Marina Tsvetayeva, 1892 Moskova doğumlu.1941 yılında Alabuga’da ölmüş. 49 yıllık bir hayata ne çok acı, ne çok keder, ne çok yoksulluk, yoksunluk sığmış. Furuğ Ferruhzad 1934 Tahran doğumlu. Onun da 33 yıllık hayatına ne çok acı, ne çok keder, ne çok mücadele ve ne çok bedel sığmış.

Marina Tsvetayeva, Furuğ Ferruhzad ve Aslı Erdoğan: “Zamanlarının sevmediği” kadınlar!
Fotoğraf (Soldan sağa): Marina Tsvetayeva, Furuğ Ferruhzad, Aslı Erdoğan

Türey Köse - Yazar

Marina Tsvetayeva ve Furuğ Ferruhzad coğrafyalarına sığmayan, zamanlarıyla uzlaşmayan ve “zamanlarınca sevilmeyen” iki kadın, iki şair.  

Yakın zamanlarda okuduğum bu iki şair kadınla ilgili kitaplar kadın hikâyelerinin benzer kader ve kederlerde buluşma noktaları üzerinde düşündürdü. 20. yüzyıldan bu kadınların arasına 21. yüzyıldan Aslı Erdoğan’ı da ekleyebiliriz gibi geliyor... “Zamanınca sevilmeyen” ve hep “yaşamıyla ödeme yapan” bir yazar/kadın olarak! 

Kitaplardan biri Lübnan asıllı Fransız yazar Venus Khoury-Ghata’nın Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek, diğeri ise Makbule Aras Eyvazi imzalı İranlı şair Furuğ Ferruhzad’ın kurmaca biyografisi Başa Dönemeyiz. Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek kitabı, Marina Tsvetayeva’nın hayatına ilişkin biyografik bir roman, bir 20. yüzyıl trajedisi. Arka planda savaşlar, devrimler yaşanırken; sadece “kendine ait bir oda”da yazmak isteyen bir kadının çırpınışları. Gündelik hayatın kendisine yüklediği “annelik” rolüne itiraz eden, “sadık” eş olamayan, tutkuyla bağlandığı sevgilileri tarafından hep terk edilen asi ve öfkeli bir kadının!... 

Açlığı, sefaleti, savaşları ve sürgünleri yaşayan bir kuşağın trajedisine “kadın” ve “şair” olmak da eklenince “Bir volkanın üzerinde dans eden” bir kadının sızıları, yaraları, çığlıklarıyla yazılan bir hayat çıkıyor karşımıza. “Zamanım beni sevmiyor, ben de onu” diyen Marina Tsvetayeva’nın hayatı öfkeli bir çığlık, uzun bir intihar mektubu gibi... Boris Pasternak, İlya Ehrenburg, Maksim Gorki, Anna Ahmatova, Aragon, Elsa Triolet de zaman zaman zorlu hayat yolculuğuna dahil oluyor. Hayatının sonunu da kendi yazıyor. Sürgün kararı çıktığında, Boris Pasternak’ın bavulunu bağladığı iple intihar ederek bu dünyadan çekiliyor... 

Makbule Aras Eyvazi’nin Başa Dönemeyiz kitabı İran şiirinin önde gelen isimlerinden Furuğ Ferruhzad’ın sesini, soluğunu, şiirini taşıyor bugünlere. Kitap, “Biyografi, kurmaca, belgesel” olarak tanıtılmış. Bir kalıba, bir role, bir bedene, bir hayata sığdırılmaya çalışılan “şair” bir kadının aşka imanı, isyanı, acıları, hüznü, mutsuzluğu... Hayatına, aşkına, şiirine militanca sahip çıkan yürekli bir kadın Furuğ. Dört erkeğin gözünden –sevgilisi İbrahim Gülistan, eski eşi Perviz Şapur, kardeşi Feridun Ferruhzad ve babası Albay Muhammed Ferruhzad– Furuğ Ferruhzad’ın hayatındaki kuşatılma ve tutkusunun gücü anlatılıyor... Şah Rıza Pehlevi dönemi İran’ı, dönemin kültürel iklimi arka planda. Makbule Aras Eyvazi duygudaşlığı, özenli dili, kurgusu ve şiirsel anlatımıyla Furuğ Ferruhzad’a saygıda kusur etmemiş. 

Furuğ Ferruhzad, 1967’de Tahran’da bir trafik kazası sonunda hayatını kaybediyor. Kendine ait, kendi seçtiği gibi bir hayat isteyen, “yaralarım aşktandır” diye ilan edip “lezzet dolu günahları”nı sahiplenen, sadece şiiriyle değil, hayatıyla da toplumun ikiyüzlü, eril ahlakına meydan okuyan bu kadına öldükten sonra da rahat vermiyorlar. Mollalar günahkâr diye iki gün cenaze namazını kıldırmıyor, bir yazar arkadaşı namazı kıldırıyor da toprağa verilebiliyor... 

