Milei’nin seçimi kazanmış olması, Arjantinli işçilerin bu şahsiyetin kapitalist sömürü ile dolu programını onaylamalarından ziyade, çürümüş burjuva düzeninden ve Peronizmden bıkmış olduklarının bir sonucu.

Milei kimin çıkarını savunuyor?
Milei, sandıkta rakibi Ekonomi Bakanı Massa’ya 11 puan fark attı. (Fotoğraf: Depo Photos)

Andrea LOBO

Tomas CASTANHEIRA

Arjantin’de geçen hafta yapılan seçimlerde faşist TV ünlüsü Havier Milei, Arjantin Devlet Başkanı seçilerek herkesi şoka uğrattı. Mevcut hükümette Ekonomi Bakanı olarak görev yapan Peronist rakibi Sergio Massa’ya tam 11 puanlık fark atarak herkesi şaşırttı. Arjantin’de yaşananlar hem ülke içindeki hem dünyadaki emekçi sınıfını yakından ilgilendiriyor.

Buenos Aires’in birkaç bölgesi hariç tüm büyük şehirlerde sandıklardan Milei birinci çıktı. Milei hükümet harcamalarına ve yoksullara yönelik Hitler-vari çıkışları ile biliniyor. ABD emperyalizminden ve İsrail’den övgüyle söz ediyor.

Arjantin’in iktidar sınıfına mensup toplumsal kesimler ve emperyalistler Milei’ye destek verdiler ve savunduğu “şok terapisi” yaklaşımını, kemer sıkma politikalarını ve özelleştirmeleri desteklediler. Savunma harcamalarının artırılması da destekledikleri diğer bir politika alanı.

Örneğin Bloomberg gazetesine açıklamalarda bulunan Arjantinli bir iş insanı, “Bulunduğumuz durumdan bizi ancak bir deli kurtarabilir” diyordu. Eski Devlet Başkanı Mauricio Macri ise Milei’nin ülkeyi yönetmesi için kendi partisinin de destek verebileceğini söylüyordu. Milei’nin politikalarını protesto eden “orklara” karşı Milei yanlısı gençlerin “örgütlenmesi” gerektiğini söylüyordu.

Milei’nin ve Başkan Yardımcısı olacak Victoria Villarruel’in 10 Aralık itibarıyla ülke yönetimini devralacak olmaları gerçekten tarihi bir dönüm noktası. Henüz kırk sene önce ABD desteğiyle ülkeyi yöneten askeri diktatörlük sonrasında Arjantinlilerin “faşistlere bir daha pay vermeyeceği” inancı da böylece yerle bir olmuş oldu.

Gazeteci Emilio Gullo yaşananları şöyle özetliyor: “Sırrını ışıklı tabelalar ile herkese duyuran bir Truva Atı gibi, Askeri Parti demokratik yollarla iktidara seçildi. Milei’nin yardımcısı Villarruel, diktatörlük dönemi boyunca yaşamını kaybeden insanları inkar ediyor. Üstelik, insanlık suçlarından hüküm giymiş askerlerden birinin yeğeni olan bu kişi, hüküm giymiş işkencecilerin oyunu alıyor.”

FAŞİZMİN AYAK SESLERİ

Faşizm küresel bir tehlike ve kesinlikle hafife alınmamalı. Milei, Donald Trump, Jair Bolsonaro, Giorgia Meloni ve Geert Wilders örnekleri bunu bize en çarpıcı şekilde hatırlatıyor.

Milei ve Arjantin’in iktidar sınıfı, Joe Biden yönetiminin ve Avrupalı güçlerin İsrail’e verdiği desteği de bu açıdan okuyorlar. Önümüzdeki dönemde ülkenin işçi sınıfına uygulayacakları soykırım benzeri vahşetin, yine aynı güçler tarafından destekleneceğini umuyorlar.

Fakat faşizm yalnızca baskıcı şiddetten ve ultra milliyetçi söylemlerden oluşmuyor. Aynı zamanda kapitalist düzen tarafından emekçi örgütlerini ve liderlerini yok etmek için araçsallaştırılıyor.

Böylesi çelişkili bir siyasi dönüşümü açıklamak güç fakat Arjantin’de emekçi sınıfının “sözde sol” dahil olmak üzere hiçbir siyasi parti nezdinde temsil bulamadığı aşikar. Tam tersine, işçiler bu partiler ile ve temsil ettikleri kapitalist düzenle tamamen ihtilaf içindeler.

Bazı işçiler Milei’nin öne sürdüğü “anarko-kapitalist” ekonomik çözümlerin işe yarayacağına ikna olmuş olabilirler. Fakat kurulacak yönetimin şimdiden hazırlığını yaptığı katliam niteliğindeki politikalar, bu yanılgıları kısa sürede boşa çıkaracaktır.

Faşizmin adayının seçimden galibiyet ile çıkmış olması, Arjantinli işçilerin bu şahsiyeti ya da baştan aşağı aşırılıklar ve kapitalist sömürü ile dolu programını onayladıkları anlamına gelmiyor. Daha ziyade, varabileceğimiz tek sonuç insanların çürümüş burjuva düzeninden ve bilhassa Peronizmden bıkmış olduklarıdır.

Milei sözde solcuların öne sürdüğü üzere, bir tür “anomali” değil. Trump ve Bolsonaro için de aynı şeyi söylemişleri fakat ülkelerinde alenen faşist darbe girişiminde bulunan bu şahsiyetler halen güçlü birer “muhalif figür” konumundalar. Bu insanlar gibi Milei de belli tarihsel ve materyal koşulların sonucu.

PERONİZMDEN ESER YOK

Bir dönem Latin Amerika’daki burjuva-milliyetçi toplumsal hareketlerin tümünü birleştiren Peronizm’den artık eser kalmış değil. İktidarı ilk defa 1946 yılında Juan Domingo Peron ile tecrübe eden siyasi hareket; emekçi hakları, evrensel sağlık hizmetleri ve eğitim reformları ile güçlendi. Şimdilerde ise geriye kalan Peronistler şirketlerin, bankaların ve diktatörlerin çıkarlarını savunan bir grup yozlaşmış bürokrat ve sendika temsilcisinden başka bir şey değil.

Yaşadığımız siyasi çöküşün sebebi, bölgenin üçüncü en büyük ekonomisinin tarihindeki en büyük krizlerinden birini yaşıyor olması. Savaş, pandemi, yüksek faiz ve diğer şoklar ile şekillenen küresel kapitalizm krizi sonucunda Arjantin’de yaşanan hiperenflasyon insanların yaşam standartlarını yerle bir ediyor.

Yaşamakta olduğumuz küresel eksen kayması, emperyalizmin sınıfsal ayrımların üzerini örtmek için inşa ettiği burjuva milliyetçisi, sosyal demokrat, ya da reformist anlatıları yerle bir ediyor.

Yaşanan çöküşle birlikte yok olma safhasına giren Peronizm, Arjantin sözde solunun tüm oyuncularını da beraberinde götürüyor. Yozlaşmış kesimlerin kötü niyetli ajandaları olmasa, toplumsal reformları daha 1970’lerde terk eden Peronizm, düne kadar Arjantin’de işçilere ihanet ederek iktidarda kalıyor olmazdı.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: WSWS