Milyonların asgari ücreti, Milyarderlerin siyaseti

Konuk Yazar: Doç. Dr Selin PELEK

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ikinci toplantısından da emekçilere “müjde” gelmedi; rakam konuşulmadan geçtiği belirtilen toplantıların devamında da geleceğe benzemiyor. Zira işçi, işveren ve devlet temsilcilerinden oluşan komisyon, birkaç istisna dışında darbeden beri patronların yüzünü güldürüyor. Bu yılın istisnası enflasyonist dönemlerde yapılan güncellemelerin önceden iptali oldu. Hem cumhurbaşkanı hem bakan yıllık tek artış yapılacağının sinyalini verdi. Emek örgütlerinin sesinin cılız çıktığı bu baskı ortamında halk deyimiyle köpeksiz köyde değneksiz gezmek kolay. TÜİK’in gerçek dışı enflasyon açıklamaları, beceriksiz ekonomi yönetiminin tutmayacağı aşikar enflasyon hedefi derken milyonları ilgilendiren, sendikasızlığın norm olduğu çalışma yaşamında temel ücret haline gelen asgari ücretin emekçileri gün gün yoksullaşmadan kurtaracak bir düzeye çekilmesini beklemek hayal. Görünen o ki birkaç ay içerisinde eriyip gidecek, nefesi belki yerel seçimlere kadar yetecek bir artışın göstermelik bir pazarlığını izleyeceğiz.

EMEKÇİLERİ YOKSULLAŞTIRMAK   

AKP’nin ciddiyetsiz ekonomi politikaları nedeniyle raydan çıkan fiyat artışları dengeleri bozdukça fatura emekçilere kesiliyor. Ücretlerin enflasyona yol açtığına dair önerme sermaye kesimini daha da semirtmenin “bilimsel” bahanesi olarak dillendiriliyor. Bunun herhangi bir gerçekliği olmadığını göstermek zor değil: Büyüme rakamları yüksek geldikçe emeğin aldığı pay düşüyor. Cari olarak net asgari ücret 11 bin 402 TL; dört kişilik bir ailenin açlık sınırı ise 13 bin 684 TL. Yani milyonlarca emekçi açlık sınırının altında bir ücret için uzun çalışma saatleri, ödenmeyen mesailer, iş cinayetleri, performans baskısı gibi başlıklarla karakterize bir emek cehenneminde çalışıyor ve ailesinin karnını sağlıklı bir şekilde doyuracak bir ücret elde edemiyor.  TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon oranı ise yüzde 62 civarında. Yani öyle bir ekonomi ki çalışanların neredeyse yarısı açlık sınırının altında çalışıyor ve iddiaya göre enflasyon onların ücretleri yüzünden yükseliyor! Bu saçmalık bir yana, açgözlü patronlar daha da ileri giderek ücretlere yapılacak artışın hedeflenen enflasyona göre yapılmasını istiyor. Hedeflenen enflasyonun bu beceriksiz yönetim altında tutması mümkün olmadığını sermaye sınıfı herkesten iyi biliyor. Ancak emekçilerin örgütsel dağınıklığının aksine sermaye kesimi son derece örgütlü ve sınıfsal çıkarlarının farkında. Enflasyonu körükleyen tatlı karlarını daha da arttırmak istiyorlar. Önlerinde dizginleyici bir mekanizma olmadığı gibi insafsızlıklarının sınırı da yok. İş cinayetine kurban giden göçmen bir işçinin cesedini yakarak yok etmeye çalışan bir gaddarlık düzeninde ellerinden gelse emekçilerin yıllara dayanan mücadelesiyle kazanılmış anayasal güvence altındaki asgari ücreti ilga etmek isteyecek bir cürete sahipler.  

HİLELİ MASA HEP KAZANIR MI?

Asgari ücretin belirlenme biçimi oy çokluğuna dayalı güdük bir demokrasicilik oyunu olduğu sürece rakam zikretmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Sınıfın tazyikinden yoksun bir masada AKP’nin türlü çeşit garantiler vererek semirttiği patronlar onların da koltuklarının garantisi. Her yıl öne sürdükleri ve iktisat literatüründe defalarca aksi gösterilen “asgari ücret artarsa işsiz kalırsınız” tehdidine bu yılki ekonomik batış nedeniyle “asgari ücret artarsa enflasyon patlar” yalanı eklendi o kadar. Bu oyunu bozmak için asgari ücret tartışmasının paradigmayı genişleten bir yerden yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bazen mesleki merakımla İstanbul’un çeperindeki apartmanların bodrum katlarında, konfeksiyon atölyelerinde sabahtan akşama korkunç bir gürültü içerisinde dikiş diken genç kadınları; buz gibi soğukta beton yapıları yükselten inşaat işçilerini; can güvenliklerini umursamadan trafikte akıp giden motosikletli kuryeleri izliyorum. İçlerinde asgari ücrete bile ulaşmaktan mahrum olanların olduğunu biliyorum. Bu insanlar boğaz kıyısında gönüllerince bir gün geçirmişler midir; bir hafta aileleriyle tatile gitmişler midir; bir oyuna gidip heyecanla izlemişler midir; sanmıyorum. Türkiye emekçilerinin dünyadaki sınıf kardeşleri gibi yaşamın tüm güzelliklerini sonuna kadar hak ettiğine inanıyorum. Bizim işçilere dair ütopyamız asgari ücretin çok ötesinde.  Beslenme barınma ulaşım gibi temel haklar kapsamını aşan, insanca bir yaşamı sağlayacak bir ücret mücadelesini dillendirmenin mühim olduğunu düşünüyorum.  Ücrete dair kabul edilebilir bir alt sınırın mücadelesi yalnızca toplumsal basamağın altındakilerin değil hepimizin mücadelesi. Hakkını vermeli, hakkımız olanı almalıyız.