Neoliberalizm, Arjantin’de daha önce en az iki buçuk kez denenmiş, her defasında ekonomik ve sosyal yıkıma yola açmış bir ekonomik program. Yine de Macri dahil hiçbiri bu kadar katıksız bir neoliberal programı açıkça savunup bu denli kuvvetli bir kitle desteğiyle iktidara gelmedi.

Milei ve neoliberalizmin Arjantin’de geri dönüşü
Buenos Aires'te binlerce kişi, Milei’nin "tasarruf ve Arjantin pesosunu devalüe etme" kararını protesto etti. (Fotoğraflar: AA)

Mert ARSLANALP

Dr., Boğaziçi Üni. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

Arjantin’de son yirmi yılın en kritik başkanlık seçimlerini iktidardaki Peronist Union por la Patria (UP) ittifakının adayı ekonomi bakanı Sergio Massa’ya karşı ezici farkla kazanan Javier Milei, 9 Aralık’ta Arjantin devlet başkanlığını Alberto Fernandez’den devraldı. Kendini “anarko-kapitalist liberteryen” olarak tanımlayan Milei, bir dönemlik milletvekilliği dışında daha önce herhangi bir siyasi görev almamış, geçmişte rock grup solistliği de yapmış bir ekonomist ve TV yorumcusu. Yerleşik siyasi partilerin hiçbiriyle bağı olmayan ve profesyonel siyasetçi sınıfından gelmeyen birinin iktidara gelmesi Latin Amerika’da tanıdık bir durum olsa da Arjantin’in son kırk yıllık demokrasi tarihinde bir ilk. 2003 seçimlerine kadar ulusal düzeyde tanınırlığı olmayan bir siyasetçi olan Nestór Kirchner bile başkan seçilmeden önce yıllarca Santa Cruz valiliği yapmış Peronist partiden bir siyasetçiydi.

Her ne kadar seçimin ilk turunu Massa, ekonomi bakanı olarak kesenin ağzına açarak iki sağcı adayın önünde bitirse de ikinci turda iktidar karşıtı seçmenler Milei etrafında büyük ölçüde fire vermeden kenetlendi ve Milei 11 puandan fazla farkla başkan seçildi. Bunu Arjantin gibi eyalet ölçeğinde örgütlenmenin önemli olduğu bir yerde Buenos Aires dışında pek bir örgütsel varlığı olmayan ve ilk kez iki yıl önce seçimlere giren La Libertad Avanza (LLA) adlı bir partiyle yaptı.

Milei’nin seçilmesini küresel aşırı sağ/sağ popülist dalganın parçası olarak görmek mümkün. Müesses nizamı, Milei’nin deyişiyle “kastı” parçalama iddiası, Arjantin’de 2020 yılında yasallaşan kürtaj hakkına karşıtlık, kendisi olmasa da partisindeki anti-LGBT söylemler, bireysel silahlanmaya destek, bol küfürlü maçist bir dil ve Soğuk Savaş anti-komünizmini çağrıştıran, solu “kökü kazınması geren bir zehir, hastalık” gibi nitelendiren söylemler, Donald Trump’tan Jair Bolsonaro’ya tanıdık içerikler. Elinde elektrikli testere seçim kampanyasına katılmaktan tutun da kendi tasarımı anarko-kapitalist anti-kahraman kostümüyle şarkı söylemesiyle Milei, popülist sağın geleneksel siyaseti yıkmaya geldiğini imleyen sembolik tarzını başka bir seviyeye çeken bir siyasetçi.

