Google Play Store
App Store

Eşitliğe ve laikliğe genel anlamda sahip çıkılmaması, üstüne üstlük eşitlik karşıtlığının 22 yıldır topluma boca edilmesine karşın, eşyanın doğası gereği nehirler tersine akıtılamadı.

Medeni Yasa’nın güvencesindeki haklarımızdan vazgeçmeyiz: Eşitsizliğin acısını biliyoruz
Fotoğraf: Depo Photos

Özgül KAPDAN - EŞİK gönüllüsü

Göründüğü kadarıyla bu yıl 8 Mart gündeminde Medeni Yasa’nın güvencesi altında olan kadın hakları geçtiğimiz yıllara oranla daha çok konuşulacak. Bunun nedeni Medeni Yasa’ya saldırıların özellikle 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında el yükseltilmesi. Keşke çok daha önce, mesela 2002’den beri her 8 Mart’ta hatta 8 Mart’ı beklemeden yasanın laikliğe dayanan eşitlikçi özü yaygın şekilde gündemde tutulsaydı diye düşünüyorum bugün.

Kadınların hak ve özgürlükleri içerikli yasalar, yasa hükmündeki uluslararası sözleşmeler her toplumsal kesimden kadınların hayatını direk ilgilendirdiği halde hiçbir zaman sabah akşam günlerce konuşulan konular olmadılar. Kimsenin, toplumun yasaları, en azından hak temelli olanları tam olarak anlamasını ve içselleştirmesini sağlamak gibi bir derdi olmadı bu ülkede. Toplum olarak İstanbul Sözleşmesi’ni, kaybetmemiz söz konusu olunca fark ettik.

Cinsiyete dayalı eşitsizliklerin sonradan ideolojik olarak inşa edildiği, istersek değişebileceğini, toplumların çağlar boyunca değiştiğini ve değişeceği gerçeğini kadın erkek herkesin benimsediği bir norm olarak yerleştirmiş olsaydık, belli bir dinin belli bir mezhebinin yorumuna dayalı şeri hukuk bugün topluma bu kadar rahat dayatılamazdı.

Özgül KAPDAN - EŞİK gönüllüsü

KADIN HAREKETİNİN GÜNDEMİNDEYDİ

Bunları genel anlamda söylüyorum, cinsiyet eşitliği kadın hareketinin elbette ki her zaman gündeminde idi. Ama her zaman yalnız bırakıldı. Bağımsız feministler ve kadın örgütleri 80’lerden sonra kadın erkek eşitliğini ilgilendiren her yasanın yapım veya yenileme sürecine doğrudan katıldı, emek koydu. 2001’de Meclis’ten geçen, 2002’de yürürlüğe giren Medeni Yasa’nın içerdiği tüm yenilikler de bu emeklerin eseriydi. Getirilen yenilikler arasında “Ailenin reisi erkektir” tanımının kaldırılması, evlilik süresince edinilen malların boşanma ya da ölüm durumunda eşit paylaşılması gibi birçok önemli hükümler vardı.

İlk Medeni Yasa’nın kabulünden itibaren 98 yılda Medeni Yasa’yı hayata geçirmek konusunda daha etkin topyekûn bir mücadele verilebilmiş olunsaydı; bugün “aileyi koruma” bahanesine sığınarak Medeni Yasa’nın aile hukuku ile ilgili kısmını ve Anayasa’nın aile ile ilgili 41 ve eşitlikle ilgili 24’üncü maddelerini tartışmaya açmaya cüret edilemeyebilirdi.

“Aileyi Koruma” yalanına en net cevabı Medeni Yasa’nın kendisi veriyor aslında.  Örneğin Madde 185 gayet anlaşılır güncel bir dille aynen şöyle diyor:

“Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.”

Keza Madde 186’da “Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar” deniliyor.

Bir bütün olarak yasanın eşitlikçi özü ve bu iki maddenin önerdiği eşit sorumluluk yaygın bir şekilde hayata geçirilmiş olsaydı; bugün kadınlar aile içinde her türlü şiddete maruz bırakılmaz, büyük çoğunluğu eski eş, eş ya da partner tarafından bu denli yaygın şekilde katlediliyor olmazdı.

