Sevgili Mehmed, Dünyanın öbür ucunda bile olsan az buçuk habersiz kaldın mı, telefon eder memlekette olup biteni sorardın ya,....

Sevgili Mehmed,Dünyanın öbür ucunda bile olsan az buçuk habersiz kaldın mı, telefon eder memlekette olup biteni sorardın ya, bu kez araya mesafe koydun; aramayacaksın artık sonsuza kadar biliyorum, en iyisi ben sana yazayım sen gittin gideli olup biten birkaç şeyi.

Sen gideli tam bir kaosun içine girdi memleket. Muzipçe gülümseyerek "Zaten hep kaosun içindeydi" deyişini duyar gibi oluyorum buradan; ama bu kez öyle değil... savaşa girdik, hani hep korktuğun savaşa!

Savaş isteyenlere, durmadan savaş çığlıkları atanlara, çelebiliğinden, nezaketinden olsa gerek bulabildiğin en ağır hakaret "çılgınlar" olurdu. Birine "çılgın" demek sana göre yapılabilecek en büyük eleştiriydi. Ne yazık ki "çılgınlar" galip geldi; kan, kin, nefret üzerine politika inşa etmiş olanların borusu ötüyor artık.

"Savaş istemiyorum" demek vatana ihanetle eşdeğer oldu. Barışı savunmak cesaret ister bir hal aldı. Savaşın stratejisini köşe yazarları çiziyor artık. Gazetecilerin makaleleri "milli politika" haline geldi.

Bugünlerde okuduğum Oya Baydar"ın son romanı "Kayıp Söz"de bir lafın altını çizmişim, "Barışı göze almak lazım" diyor romanın bir kahramanı; ne kadar doğru bir saptama, "barışı göze alanların" başında geldiğin için söylüyorum bunu sana. Oysa sana savaşın değil, güzel şeylerin haberlerini vermek isterdim.

Kitap Fuarı yaklaşıyor, yeni kitaplar çıkıyor peş peşe. En çok yılın bu zamanlarında yeni çıkan kitapları merak ederdin. İhsan Oktay Anar"ın, Oya Baydar"ın, Murathan Mungan"ın, Ferit Edgü"nün yeni kitapları çıktı, Orhan Pa-muk"un yeni romanın eli kulağında.

Ama sen de biliyorsun ki bu memlekette edebiyat uzun bir süreden beri bir vicdan meselesi olmaktan uzaklaştı. Herkes çok satmanın peşinde; meselesi olan, anlattığı şeylerin birilerinin yarasına merhem olsun diye kederlenen yazarlar terk etti memleketimizi, geride kalan üç beş kişiye de "dinozor" muamelesi yapıyor herkes.

Ne çok kaygılanırdın bu durum karşısında. Zemberekleri boşalan toplumların yönlerini ancak iyi edebiyat tayin eder, bunu en iyi bilenlerin başında gelirdin. Onun için hep "angaje edebiyat" derdin, "mağlupların" ve "mazlumların" anlatısının derdine düşerdin.

Vicdani bir muhasebenin aracı olan iyi edebiyat terk etti bizi, derdi olan yazarların tümü yaşlandı, çoğu da senin gibi genç yaşta bizi yapayalnız, çığlıklarımızla baş başa bırakıp gitti. O kadar yoksul düştü ki son günlerde hayat.

Ruhlarımız o kadar üşüyor ki. Tepeden tırnağa korkuya kesildik. Cılız bile olsa etrafına ışık saçan akil adamların tümü yok oldu; bütün köşe yazarları F-ı6"ların kanatlarına "otağı kurmuş", durmadan "sorti yapıyorlar" insanların vicdanına. Kör şiddet esir aldı hepimizin ruhlarını. Önceki akşam Haldun Taner Öykü Ödü-lü"nün törenine katıldım. Bir sürü arkadaşın vardı orada. Vedat Türkali, Sennur Sezer, Orhan Duru, Ümit Fırat, Tuğrul Eryılmaz, Adnan Özyalçıner selam söylediler sana.

Çıkışta pis bir yağmur esir almıştı İstanbul"u. Törenden çıkan birkaç kişinin elinde poşetler gördüm; hayırı bir edebiyat törenine gelenlerin ellerindeki poşetlerde son çıkan kitaplar yoktu, bayrak taşıyorlardı ellerindeki torbalarda. Eylemden geliyorlardı veya eyleme gidiyorlardı. İşte böyle nivîskare min. Simgelere sığındı toplum, bayraktan, hamasetten medet umuyor artık.

Ne çok yazı çıktı ölümünün ardında bir bilsen... Ama en güzeli bence Tarık Günersel"indi, BirGün"de yazdı geçen gün, dedi ki; "Hayat Mehmed Uzun"u kaybetti." Unutmadan, seni habersiz bırakmayacağım, yazacağım arada bir sana olup bitenleri.

Söyle oradaki meleklere, bizi de korusunlar seni korudukları gibi!