Her ne kadar aşırı sağın yeni liderleri arasında ailevi benzerlikler varsa da her birinin özellikle siyasal programını özgül kılan, diğer söylemsel-ideolojik temaları teyelleyen ayrıştırıcı gündemleri var. Milei’yi, bu liderlerden hatta belki programatik açıdan en çok benzediği Bolsonaro’dan bile ayrıştıran ise 1980 model katıksız bir neoliberalizmi savunuyor olması. Milei’nin siyasal programının tepesinde Arjantin’de Peronizm ile özdeleşmiş post-neoliberal devlet müdahaleciliğini topyekûn ortadan kaldırmak yer alıyor, kültür savaşlarıysa ikinci planda. Seçim vaatlerinin başında Arjantin Merkez Bankası’nın kapatılması vardı. Yine kampanya boyunca bir dizi bakanlığı kapatmayı, Kirchner’lerin yeniden kamulaştırdığı Arjantin petrol şirketi YPF dâhil birçok KİT’i özelleştirmeyi ve Arjantin para birimi peso yerine dolara geçmeyi savundu. 9 Ocak’taki devir teslim konuşmasında Arjantinlilere açıkça devlet harcamalarına radikal bir şekilde azaltarak “şok terapisi” vaadinde bulundu, kısa dönemde bunun stagflasyon ve ücretlerde azalmaya yol açacağını kabul etti. İki gün sonra bunları hayata geçiren ekonomi programı hayata geçirilmeye başlandı.

 Milei, ekonomi politikaları açısından özellikle Batı’da Trump, Marine Le Pen, Orban gibi sağ popülist liderlerin neoliberalizme en azından söylemsel düzeyde koyduğu mesafeden ayrışıyor ve 1990’ların Alberto Fujimori ve Carlos Menem gibi liderlerde cisimleşmiş sağ popülizmi anımsatıyor. Fakat bu liderlerin birçoğuna göre de neoliberalizmi kriz şartlarında mecbur kalınan bir politika setinden ziyade doktriner düzeyde savunuyor.

NEOLİBERALİZMİN DÖNÜŞÜ

Arjantin bağlamı içerisinden bakıldığında bu radikal neoliberal gündem hem şaşırtıcı hem de anlaşılır. Anlaşılır çünkü Milei gibi siyasal arenanın dışından popülist bir dille günün müesses nizamına karşı çıkan liderler ve hareketlerinin siyasal gündemleri, ulusal-yerel bağlamdaki siyasal fay hatları etrafında şekilleniyor ve programları özellikle mücadele ettikleri, karşı çıktıkları iktidar oluşumları ile ilişki içerisinde gelişiyor. Avrupa ve ABD merkez solunun aksine 21. yy.’da Latin Amerika solu, neoliberal politikaların eleştirisi üzerinden iktidara geldi ve farklı derecelerde post-neoliberal politikaları uyguladı. Söz konusu sol-Peronist Kirchnerismo yönetimindeki Arjantin olduğunda bu post-neoliberal yönelim altındaki heterodoks makroekonomik politikaların kapsamı ve müdahaleciliği, komşuları Brezilya ve Şili’ye göre çok daha genişti. Yine bu iki ülkeye göre bu politikalarının çerçevesini ve söylemsel zeminini çizen Peronizm destekçiliği ve karşıtlığı ise Arjantin toplumsal-siyasal kimliklenmesinin 80 yıldır merkezinde yatıyor.

Seçimler böyle bir arka planda, daha önemlisi Kirchnerismo’nun ekonomi politikalarının neredeyse on yıldır süren bir ekonomik durağanlık, yüzde 140’ları bulmuş enflasyon, sürekli değersizleşen peso ve iktidarlarındaki ilk on yılında düşürmekle övündükleri derinleşen bir yoksulluğu ürettiği ya da en azından belli alanlarda engelleyemediği koşullarda gerçekleşti. Kirchnerismo’nun gerçek liderliği (eski başkan ve 2019’dan beri başkan yardımcısı Cristina Fernandez Kirchner ve oğlu Maximo Kirchner’in lideri olduğu La Campora grubunun diğer sözcüleri)  sorumluluğu bir yandan Mauricio Macri’nin başkanlık yıllarına (2015-2019) diğer yandan da “öz Kirchner’ci” olmayan Alberto Fernandez’in beceriksiz başkanlığına (2019-2023) havale edip gazeteci Martin Rodriguez’in dediği gibi “adeta iktidardaki bir muhalefet partisi gibi” bir söylem tutunurken bir yandan da kendisine karşı yıllarca Peronist parti içerisindeki merkez sağa yakın muhalif fraksiyonun en kuvvetli sözcülerinden biri olan Massa’yı önce ekonomi bakanı, sonra da başkan adayı olarak destekleyerek kendi politikalarının tıkanmışlığını pratikte teslim etti. Dolayısıyla gerçek bir tıkanmışlık ve derinleşen bir kriz ortamında Milei bu modelin en radikal reddini içeren bir söylemle ortaya çıktı, merkez sağ Macri dönemini (2015-19) bile “utangaç Kirchnerismo” olarak tanımlayarak, kendisini merkez sağ partilerin aksine “sistem tarafından kirlenmemiş, saf anti-siyaset ve anti-Peronist aday” olarak siyasal alana yerleştirdi.