Oysaki 22 yıldır yaşanan tam tersine; özellikle 2010 yılı sonrasında ailede ve her yerde kadın erkek eşitliğine savaş açılması oldu. Elbette 2002 öncesinde her şey mükemmeldi demiyorum ama eşitlik ve laiklik; Talibanist söylemlerle, eğitim müfredatına müdahalelerle ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamaları ve icraatlarıyla adım adım tahrip edildi.

Toplumsal hayatın her alanında başköşeye oturtulan ve 7 bakanlıktan daha yüksek bütçe ayrılan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yasalara aykırı fetva ve açıklamalarından bir örnek vereyim: Medeni Yasa Madde 192’de açıkça şöye deniliyor: “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir.” Diyanet’in sitesinde yer alan 5 Ocak tarihli bir açıklamada ise“..kadının çalışması da eşinin iznine tabidir1 ” deniyor!

Sanılanın ya da öyle sunulanın, aksine Diyanet’in bu tür önermelerini benimseyenlerin oranı hiç de yüksek değil. Örneğin evlilik yaşı ile ilgili bir zamanlar Diyanet sitesinde yayımlanıp tepkiler üzerine kaldırılan açıklamada kız çocukları için 9, erkek çocukları için 12 yaş evliliğe uygundur söyleminin benimsenmediği Havle Kadın Derneği’nin araştırmasında ortaya konuluyor. 2 Öte yandan, Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi’nin her yıl yaptığı cinsiyet eşitliği algısı araştırması, cinsiyet eşitliğini benimseme oranlarının azımsanmayacak düzeylerde olduğunu gösteriyor.3

Ezcümle, eşitliğe ve laikliğe genel anlamda sahip çıkılmaması, üstüne üstlük eşitlik karşıtlığının 22 yıldır topluma boca edilmesine karşın, eşyanın doğası gereği nehirler tersine akıtılamadı. Toplum genel olarak 100 yıldır Medeni Yasa ve diğer yasaların ve bu yasalara sahip çıkanların açtığı/açabildiği cinsiyet eşitliği yolundan dönmedi. Tüm çarpıtmalara ve siyasi pompalamalara karşın özelde her toplumsal kesimden kadınların, seslerini yaygın olarak duyamasak da, haklarından vazgeçmeyeceklerini hiç kimse unutmamalıdır. Razı olmaya zorlanmış istisnalara kimse kanmasın. Hangi kadın ikinci-üçüncü eş olmayı, oyun çağında kızını evlendirmeyi, yıllarca içinde yaşayan herkesi bakıp beslediği evinden, evliliği bir nedenle sona ererse kapı önüne konulmayı, aile mirasından mahrum olmayı, bütün hayatına bir erkeğin karar vermesini ister ki? Hiçbir kadın yoktur ki ayrımcılığın ve herhangi bir çeşit şiddetin acısını aklında ve bedeninde hissetmesin.

GÖNÜLLÜ EMEK MOTİVASYON KAYNAĞI

Benim de bir parçası olduğum Eşitlik İçin Kadın Platformu’nda (EŞİK) her toplumsal kesimden her yaştan ve siyasetten sayısı binlere varan kadının 4 yıldır ortaya koyduğu gönüllü emeğin motivasyon kaynağı bu gerçeği bilmek diye düşünüyorum. Tüm kadınların eşitlik farkındalığı yüksek aslında, yeter ki örgütlensinler, 3-5 kişi bile olsalar bir araya gelsinler, eşitlik ve özgürlük hayallerini öne koyan bir dayanışma kursunlar. 8 Mart’a ilham veren 129 dokuma işçisi kadının daha insancıl çalışma koşulları ve daha iyi bir ücret hayali için mücadele ederken yakılarak öldürüldüler. Eşit, özgür bir yaşam ve hayallerimiz için gerçek bir dayanışmayı onlara ve geleceğimize borçluyuz.

 1 https://sendika.org/2024/01/diyanetten-fetva-kadin-eger-esi-izin-verirse-calisabilir-698972

2 https://www.havlekadin.com/duyurular/erken-yasta-evlilik-belgesellerimiz-yayinda/
 3 https://www.khas.edu.tr/turkiyede-toplumsal-cinsiyet-ve-kadin-algisi-arastirmasinin-2022-sonuclari-aciklandi/