Eleanor Arnason Geniş Ovaların Mamutları isimli kısa romanında da sistemin yarattığı yıkımın etkilerini soruştururken politik bir vurguyla okuyucuya ‘yeni yollar’ gösteriyor. Mamutların yok olmadığı bir Amerika yaratarak alternatif bir tarih yazıyor.

Mamutların yok olmadığı bir dünya
Elenor Arnason

İlke KAMAR

İnsanın keşfedilmeyene olan zaafı ve yeni bir dünya kurma isteği bilim kurguyu yaratmıştır diyebiliriz. Alternatif dünya arayışındakiler bilim kurguyla geçmişin ve şimdinin gerçeklerini birleştirerek bir gelecek yaratmaya çalışır. Dünyayı başka türlü hayal etme çabasına imkân sunar bu yazın türü. Bu çabaların karşısında ortaya çıkan edebi çalışmalara yapılan en temel eleştiri ise dünyadaki siyasal sistem ve onun yarattığı düzenin dışında başka bir alternatifin olmadığını dayatmasıdır.

Günümüzün bilim kurgu eserlerinin büyük bir kısmı mevcut dünya düzenini değil sorgulamak, eksikleri olsa da çözümü bu siyasal sistemde bulan temsil biçimlerine kafa yoruyor. Geçen günlerde Ayrıntı Yayınları’ndan yayımlanan ABD’li bilim kurgu yazarı Eleanor Arnason’ın Geniş Ovaların Mamutları ise son yıllarda bilim kurgularda az gördüğümüz sistem sorgusuyla dikkat çeken bir roman. Arnason, fantastik ilişki biçimiyle bizden uzaktakilerle, dünyanın tarih öncesi ve geleceğini de kapsayan bir yaşamla bağ kurmamızı sağlıyor. Yazarın daha önceki kitaplarında da gördüğümüz gibi toplumun temsilinin dışına çıkan karakterlerle başka yüzyılların, başka mekânların, insanların, türlerin ve kimliklerin sorunlu temsiliyetini ortaya çıkarıyor. Arnason, yaşamında ve yazın hayatında sosyal adalet, feminizm, barış, sendikal hareket, ırkçılık karşıtlığı ve cinsiyet rollerini konu edinirken, güç odaklı sistemin eleştirisiyle tecrübe ettiklerimizin ötesindeki varoluş hallerini görmemizi sağladı. Aynı zamanda ‘uzak dünyalarda’ aidiyet bulmayı benzersiz bir biçimde ele aldı diyebiliriz. Geniş Ovaların Mamutları isimli kısa romanında da sistemin yarattığı yıkımın etkilerini soruştururken politik bir vurguyla okuyucuya ‘yeni yollar’ gösteriyor. Mamutların yok olmadığı bir Amerika yaratarak alternatif bir tarih yazıyor diyebiliriz. Kitap,  genç bir kızın aile geçmişinin hikâyesini anlatması üzerine kurulu. Torunlarına bu geçmişi anlatan Kızılderili Lisa, ‘beyaz adamın’ mamutları öldürürken toplumsal yapının ve ekolojinin nasıl değiştiğini, bununla birlikte ‘Yerli Amerikalılara’ yönelik zulmü de bize gösteriyor. Lisa, torununa büyükannesi biyolog Rosa’nın mamutları kurtarmak için Sibirya’ya uzanan mücadelesini ve yerli Amerika halkının tarihini farklı bir bakış açısıyla anlatıyor:

“Bence en kötü zaman; 20. yüzyılın ortalarında, eski zamanlarda büyümüş, eski yöntemleri anne babaları, büyükanne ve büyükbabalarından öğrenmiş olan büyüklerimizin öldüğü zamandı. Beyazların kendi tarihlerinde, kovboyların Amerikan yerlilerini vurduklarını gösteren kitaplar ve filmler var. Bizim tarihimiz ise o yaşlı erkeklerin ve kadınların akıllarında, ağızlarındaydı. Küçük Koca Boynuz’dan ve Yaralı Diz’den son kurtulanlar, Oturan Boğa ve Çılgın At’ı tanıyanlar ve Missouri Nehri’nin sığlıklarında gezinen mamutları gören insanlarda öldüğünde, mamutlar gibi biz de tamamen ortadan kaybolacakmışız gibi görünüyordu. Birkaç kişi, zilzurna sarhoşlar ya da kırmızı tenli beyazlar kalmış olsa da biz yitip gidecek gibi gözüküyorduk.”