Yine de Milei’nin bu kadar yüksek bir oy oranıyla Arjantin gibi bir yerde seçilmiş olmasında şaşırtıcı bir yan var. Şüphesiz neoliberal politikaları savunan ve uygulayan adaylar Arjantin’de ilk kez iktidara gelmiyor. Neoliberalizm, Arjantin’de daha önce en az iki buçuk kez denenmiş, her defasında ekonomik ve sosyal yıkıma yola açmış bir ekonomik program. İlk kez Arjantin tarihinin en kanlı askeri diktatörlük döneminde (1976-1983) Ekonomi Bakanı Martinez de Hoz tarafından uygulandı ve dört yıl içinde sonradan diktatörlüğün sonunu da getirecek bir yıkıma yol açtı. Ardından 1989’da hiperenflasyon koşullarında iktidara gelen Peronist Carlos Menem, kampanyadaki klasik Peronist vaatlerinin tam zıttı yönünde OHAL yetkilerini kullanarak bir dizi neoliberal reforma imza attı. Enflasyondaki kısa dönemli düşüş ve ekonomik büyüme, Meksika krizinin ardından yerini artan işsizlik ve yoksulluğa bıraktı ve halefi Allianza hükümeti döneminde ekonomi tam bir çöküş yaşadı. Macri, bir dönemlik yönetiminde yine IMF gözetiminde neoliberal politikalara dönüş yaptı ve kamunun borç yükünü katmerleyerek ekonomik bunalımı daha da derinleştirdi. Yine de Macri dahil hiçbiri bu kadar katıksız bir neoliberal programı açıkça savunup bu denli kuvvetli bir kitle desteğiyle iktidara gelmedi.

MİLEİ’NİN SEÇMEN DESTEĞİ 

Şüphesiz Milei’ye oy veren seçmenler birbirinde farklı gerekçelerle veya spesifik politikaları aşan bir iktidar partisi karşıtlığı ve en azından bazıları onun üzerine oturduğu kuvvetli bir anti-Peronist yönelimle oy verdiler. Dolayısıyla Milei’ye verilen oyların Arjantin Merkez Bankası’nın kapatılmasına destek olarak yorumlamamak gerekse de bu türden söylemlerin seçmenleri uzaklaştırmamış olduğunun da altını çizmek lazım. Keza yoğun bir ulusal kalkınmacı ve bağımsızlıkçı söyleme sahip Kirchnerismo karşısında dolarizasyonu açıkça savunan bir liderin ciddi destek görmesi de dikkate değer.

