BaşiKa meselesi makro dengeleri sarsacak bir öneme sahip değil ama makro düzeyde var olan sorun ve hataları açığa çıkarması bakımından önemli

Merve Özdemirkıran: ‘Musul adımı bölgedeki  sorunları açığa çıkarabilir’

CAN UĞUR / @canugur1987

Türkiye’nin Musul’un Başika bölgesine asker göndermesiyle birlikte başlayan hareketlilik devam ederken bu adımın bölgeye olası yansımaları ise merak konusu. Bölgede Türkiye’nin izlediği politika ‘mezhepçi olmak’la itham ediliyor. Uluslararası ilişkiler konusunda çalışmaları bulunan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Merve Özdemirkıran ile Musul hareketliliğini ve olası yansımalarını konuştuk.

Türkiye’nin Başika’ya asker çıkarması ardından geri çekilmesi ne demek oluyor?

Ankara son bir yıldır Suriye iç savaşının başlamasının hemen ardından belirlediği Suriye politikasını ve genel olarak Ortadoğu’ya yönelik yaklaşımını gözden gecirmeye ve değiştirmeye başladı. Bunun temel sebebi önceki politikaların artık bölge dengelerine uymamaya başladığının, Türkiye’nin güvenlik başta olmak üzere siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar verdiğinin hükümet tarafından da görece kabul edilmiş olması. Dolayısıyla Türk Dış Politikası açısında henüz bulanık görünen bir geçiş dönemindeyiz. Başika konusunu da bu bulanıklık içinde değerlendirmekte yarar var. Zira politika yapıcıların da açmazlarla ve karar verme zorluklarıyla karşı karşıya olduklarını düşünüyorum. Ankara, 2003 Irak savaşının ardından görece yürütebildiği arabulucu, farklı aktörlere eşit mesafeli davranan bir bölgesel aktör olma politikasından uzaklasti. Arap Baharı sonrası ve özellikle Suriye savaşıyla beraber keskin tavrı ve söylemleri nedeniyle Ortadoğu’daki etkisini, güvenilirliğini ve en önemlisi de arabuluculuk rolünün avantajlarını kaybetti. Başika meselesi Türkiye’nin bölgede yeniden güç kazanma, etkisini hatırlatma, bölgedeki farklı aktör gruplarıyla yeniden temasa geçme arzusu içinde değerlendirilebilir. Geri çekilmesi de bu arzunun sahadaki aktörlerin çıkar ve öncelikleriyle ya da sahanın gerçekleriyle pek de örtüşmediğinin fark edilmesiyle açıklanabilir.

merve-ozdemirkiran-musul-adimi-bolgedeki-sorunlari-aciga-cikarabilir-97727-1.Merkezi hükümetin izni olmadan böyle bir adım neden atılmış olabilir?

Bunun ilk nedeni Türkiye’nin Saddam döneminden beri Irak’taki askeri ayrıcalıkları olabilir. Türkiye gerek Saddam döneminde gerekse Saddam sonrası kurulan yeni düzende Kuzey Irak bölgesinde askeri faaliyetlerde bulunma imtiyazlarına sahipti. Başika’daki üssün de kurulma gerekçesi iki ülke arasındaki askeri eğitimle ilgili bir işbirliğine dayanmaktaydı. Ankara merkezi hükümetten bu konuda tekrar bir izin almak zorunda hissetmemiş olabilir. Uluslararası Hukuk açısından konu elbette egemenlik haklarıyla ilgilidir ancak iki ülke arasındaki güç ilişkileri ve kapasitelerinin boyutları değerlendirildiğinde Türkiye’nin fazladan bir izin almayı ya da haber vermeyi ihmal ettiği düşünülebilir.

İkinci bir neden konunun Erbil’le görüşülmüş, onayın bölgesel Kürt hükümetinden alınmış olması ihtimalidir. Bu da bize bir kez daha Ankara-Bağdat-Erbil üçgeninin gerilim üretme açısından ne kadar zengin olabileceğini hatırlatır.

Türkiye’nin Barzani hamlesiyle bölgede Kürtleri yanına çekebileceği görüşüne katılıyor musunuz?

