Sadece İzmir’de 842 okulda imam ve din görevlisi görevlendirmesi yapılmıştır. Millî Eğitim Yöneticileri ile görüşmelerimizde görevlendirilmelerin hangi temelle yapıldığı ve nasıl bir sistemle çalışılacağının bilinmediği ifade edilmiştir.

Mesele memleket meselesi

Necati Kalafat - İzmir Velider Şube Başkanı

Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında yapılan “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” Projesi kapsamında okullara manevi danışmanlık adı altında çeşitli din görevlilerinin görevlendirmeleri yapılmıştır. Okullarımızda müfredat kapsamında tanımlanmış ve denetlenebilir görevleri yürüten rehber öğretmen ve din kültürü öğretmenleri varken proje içeriğinde ne yapacakları tanımlanmamış ve denetleme mekanizmalarının nasıl işleyeceği belli olmayan din görevlilerinin anlamını ve işlevini algılayabilmek bizler açısından zor olmaktadır. 

Protokolde, manevi danışmanlığın, Diyanet Gençlik Merkezlerinde manevi danışmanlık ve rehberlik yapan Din Görevlileri olarak tanımlanmasından yola çıkarsak, bu görevlerini okullarda da sürdüreceklerini öngörebiliriz. 

Öğrencilere ders saati içerisinde veya dışarısında, Diyanetle yaptıkları rehberlik faaliyetlerine dair bir çalışma programlanmaktadır. 

Şu andaki şekliyle okullarda vaiz, imam ve Kuran kursu öğreticilerinin görevlendirilmesi Milli Eğitim ve çalışma yaşamını tanımlayan yasalara aykırıdır. Bu mesele bile bir itiraza temel dayanak oluşturabilecekken asıl meseleyi gözden kaçırmamak gerekmemektedir. Eğitim öğretim süreçlerinin kamusal niteliği ve laik içeriği şiddetli bir saldırı altındadır. Bir taraftan devlet okullarının kalitesi, eğitiminin gizli/açık özelleştirilmesine dair bir programla niteliksizleştirilirken, bir taraftan da eğitim yönetim süreçlerinden başlamak üzere tüm birimleri ile Tarikatların arka bahçesi haline getirilmeye devam edilmektedir. Pandemi ve deprem felaketi gibi durumlar örgün eğitimden çocuklarımızı ve gençlerimizi uzaklaştırırken bu durum en çok kız çocuklarının eğitim hayatının dışında kalmasına yol açmaktadır. Eğitim öğretimin, emeği ile geçinen insanlar açısından ulaşılabilir olmaktan çıkması, verili muhafazakâr düşünüş açısından ilk feda edilecek unsurlar olarak kız çocuklarına tesir etmektedir. 3.400.000 öğrencinin üniversite sınavına girmeye hak kazanamadığı ancak 600.000 öğrencinin sınava bile girmediği bir üniversite sisteminin olduğu, 4 yıllık bir üniversite kazanan öğrencilerin okudukları alanda iş bulma oranlarının %2-3’lerde kaldığı bir eğitim sisteminde, her sene milyonlarca gencin, üniversite mezunu genç işsizler olarak çaresizliğe sürüklendiği bir yerde, okullardaki imamların ne yapacakları rasyonel hiçbir bakış açısı ile anlamlandırılamamaktadır. Amaçlanan, modern, laik ve bilimsel eğitim anlayışının cenaze namazını kıldırmaksa bu kadar çok çaba göstermelerine gerek yoktur. 

Sadece İzmir’de 842 okulda imam ve din görevlisi görevlendirmesi yapılmıştır. Millî Eğitim Yöneticileri ile yaptığımız görüşmelerde görevlendirilmelerin hangi temelle yapıldığı ve nasıl bir sistemle çalışılacağının bilinmediği bizzat kurum yöneticileri tarafından ifade edilmiştir. 

ÇEDES adı verilen uygulama ile kamu gücü, kamu kaynakları ve kamu olanakları kullanılarak resmî bir cemaat oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Bugüne kadar onlarca örneğini gördüğümüz protokolden daha derin bir çalışma ile karşı karşıyız 

Okullarda kurulacak kulüp faaliyetlerinin işleyişi dışında bir sistemle değerler kulübü çalışmalarına ve dolayısıyla öğretmen kurulu kararlarına müdahale eden bir içeriğe sahip olması kabul edilemez bir durumdur. 

Yine bu proje kapsamında çalışmalara katılacak öğretmenlerin ve öğrencilerin ödüllendirilmesi okullardaki çalışma hayatını ve iş barışını bozacağı açıktır. Kamu gücü kullanılarak yaratılacak ayrımlar adaletsizliklere yol açacaktır. 

Geçmiş protokollerdeki süre sınırı ÇEDES için tanımlanmamıştır. Bu durumda hedeflerin uzun vadeli olduğunu ispat eden bir durumdur. 

Ağabeylik ve ablalık sistemi örnek öğrenci veya rol model olma gibi eskimiş pedagojik yaklaşımlarla soslamaya çalışılsa da tarikat ve cemaat ağlarının yöntemlerinin kamusal alana aktarımından başka bir şey değildir. Bu yöntemin sonuçlarının travmaları hâlâ milyonlarca insanımızın bilinçaltını şekillendirmektedir. 

Mesele bilimsel bir bakış açısı ile değerlendirildiğinde, sadece basit ve uygulaması mümkün olmayan bir projeden ibaret değildir. Mesele dinsel motiflerin kullanılarak, sistemin liberal, piyasacı ve aydınlanma karşıtı unsurlar tarafından şekillendirilme çabasıdır. Mesele milyonlarca genç işsizdir. Okula gönderilmeyen ve çocuk gelin olmaya zorlanan kızlarımızdır. Mesele meslek liselerinde stajyerlik adı altında ucuz işgücü olarak çalıştırılan emekçi çocuklarıdır. Lise giriş sınavını kazanamadı diye intihar eden çocuklarımızdır. Mesele memleket meselesidir ÇEDES vb projelere karşı çıkmak da memlekete sahip çıkmaktır. 

Bu vesile ile 16 Eylülde on binlerce veliyi ve memleket sevdalısını, İZMİR GÜNDOĞDU Meydanı’na, çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.