Milei’ye yönelik desteğin coğrafi dağılımına baktığımızda da Arjantin siyasi haritasının yeni bir duruma gebe olduğuna dair işaretler var. Geleneksel olarak Peronizm, ikili bir teritoryal-sınıfsal koalisyona sahiptir. Buenos Aires eyaleti başta metropol işçi ve alt orta sınıfıyla taşrada özellikle devlet kaynaklarına bağımlı sınıflar arası koalisyonun özellikle eyalet parti aparatıyla birbirine bağlar, bu koalisyon içerisinde eyalet valileri merkez ile yerel arasındaki kaynak aktarımında merkezi role sahiptir, eyalet parti aparatını yönetir ve bunun üzerinden kendi eyaletlerinde milletvekillerinin belirlenmesinde söz sahibi olurlar. Bu siyasal-kurumsal yapı içerisinde anti-Peronistler dönem dönem belli başlı metropollerde ve özellikle Arjantin’in en verimli tarım arazilerinin olduğu Pampas olarak anılan bölgede kuvvetlenip iktidara gelebilseler de geniş ve az nüfuslu Arjantin taşrasında söz sahibi değillerdir. Son seçimler de bu resmin dağıldığını görüyoruz. 2015’te Buenos Aires dahil bir dizi eyalette Macri’nin Cambiemos ittifakı valilikleri kazandığında ve Macri’ye destek de Peronist adayları bazılarında aştığında Peronizmin eski gücünde olmadığı söylenmişti. Fakat bu seçimlerde Peronist partinin desteğindeki erimenin 2015 başkanlık seçimlerine göre çok daha fazla olduğunu, Milei’nin neredeyse tüm eyaletlerde önde bitirdiğini ve birçok eyalette Milei ile Massa arasındaki farkın 2015’te Macri ile Peronist rakibi Scioli arasındaki farktan çok daha fazla olduğunu görüyoruz.

Benzer bir değişimi Milei’ye olan siyasal desteğin sınıfsal dağılımında da gözlemliyoruz. Milei, yine birçok analizin gösterdiği üzere Arjantin’deki toplumsal ayrışmaları kesen, merkez sağın geleneksel tabanını aşan bir desteğe sahip. İkinci tur öncesi yapılan anketlerde 16-25 yaş aralığında neredeyse yüzde 50, 26-40 yaş aralığında yüzde 36,1 desteğe sahip olduğu gözüküyordu. Kısacası hayatlarının büyük bir kısmını Kirchner yönetimi altında geçiren kesimi Kirchenerismo kaybetti. Yine aynı çalışmada kendi hesabına çalışanlar ve işsizler arasında da Milei yüzde 40’lara yakın desteğe sahipti. Gelir dağılımı üzerinden bakıldığında da Milei’nin alt sınıflar, kiracılar ve ailesiyle yaşayanlar arasında açık ara önde olduğu gözüküyordu. Kısacası Milei, ekonomik olarak güvencesiz, atomize, formel refah sisteminin dışında/kıyısında yer alan dolayısıyla mevcut düzen değişirse kaybedeceği çok şey olmayan iktidara öfkeli kesimleri radikal bir neoliberal gündeme sahip adayı desteklemeye ikna etmişe benziyor. Neoliberalizmin toplumsal desteğinde özellikle formel refah sistemi ve örgütlü çıkar temsiliyet mekanizmaları tarafından korunan kesimlere yönelik tepkinin başka ülkelerde de geçmişte rol oynadığını, hem yoksulluğun hem yolsuzluğun yüksek olduğu koşullarda sistemin korunaklı bir azınlık için işlediği algısının bu sistemi dağıtma sözünün neoliberalizme halkçı bir aura kazandırdığını biliyoruz. Özal ve AKP’den Fujimori ve Bolsonaro’ya sağ popülistler sadece güvencesiz ve yoksul kesimlerle ilişkilerinde sadece sanıldığı gibi ekonomik olmayan kültürel mesajlarla değil bu türden bir popülerleşmiş neoliberal söylemle de ilişki kurdular/kuruyorlar.

