar arasındaki karşılıklı gereksinimlerden doğan destek olarak görmek göçmen, yoksul ev işçilerinin varlığı ile üst sınıfta yer alan kadınların emek gücüne katılımını değil, varlıklı erkeklerin çifte mesaiden kurtulmaya devam etmelerini mümkün kılıyor olmasıdır.” Alev Özkaznaç’ın tespiti ile özellikle ev işleri kolaylıkla ücret karşılığında başka kadınlara devredilirken, kadınlar bu kez kız kardeşler olarak değil hanım ve hizmetçi, işveren ve çalışan olarak bir araya gelmişlerdir. Alex’in ücretli saatlik iş için gittiği evde yaşadığı tam da budur. Bu karşılaşmada toplumsal cinsiyet rollerin “annelik” üzerinden, farklı kadınlık halleri ve kadınların benzer sorunları birbirine bağlanırken, yıllarca dolapta kilitli kalmış bir şiddet ansızın ortaya çıkar.

Maid, kadınların kadın olmaya bağlı çok ağır yaşadıklarını; şiddetin ve istismarın pek çok türünü, cinsiyetçi işbölümünün sınıfsal ve etnik boyutlarını ve kadın dayanışmasının gücünü anlatırken aynı zamanda çok dirençli ve umutlu bir varoluş mücadelesidir.