Son haftaların ekonomi gündemini fazlasıyla Merkez Bankası (MB) başkanı ataması meşgul etti. Tartışma hem Başbakan'ın hem de ana muhalefet part

Son haftaların ekonomi gündemini fazlasıyla Merkez Bankası (MB) başkanı ataması meşgul etti. Tartışma hem Başbakan'ın hem de ana muhalefet partisi başkanının en tercih ettiği zeminde, türban mevzuu etrafında sürdü. Tayyip Erdoğan'a eşi türbanlı kimselerin, adı ister Erdem Başçı, ister Adnan Büyükdeniz olsun, bu toplumun "zencisi" sayıldıklarını iddia edebilme fırsatı çıktı. Muhafazakar seçmene, artık cumhurbaşkanlığı mevkini de fethedip, bu "laik reflekslere" durdeme zamanı geldi mesajını iletmek için, daha uygun bir örnek bulunumaz-dı. Baykal ise, "türbanlıya sıfır tolerans" anlayışının altını çizebildiği seçimler sath-ı mailinde şehirli orta sınıf seçmene bir selam gönderebilme olanağı yakaladığı için keyifli olmalı.

Piyasa sözcüleri söz konusu adaylar "dalgalı kur rejimini takip edeceğim; açık enflasyon hedeflemesine devam edeceğim" yollu açıklamalarda bulunduğu için "paniğe gerek yok" tavrını benimsedi. Liberal yorumcular MB para basma tekeli nedeniyle bir kurumu değil midir? Kamu yöneticilerini hükümet seçmeyecekse kim seçecek? gibi bir noktaya kadar anlamlı bulunabilecek sorularla devreye girdiler. Bir noktaya kadar vurgusunu yapmayı ihtiyacı hissediyoruz, çünkü arkasından "MB bağımsız değil mi?" sorusu geliyor. Peki gerçekten MB kimden bağımsız? Hükümetten diğer bir ifadeyle halkın tercih ve taleplerinden. İşte liberalizmin iktisat ve siyaseti birbirinden kopardığı; iktisadi toplumsal ihtiyaçlardan, üretim, iş, aş sorunlarından soyutladıği; teknik alternatifsiz, sorgulanamaz bir disiplin olarak dayattığı vahim bir örnekle karşı karşıyayız.

MB Başkanı göreve beş yıllığına atanıyor, sonra uyguladığı para politikalarına zinhar müdahale edilemiyor. Hükümete hesap vermekten kurtuluyor, onlarda halka hesap vermekten. Peki MB kime bağımlı? IMF'ye, uluslararası finans çevrelerine MB'nin önüne tek bir misyon konuluyor; fiat istikrarını sağlamak, yani enflasyonu düşürmek. Böylelikle hükümetin enflasyonla mücadeleyle, büyüme ve istihdama öncelik verme arasında tercih kullanma kabiliyetine sıfıra indiriyorsunuz. Bir anlamda kendi ellerinizle ekonomi yönetimini bir deli gömleğine sokmuş oluyorsunuz.

Öyle ise uluslararası sermaye MB'nin bağımsızlığına neden bu kadar önem veriyor. Öncelikle hükümetlerin "populist" yönelimlerini engeleme, ekonomi politikalarını mümkün olduğunca uluslar üstü mercihlere devretme tasarımı böyle gerektiriyor. Somut olarak da, mali sermaya belli bir faiz oranı üzerinden, örneğin YTL cinsinden yüzde 15'dan parasını yatırmışsa iki değişkene çok önem verir: Birincisi enflasyon düşük seyretmeli, elde edeceği reel faiz yüksek olmalıdır; ikincisi, döviz kuru fazla yerinden oy-namamalı, dolar-avro cinsinden getirişi tatminkar düzeyde gerçekleşmelidir. Her iki hassasiyet de sıkı para politikasını davet eder, ekonomiye ferahlık kazandıracak bir parasal genişlemeyi ise meneder. Zaten, uluslararası sermaye hareketlerinin serbest bırakıldığı dünya ahvalinde, gevşek para po-litikası-düşük faiz ortamının sıcak paranın ülkeyi terkederek ceza kesmesiyle son bulacağı sık sık hatırlatılır.

Bağımsız MB modeli, ilk kez Alman Bun-desbank'ta uygulandı. Çünkü Almanlar'ın toplumsal hafızasında hiperenflasyona, sonrasında Nazizm'e yol açan sürecin ne pahasına olursa olsun bir daha yaşanmaması kaygısız vardı. Demek ki, para basma yetkisi hükümetlere bile devredilmemeliydi. Şimdi de, aynı zihniyet AB'nin ulusal hükümetlerin başına buyruk para politikası izlemelerini engellemek için Avrupa Merkez Bankasına tam bağımsızlık vermesiyle, kapsama alanını genişletiyor.

Neo-liberalizmin laborotuvarı Latin Amerika'da da enflasyon hedeflemesine geçildi.Brezilya,Meksika,Peru'da MB'ler tam bağımsız, Şili veKolombiya'da ise, büyük ölçüde bağımsız. Tabii, IMF direktiflerinin dışına çıkmayan Türkiye de, çok geçmeden aynı yolun yolcusu oldu.

Kısaca, haftalardır yaratılan suni tartışma ortamında, asıl sorunun MB'nin bağımsızlığında yattığı, adı kulağa hoş gelen bu uygulamanın demokrasi ile bağdaşmadığı yeterince anlatılamadı.

AKP'nin "Neo liberal politikaları en iyi islami kadrolar uygular" tezini ispatlama gayretinde olduğu zaten biliniyor. CHP sözcüleri de Trabzon milletvekili Akif Hamzaçe-bi gibi, "ekonomik istikrarın sağlanması açısından MB'nin bağımsızlığı son derece önemlidir" tarzı demeçlerle zülf-ü yare dokunma cesareti gösteremiyor. Neoliberal tasarımı tüm kurumları, uygulamaları ve zihniyetiyle teşhir edecek bir fikri bütünlük ihtiyacı kendini bir kez daha hissetiriyor.

Not: Artvin cezaevindeki arkadaşlarımızı Konferans'ta görebilmek umuduyla. İçeride de, dışarıda da olsanız gönlümüz sizinle...