KİRCHNERİSMO’NUN SORUMLULUĞU

Bu siyasal-toplumsal tablo her şeyden önce Arjantin soluna son yirmi yılda damgasını vurmuş sol-Peronist Kirchnerismo’nun Arjantin için çizdiği yolun tıkanmışlığını ve tükenmişliğini gösteriyor. İktidarları döneminde toplumsal hareketlerin de talepleri ve mücadeleleriyle birçok ilerici kazanıma imza atması rağmen Kirchnerismo artık tam karşıtının iktidara gelmesine yol açacak kadar kitle desteğini yitirmiş durumda. Bu aslında son on yıla yayılan yavaş bir erime süreci. Kirchernismo, Peronist hareketin hala en güçlü fraksiyonu olsa da esasında 2015’ten beri başkan adayı olarak hareketin dışından daha merkeze yakın Peronist siyasetçileri desteklemek zorunda kalıyor. Bu durumun bir boyutu aktörle ilintili. Kirchnerismo, 2000’lerin başında Arjantinliler için kalkınma, genişletilmiş bir sosyal hak rejimi ve insan hakları yönünde değişim umudunu simgeleyen reformist bir yönetim seçeneğinden yolsuzluğa ve kendi iç iktidar hesaplarına saplanmış, birçok açıdan sıradan yurttaşların katılımına kapalı, bir dizi patronaj ilişkisine dayanan iktidar aparatına dönüştü. Bu bakımdan Kirchnerismo, 2001’deki tabandan katılımcılığa vurgu yapan muhalif enerjiyi büyük ölçüde sönümleyip enformel hiyerarşik ve şahsileşmiş ilişki ağlarına dayanan geleneksel Peronist parti siyasetini yeniden üretti.  Sol kesimde “yargı darbesi” denilip geçilse de hareketin lideri ve eski başkan CFK’nin yolsuzluktan yargılanıp suçlu bulunması birçok seçmen açısından buz dağının görünür yüzüydü. İnsanların Covid ve ekonomik krizle boğuştuğu son dört yılın büyük bir kısmını Alberto Fernandez-CFK yönetimi kendi iç iktidar kavgalarıyla geçirdi, ekonomi politikalarında anlamlı değişikliğe gitmekte direndi, Arjantin’in karşı karşıya kaldığı sorunlar kısa vadeli politikalarla ötelendi. Bir yandan doktriner-ideolojik tutarlık bu kavgada özellikle CFK kanadı tarafından sürekli kullanılırken diğer yandan olabilecek en pragmatik hamlelerin yapılmasından vazgeçilmedi.

Örnek olarak IMF ile Macri döneminde imzalanan borç anlaşmasının revize edilmesine dair müzakereleri sona ererken ekonomi bakanı Martin Guzman’dan desteğini çekti. Guzman istifa etti, yerine CFK’ye yakın bir isim getirildi. Fakat bu kararın yeni bir kur atağına yol açması karşısında CFK kanadı sağ ekonomi politikalarına yakınlığıyla bilinen ve piyasaların güvendiği bir isim olan Massa’yı bakanlık koltuğuna oturttu ve IMF ile anlaşma imzalandı. 2015 seçimlerinde CFK’yi yargılama sözü veren ve siyasal kariyerine muhafazakâr UCEDE’de başlayan, Menem döneminde Peronizme geçen Massa, seçimler boyunca merkez solun yeni adayı olarak CFK’nin aktif desteğiyle sunuldu. Üzerine ne kadar ideolojik dil bocalasanız da böyle bir tablonun iktidarın devamının tek kaygı olduğunu sıradan seçmenden gizlemesi zor, keza derin bir krizden geçilirken demokratik bir sistemde bunun cezalandırılmaması da. Fakat Arjantin açısından kaygı verici olan, cezalandırılanın ve gözden düşenin sadece Kirchnerismo değil Kirchnerismo ile özdeşleşen sol fikirler olması ve yolsuzluğa saplanmış yönetimlerinin bu defa sağdan gelen radikal bir ideolojik saldırı karşısında solun genç kuşaklar arasında daha kalıcı reddine yol açma ihtimali. En azından Milei söylemini böyle bir ideolojik zemin üzerine kuruyor ve Kirchner yönetimlerinin tüm sorunlarını solculuğun kaçınılmaz sonucu olarak tarif ediyor.