Ankara-Erbil ilişkileri özellikle Erbil Başkosolosluğu’nun açılmasıyla beraber hissedilir bir gelişme göstermiştir. Ahmet Davutoğlu’nun teorize ettiği, önce Başbakan başdanışmanlığı görevinde ardından da Dışişleri Bakanı olduğu dönemde uygulayıcı olarak ön planda tuttuğu “komşularla sıfır sorun” politikasını hatırlayalım. Türkiye’nin doğu komşularına bakınca hükümetin dış politikasının en temel unsurlarından biri olan bu ilkenin dağılmış olduğunu görüyoruz. Buna tek bir istisna var Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY). Türkiye için geçmişte Ortadoğu’da bir Kürt devletinin kurulması bir tabu iken Saddam sonrası Irak’ın yeniden yapılandırılmasında Kuzey’de kurulan özerk yapı de facto olarak bir devlettir. Her ne kadar Bağdat’a bağlı olsa da Erbil 2005 anayasasında kazandığı Irak petrollerinin %17’sinin gelirlerini alma hakkıyla ekonomik özerkliğe de kavuşmuş ve 1991’de başlayan, Kürt iç savaşıyla sekteye uğrayan devletleşme sürecini büyük ölçüde tamamlamıştır. Ankara Erbil gerçeğini 2005’ten beri bölgede faaliyet gösteren iş adamlarının, tüccarların etkisiyle fark etmiş, ekonomik temelli bir diyalog zamanla siyasi sonuçlar doğurmuştur. Erbil Ankara için görece güvenilir ve bölgesel güvenlik konusunda etkili bir müttefiktir. Ankara’nın Erbil için ne kadar değerli bir müttefik olduğunu söylemeye bile gerek yok. Özetle tek bir Barzani hamlesinden değil iki başkent arasındaki işbirliği ve ittifaktan söz etmek gerekir. Bu Kürtleri nasıl etkiler sorusuna gelince, duruma ve soruyu hangi Kürtlere sorduğunuza göre cevap değişir. Zira Kürtleri bütüncül ve ortak çıkarları, ortak siyasetleri olan tek bir grup olarak nitelemek imkansız. Örneğin Erbil Suriye’deki Kürtlere IŞİD’e karşı mücadelede destek sağlarken Ankara’nın Erbil’le olan iyi ilişkileri Suriye’deki Kürtler tarafından olumlu karşılanır. Ancak bu Suriye Kürtlerinin Ankara’ya güven ya da yakınlık duymaları için tek başına bir neden olamaz. Öte yandan Türkiye Kürtleri açısından başta Türkiye’nin IBKY ile iyi ilişkiler geliştirmesi olumlu karşılanmışken özellikle Barış Süreci’nin sona ermesiyle beraber bu durumun tek başına bir belirleyiciliği kalmamıştır. Özetle Ankara-Erbil ilişkilerinin iyi olması bölgedeki diğer Kürtler açısından tek başına olumlu ya da olumsuz bir etki yapmaktadır gibi net bir cevap verilemez. Ancak bence Ankara-Erbil ilişkilerinin iyi olması bölge güvenliğinin geneli ve IŞİD’e karşı mücadele göz önüne alındığında önemsenmesi gereken bir avantajdır.

IŞİD’in Başika saldırısı ne anlama geliyor?

IŞİD tehdidinin Türkiye açısından daha da fazla önemsenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Fazladan bir anlam yüklemeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Musul’daki hareketlilik makro ilişkiler bağlamında bir yere tekabül ediyor mu?

Aslında ilk soruyu yanıtlarken söylemeye çalıştığım Türk Dış Politikası’ndaki bulanıklığa işaret eden bir unsur olması bakımından makro ilişkileri anlamak için bir şey ifade ediyor. Türkiye’nin bir ittifak ve işbirliği sorunu yaşadığını görüyoruz. Bağdat’ın bu denli sert bir tutum izlemesi anlamlı. Amerikan basınında Bağdat’ın tepkisi önemsenmedi bile ancak Amerikalılar önemsememiş olsa da –ki ABD’nin Ortadoğu’dan hızla uzaklaşma eğiliminde olduğunu hatırlatmakta yarar var- bu tepki Türkiye Irak ilişkilerindeki sorunların devam ettiğini, bunun da IBKY ile olan ilişkilere, özellikle enerji konusunda daha sert şekilde etki edeceğini gösteriyor. Şii-Sünni aksi Ortadoğu’da yeni bir mesele olmamakla beraber Ankara için, yaratabileceği karmaşık sorunlarla yüzleşme açısından yeni. Cumhuriyet kurulduğundan beri, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Soğuk Savaş düzeninde Türkiye her ne kadar ABD’nin yakın müttefiki olmuş olsa da yani Suudi Arabistan’la aynı gemide bulunsa da, mezheple ilişkilendirilebilecek politika izleme konusunda son derece net ve rasyonel bir tutum sergilemiştir. Son yıllarda bu politikadan uzaklaşıldığı ve özellikle Suriye savaşıyla böyle bir uzaklaşmanın negatif etkileri izlenmektedir. Irak, Şii-Sünni gerginliğinin ciddi dönüşümler yarattığı, önemli bir ülkedir. Bu ülkeyle ilişkilerde Türkiye’nin mezhep odaklı konulardan hassasiyetle uzak durması, komşu ülkelerin iç politikalarını, iç dinamiklerini doğru anlamaya çalışması çok önemli. Başika meselesi makro dengeleri sarsacak bir öneme sahip değil ama makro düzeyde var olan sorun ve hataları açığa çıkarması bakımından önemli.