Geniş Ovaların Mamutları
Elenor Arnason
Çeviren: Yasin Öner
Ayrıntı Yayınları, 2023

OVALARDAN KAYBOLAN AMERİKAN YERLİLERİ

Geçmiş hikâyesini yarı Lakotalı yarı Afrikalı torunu Amma’ya anlatan büyükanne Lisa akrabaların da yardımıyla mamutları kurtarmayı başarsa da bu alternatif tarih romanı, ideal bir gerçekliğe sığınma ihtiyacını ortaya koyuyor. Her ne kadar Arnason iyimser bir bakış açısına sahip olsa, mizahı güçlü bir biçimde kullansa da ‘doğru yol’ bulunamazsa insanı bekleyen kıyameti de göstermeye çalışıyor.

“Missouri’ye daha fazla beyaz geldi; bilim insanları, kâşifler, tüccarlar, avcılar, İngiliz soylular, Rus prensler… Hepsi de mamutları vurdu ya da onları korku ile izleyen atalarımıza öyle göründü. Avrupalıları uyarmaya çalıştık ama bizi dinlemediler. Belki de umursamadılar. Bir noktada ülkemize dair fikirleri olduğunu fark ettik; toprağımız İngiltere veya Fransa’daki gibi özelliklere sahip olmasa da Avrupa’dakiler gibi beyaz çiftçilerle dolu çiftlikler yapılabilirdi. Mamutlar yitip gidecekti; bizonlar ve bizler de öyle. 19. yüzyılda, Missouri’de yapılan resimlere bakarsan, her zaman gün batımını resmeder gibi görünürler. Küçük mamut sürüler, geniş bizon sürüleri, her zaman batıya gün batımına doğru ilerleyen ve ovalardan kaybolan Amerikan yerlileri.”

BİLİM KURGU HÂLÂ YAZMAYA DEĞER

Geniş Ovaların Mamutları’nın sonunda Üçüncü Dünya Savaşı Sırasında Bilimkurgu yazmak başlıklı bir makale de yer alıyor. Eleanor Arnason bu makalede kapitalizmin dünya üzerinde hemen hemen her alanda yarattığı tahribatı örnekler üzerinden anlatırken onun geleceğine dair de öngörüde bulunuyor. Ona göre kapitalizm ulusal polis devletleri biçiminde ya da tek bir dünya polis devleti biçiminde bir araya gelerek var olmaya devam edecek. Ve sistemin hayatta kalması için savaşlar bitmeyecek. Arnason, sistemi ekonomik olarak ayakta tutmak için yapılacak tüm savaşların yoksullara karşı olacağı öngörüsünde bulunuyor. Makalede Arnason’un bir diğer önemli tespiti ise günümüz dünyasında yaşanan değişimin çok hızlı ve dramatik olması. Ona göre bu gerçeklik fantezi eserler yazmayı kolaylaştırıyor.  

“Her şey değişirken değişim hakkında nasıl yazılır. Ama bilim kurgunun hâlâ yazmaya değer bir tür olduğunu düşünüyorum. Hiciv, uyarıcı öyküler ve değişen bilim ve teknolojinin sonuçlarının araştırılması gibi geleneksel rollere sahip. Ancak bilim kurgunun New Weird ile aynı hedefi koymasının iyi bir fikir olacağını düşünüyorum; sınırları aşmak ve mümkün olanın ufkunu açmalı. Che’nin dediği gibi, ‘Haydi gerçekçi olalım. Haydi, imkânsız olanı hayal edelim.”

Kitabın son bölümünde Terry Bisson’ın ‘Geleceğin Eşiğinde’ başlıklı yazarla yaptığı röportaj karşımıza çıkıyor. Bu röportajda en dikkat çekici cevaplardan biri ise, Arnason’ın eserlerindeki antropolojik eğiliminin nedeni üzerine. Arnason,  Le Guin’den, Marx ve Engels’in Alman İdeolojisi’nden etkilendiğini, özellikle de ideoloji, teknoloji ve günlük hayatın biçimlendirilmesi arasındaki ilişkiyi önemsediğini söylüyor.

Arnason’ı en çok etkileyen Ursula Le Guin, Amerikan bilim kurgusunu kapitalizmi bütün galaksinin kaderi gibi gösterirken; zengin ve hırslı erkeklerin tepede olduğu, dipte de eğitimsiz, yoksul ve kadınların bulunduğu bir hiyerarşiye dikkat çekerek eleştiriyordu. Ve hiyerarşinin altında olanlar insan değildir sadece üstleri tarafından yönetilmek için vardır ona göre. Eleanor Arnason da onu destekleyen eleştirel bir yapı kurarak hâkim bilim kurgu yazınının ötesinde bize yollar sunuyor ve başka bir dünya tahayyül edebileceğimizi söylüyor. Onun için umut hep var. Bu yüzden mamutların yok olmadığı bir dünya mümkün.