Şüphesiz yaşanan tıkanmışlığın Kirchnerismo’nun liderliğini aşan daha yapısal bir boyutu var. Son on yılda iktidarı kaybeden veya kaybetmemek için otoriterleşen sol iktidarların gösterdiği daha genel resim Latin Amerika’nın post-neoliberal solunun sürdürülebilir bir sol ekonomi-politik modeli bölgenin dünya sistemindeki yeri içerisinde bulamadığı gerçeği. Bunun küresel kapitalist sistem içerisinde ulusal düzeyde bulunup bulunamayacağı bir soru işareti olsa da 2000’lerin ilk on yılında uygulanan politikaların son on yılda tıkandığı ve yeni makro-ekonomik krizleri dış koşulların de etkisiyle tetiklediği aşikâr. Latin Amerika solu feminist kazanımlardan yerli haklarına, birçok alanda önemli ilerlemelere yol açsa da yine sosyal haklar alanında anlamlı ve görünür kazanımları olsa da sürdürülebilir ve kalıcı bir dönüşüme yol açabilecek bir sol ekonomi-politik modeli geliştirebilmiş değil. Aksine belli açılardan bölgenin özellikle doğan kaynakların çıkarılmasına yönelik ekstraktivist ekonomik modelini kamunun daha çok pay aldığı bir çerçeve içerisinde yeniden üreten ve hatta derinleştiren bir politika yönelimi yerli ve ekoloji hareketlerinin mücadelelerine rağmen son derece kuvvetli.

SİYASAL SİSTEMİN GELECEĞİ

Arjantin’deki seçim sonuçlarının siyasal parti sistemi bakımından da önemli sonuçları var. Öncelikle son on yıla damgasını vurmuş Kirchnerismo’nun yön verdiği Peronist ittifak  (önce Frente para la Victoria sonra Union por la Patria) ile iki ana bileşeni Propuesta Republicana (PRO) ve Union Cívica Radical (UCR) olan merkez sağ Juntos por el Cambio (JxC, daha önce Cambiemos) ittifakından oluşan ikili ittifak döneminin sona erdiğini söylemek lazım. Birinci turun ardından JxC ittifakı, birçok valilik ve mecliste ikinci büyük grubu oluştursa da ittifakın PRO kanadının iki lideri eski başkan Macri ve bu seçimlerdeki başkan adayı Bullrich’in ittifak bileşenlerine sormadan Milei’ye desteklerini açıklamalarında sonra çatırdı. Milei’nin seçilmesinin ardından ittifakın bileşenlerinde Coalición Cívica ittifaktan ayrıldığını söyledi. Macri ve Bullrich’in ilk tur sonrası verdiği destek Milei’nin merkez sağ seçmenler ve genel olarak sistem nezdinde “normalleşmesinde” önemli rol oynadı ve JxC ittifakına oy veren seçmenlerin büyük bir çoğunlukla Milei’ye oy vermesine yol açtı. Macri hem verdiği destek hem de önümüzdeki dönemde mecliste vereceği destek karşılığında Milei’nin kabinesi üzerinde önemli ölçüde söz sahibi olmuşa benziyor. Seçim döneminde kast ile savaşacağını söyleyen Milei ekonomi takımının içini büyük ölçüde Macri döneminden veya ona yakın isimlerle doldurdu, Bullrich ise güvenlik bakanı olarak kabineye girdi. Zira Milei’nin başkanlığının en büyük zafiyeti ne mecliste ne yargıda ne de eyaletler düzeyinde kurumsal hiçbir güce sahip olmaması. Mecliste hiçbir parti çoğunluğa sahip değilken en kuvvetli grup UP’de. Dolayısıyla tek başına yeterli olmasa da dilediği değişiklikleri hayata geçirebilmek için JxC milletvekillerinin, senatörlerinin ve valilerin desteğini alması elzem. Ancak bu desteği aldıktan sonra bazı Peronist vali ve milletvekilleriyle pazarlığa oturarak bazı politikaları hayata geçirebilir. Bu şartlar altında Macri ve onun temsil ettiği Arjantin’in geleneksel muhafazakar siyasal ve ekonomik eliti Milei döneminde kontrolü eline almayı planlasa da son kertede bu tipik yerleşik muhafazakar elit ile dışarıdan gelen sağ popülist etkileşiminden kimin karlı çıkacağını ve Arjantin sağı üzerinde kimin söz sahibi olacağını zaman gösterecek.

