Birbiri ile ne alakası var değil mi? Var, var… 28.Ocak.1983’de İzmit Kapalı Cezaevinde idam edilen Ramazan Yukarıgöz, Mehmet...

Birbiri ile ne alakası var değil mi? Var, var… 28.Ocak.1983’de İzmit Kapalı Cezaevinde idam edilen Ramazan Yukarıgöz, Mehmet Kambur, Erdoğan Yazgan, Ömer Yazgan’ın ailelerine yazdıkları son mektuplar birer birer gün ışığına çıkarken 12 Eylül Faşist Cuntasının başı hastanede kalın bağırsağını aldırıyordu.
Devrimci 78’liler Federasyonu Başkanı Ruşen Sümbüloğlu açıklamasında Erdoğan Yazgan’ın mektubuna 3 yıl süren yoğun çabalar sonucunda ulaştıklarını kaydediyordu.
Kısacık mektubunu “acele ediyorlar kısa oldu” cümleleri ile sonlandırıyor Erdoğan Yazgan.
İdama giden bir yurttaşa 12 Eylül hukukunun acımasızlığını gösteren örneklerden biri sadece.
Gonca, Güllübahçe ve Seymen.
Bunlar Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığının icraat alanına giren bölgelerdeki devrimcileri kapattıkları cezaevlerinin adları.
Kapattıkları diyorum, devrimciler tutuklandıktan bir müddet sonra ailelerine mektup gönderilir, mektuplarda “………. Komünizm propagandası yapmaktan ötürü Seymen tutukevine …….. tarihinde kapatılmıştır.” İbareleri yer alırdı.
Gonca, Güllübahçe ve Seymen.
İsimlerin aldatıcılığı bir yana, bu cezaevlerinde (!) yaşanan bin bir türlü hukuksuzluk bir yana.
Bazı arkadaşların kız çocuklarının ismi Gonca’dır.
Cezaevi sürecini hatırlamak için mi çocuklarına Gonca ismini vermişlerdir, yoksa 12:Eylül hukuku ile dalga geçmek için mi?
Onu bilmiyorum.
İdam edilen “Üçüncü Yol” diye adlandırılan eğilimin kadroları teğmen rütbesi ile TSK  bünyesinde çalışan askerlerdi.
2.5 ay gibi kısa süren yargılama ve idamlar.
Rüşvet yolsuzluğu ile tutuklanan mahkeme başkanı Deniz Hakim Kıdemli Yzb Eyüp Menteş.
Cezası askeri Yargıtay’ca onaylanan Deniz Hakim Kıdemli Yzb Eyüp Menteş.
Ve onun kırdığı kalemle idama gönderilen dört devrimci.
Mahkemede savunma hakları 20 güne sığdırılan dört devrimci.
12 Eylül Faşizmi bu dört devrimciyi asmak için öylesine acele etti ki, yiğitlerin son mektuplarına bile tahammül edemediler.
12 Eylül cezaevlerinde bir idam söz konusu olduğu vakit asker gardiyanlardan, cezaevi yöneticilerine, tutuklulardan, onların ailelerine kadar yüksek gerilim ortamına girilirdi.
“Üçüncü Yol” grubunun Lider kadrosu tek tek hücrelere atıldıkları vakit, idam sürecine girildiği anlaşılmıştı.
Kasvetli Şubat ayının sert rüzgarlarının Marmara denizinden savurup getirdiği nemli, soğuk hava cezaevi duvarlarında ıslık çalarken, avluda artan postal sesleri ve zincir şakırtıları olağan dışılığı tamamlıyordu.
Teker teker hücrelerinden alındı yoldaşlar…
Yürekli idiler.
“Son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak,
Kahrolsun Faşizm, yaşasın mücadelemiz” sloganları protestolar, koridorları dolduran rap rap sesleri.
Koğuşların kapılarını yırtıp geçen marşlar, belki Gölcük’te evlerinde rahat yataklarında istirahat edenlerin odalarında aksi seda veriyordu.
Aldılar, götürdüler yoldaşları.
Ve İzmit Kapalı Cezaevinde infaz ettiler.
Aceleleri vardı zalimlerin, yoldaşlar idam sehpasına kendileri çıktılar, cellatlarına meydan okuyarak.
Gencecik fidanları apar topar astılar.
Belki TSK personeli olmalarının idamların acele gerçekleştirilmesinde payı vardı.
Belki geride kalan arkadaşlarına göz dağı vermek için gerçekleştirdiler idamları.
Asılan devrimcilerin yazdıkları son mektupları dahi esirgediler ailelerinden.
İdamlardan 26 yıl sonra mektuplar yine devrimcilerin mücadelesi ile gün ışığına çıkarken, 12 Eylül Faşist Cuntasının başı kalın bağırsağını aldırıyordu hastanede.
O aldırsa aldırsa kalın bağırsağını aldırır, dalağını bile aldıramaz, dalağı ve yüreği olduğunu sanmıyorum.
Ama devrimciler, bu halkın yiğit çocukları vücutları toprak olsa da binlerce yürekte yaşayacaklar.