Marina Tsvetayeva, 1892 Moskova doğumlu.1941 yılında Alabuga’da ölmüş. 49 yıllık bir hayata ne çok acı, ne çok keder, ne çok yoksulluk, yoksunluk sığmış. Furuğ Ferruhzad 1934 Tahran doğumlu. Onun da 33 yıllık hayatına ne çok acı, ne çok keder, ne çok mücadele ve ne çok bedel sığmış. Aynı iklimin, aynı coğrafyanın insanı değiller. Ama her iki kadının da hem yaşadıkları dönemin rejimleri hem de hayatlarına giren erkekler canlarını çok yakmış. Ancak yine de 20. yüzyılda yaşamış iki kadının, iki şairin kaderi ve kederi yalnızca bir trajedi olarak okunmamalı. Sadece kederlerini öne çıkarmak bu isyancı, asi kadınlara haksızlık olur. İnatları ve isyanları hemcinslerine ilham vermeye devam ediyor. 

Furuğ “geliyorum, geliyorum, geliyorum \ saçlarımla: yeraltı kokularının devamı gözlerimle...” dizeleriyle bugün İran’da sokaklarda seslerini yükselten kadınları selâmlıyor. Ve Marina Tsvetayeva’nın vazgeçişindeki isyanın gücü görmezden gelinebilir mi? 

Var olmayı reddediyorum! / Yaşamayı reddediyorum / İnsan olmayanların bu kızılca kıyametinde. / Şehir meydanlarının kurtları ile / Ulumayı reddediyorum.(...)Sadece bir cevabım var / Deli dünyanıza -reddedin onu. 

“Yaşamıyla ödeme yapan” bir kadın 

Bu iki yaratıcı, asi, muhalif kadının hikâyesini yazar Aslı Erdoğan’ın yaşadıklarıyla birlikte düşünüyorum son günlerde. Özgür Gündem Yayın Danışma Kurulu’nda olduğu süreçte gözaltına alınan, 4 ay cezaevinde kalan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanan ve bu davadan beraat eden Aslı Erdoğan, 6 yıldır Almanya’da yaşıyor. Arka arkaya ağır ameliyatlar geçiren, çok ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşan Erdoğan’ın T24’ten Candan Yıldız’a verdiği söyleşi, kadın, muhalif ve yazar olmanın 21. yüzyıldaki halleri üzerine okuru sarsan cümlelerle dolu. Her cümlesi bir yumruk, her cümlesi bir çığlık! “Şiddetin bekası uğruna harcanan hayatlar bizim kaderimiz!” diyor. “İstemeden ve sanırım hak etmeden bir simgeye dönüşmüşüm, benim de bir insan olduğum unutulmuş, bana biçilen rol sırtımda taşıdığım ağır bir çarmıhmış!” diye çığlık atıyor. Ve “uzatmaları oynuyorum” diye ekliyor. 

“Şiddet, travma, yara ve parçalanma üzerine” yazdığının altını çiziyor. Tam da bunların mağduru. Üstelik, Avrupa’da yaşamak mağduriyetleri bitirmiyor: 

“Gelgelelim merkezin dışında kalan ülkelerde doğanlar için, kadınlar (ve LGBTİ) için, yoksullar için çok daha fazla acımasızlık, haksızlık, yok sayılma söz konusu. Bilim ve edebiyat dallarında kaç kadın, I. Dünya ülkelerinde doğmamış kaç kadın Nobel aldı mesela? Kitaplarım 22 dile çevrildi, eserlerim tiyatro ve operaya uyarlandı, Ocak ayında Paris’te, Kurt Weill’in ünlü operası Yedi Ölümcül Günah, Bertold Brecht ve Aslı Erdoğan’ın metinleriyle sahnelenecek ama burada, pek çok kurumun gözünde, havaalanı denetimlerinde ya da hastaneye kaydolurken sözgelimi, ben Avrupa’nın refahını istismara çalışan bir göçmenden ibaretim!” 

Kırmızı Pelerinli Kent’te bir yerde “Bundan sonra göreceğiniz her şey için yaşamınızla ödeme yapacaksınız” der Aslı Erdoğan. Hep “yaşamıyla” ödeme yaptı, yapıyor! Başka topraklarda, başka zamanlarda yaşamış/yaşayan kader arkadaşları, kız kardeşleri gibi...