Diğer yandan, yeni bir neoliberal dalga karşısında muhalefete geçmek Peronizm içerisinde

Kirchnerismo’nun ömrünü uzatabilir. Zira sendikalardan mahalle örgütlerine, insan hakları hareketinden kadın örgütlerine Milei’nin sosyal haklara karşı saldırısına direnebilecek örgütlü toplumsal muhalefetin farklı unsurları siyasal olarak Kirchenerismo ile ilişkili. Merkezin kaynaklarına ihtiyaç duyan ve yerel parti aygıtlarını kontrol eden Peronist valilerin tutumunu ise Milei’nin vereceği ödünler belirleyecektir. Fakat ülke nüfusunun üçte birini barındıran

Buenos Aires eyaletinin valisi bir kez daha eski ekonomi bakanı ve Kirchnerismo’nun kuvvetli isimlerinden Axel Kiciloff seçildi dolayısıyla Kirchnerismo’nun elinde Arjantin’de başkanlıktan sonraki en önemli yürütme gücü var. Önümüzdeki dönemde Milei karşıtı sokak muhalefetinde Kiciloff’un kontrol ettiği parti aygıtı ve onunla ilişkili toplumsal hareketler kritik rol oynamasını bekleyebiliriz. Valilerin eyalet polisini de kontrol ettiği göz önünde bulundurdularsa bunun Milei’nin radikal gündemi karşısında ciddi bir engel olduğunu düşünebiliriz. Nitekim Milei’ye karşı ilk kitlesel protesto, 20 Aralık’ta seksenden fazla örgütün çağrısıyla gerçekleşecek. Çağrının ardından güvenlik bakanı Bullrich, federal polisin gösterileri bastırmasına izin verecek bir protokol açıkladı. Milei’nin önündeki kurumsal ve toplumsal engelleri aşabilmek için yer yer ima ettiği üzere ne kadar otoriterleşeceğini, muhafazakâr elitlerin destekleyeceği bu potansiyel otoriterleşme karşısında Arjantin’in kırk yıldır yerleşikleşen demokratik kurumlarının ne kadar kuvvetli olacağını ise zaman gösterecek.

Uzun zamandır derin bir ekonomik krizle boğuşan Arjantin halkını bir kez daha çetin bir dönem bekliyor. Zincirlerinden boşanmış bir neoliberal gündemin Arjantin halkının ıstıraplarını katmerleyeceğine şüphe yok. Milei’nin seçimlerde aldığı destek ne olursa olsun Arjantin tarihi bunun karşısında kuvvetli bir toplumsal direncin olacağına işaret ediyor ve bu çarpışmanın çalkantılı bir siyasal döneme yol açması çok muhtemel. Umalım ki Arjantin solu açısından bu çalkantı sadece Milei iktidarına son verme değil, Kirchnerlerin sol üzerinde kurduğu iktidar yapısını da aşma fırsatı verir. Kirchnerler tarafından da çok sevilen Arjantinli siyaset felsefecisi ve popülizm kuramcısı Ernesto Laclau, henüz Kirchner iktidarının ikinci döneminde bir ders çıkışı sonrası muhabbette Kirchnerlerin “küçük” siyasetçiler olduğunu ve kalıcı bir sol dönüşüme liderlik edecek kalibreden yoksun olduklarını söylemişti. Kendisi her ne kadar kamusal olarak bunu dillendirmeyi seçmeyip Kirchnerlere yakın dursa da zaman Laclau’nun o günkü tespitini doğruladı.